Meclisteki muhaliflerin Mustafa Kemal’den kuşku duyduğu zamanlarda bile Yunan general Metaksas savaşın sonucundan şüphe duymamıştır. Kendisi 1937 yılında Ankara’ya geldiğinde, “Türk milletinin daima hudutsuz hayranlık duyduğum şanlı şefi” diye tanımladığı Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmüş, kendisine yüksek iltifatlarda bulunmuştur.
Toplumumuzdaki genel kanı, Yunan diplomasisinin Türk diplomasisinden daha başarılı olduğu yönündedir. Gerçekte öyle olup olmadığını tarihsel olayların ışığında değerlendirelim.
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; bu görüşe katılmıyorum. Siyasi tarihi, sürekli aldığı yanlış kararlarla dolu bir devletin diplomasi alanında daha başarılı olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Küçük Asya felaketi, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na sebep olan Nikos Sampson Darbesi, Kardak krizi, Abdullah Öcalan fiyaskosu, hep yanlış siyasetlerinin sonuçları değil mi?
Bunların içinde onlar açısından en hazin olanı, sonuçları itibariyle Küçük Asya felaketidir. Felaketin nedeni, Anadolu’nun kolay lokma olmayacağını görememeleridir. Bundan da önemlisi, eğer başarısızlıkla sonuçlanırsa yanı başında bir düşmanla sonsuza kadar yaşamak zorunda kalacakları gerçeğinden haberdar olmamalarıdır. Belki haberdardılar ama hırsları kapasitelerinin o kadar üzerindeydi ki, görmezden geldiler.
Düşününüz… Apartmanda aranızın bozuk olduğu karşı komşunuza hırsız girmiş; komşunuzun elini, kolunu bağlamış; evi talan ediyor. Komşunuzdan ne kadar nefret ederseniz edin, fırsattan istifade siz de evin içine dalıp talana katılır mısınız? İşte 1919 – 1922 arasında Anadolu’da olanlar bunlardır. Türkiye’ye hırsız girmiş, komşusunun elinin kolunun bağlı olduğunu gören Yunanistan da talana ortak olmuştur. Ve… Türkiye Yunanistan’ı asla affetmemiştir. Bu, Yunan devleti açısından hatalı bir siyasi karar değil midir? Benzer bir konu, 1991’de ve 2003’de Irak konusunda Türkiye’nin gündemine iki kez gelmiş, ancak aklı selim Türk siyaseti Irak için böyle bir adım atmamıştır.
Şu günlerde Nilüfer Erdem’in, Kurtuluş Savaşı’nı karşı cephenin gözünden anlattığı basılmış doktora tezini okuyorum. Kitapta, Anadolu harekatına başından beri karşı çıkan Yunan General Ioannis Metaksas’ın muhtemel Türk – Yunan savaşı ile ilgili 1913 yılında hazırladığı raporla karşılaştım.(*)
“Yunanistan’ın Anadolu felaketini sekiz yıl önceden sezen Yunan general” olarak anılan Ioannis Metaksas’ın 1913 yılında, henüz daha ortada ne Birinci Dünya Savaşı, ne Çanakkale Savaşı, ne Yunan ordusunun İzmir’e çıkışı, ne de Kurtuluş Savaşı varken hazırladığı rapordaki mükemmel zeka, öngörü, analiz, isabetli sosyoekonomik ve sosyokültürel okuma çok etkileyici. O kadar etkileyici ki; gelecekte yaşanacak olan Çanakkale Savaşı’nın başarısızlık nedenleri bile o günden görülmüş. Raporun öngörüyü tutturan maddelerini buraya özet olarak alıyorum; yorum sizin.
İşte o maddeler:
1. Türk ve Müslüman nüfusun çoğunluğunun, kültür merkezleri ve zenginlik kaynakları Anadolu içlerinde bulunmakta ve bunlar Türk ordusu tarafından korunmaktadır. Ordu silah ve cephane hariç her türlü ihtiyacı için bu bölgelere dayanma olanağına sahiptir.
2. Bu bölgeler yiyecek açısından kendi kendine yetebilecek durumda olduklarından, deniz ulaşımının kesilmesi ya da limanların işgal edilmesi Türkleri endişelendirmeyecektir. Çünkü limanlar ve kıyı şeridi Avrupalıların ve Helenlerin ticaret merkezidir. Türk halkı Anadolu içlerinde yaşamaktadır.
3. İstanbul, Çanakkale’de bulunan savunma sistemi sayesinde denizden gelebilecek saldırılardan korunmaktadır. Çanakkale iyi korunduğu takdirde İstanbul’un düşman donanması tarafından tehdit edilmesi mümkün değildir. Çanakkale ve karşı kıyısına büyük miktarda asker çıkartılabilirse ve bu kuvvetler Türk ordusunu bertaraf edebilirse Marmara’ya geçilebilir. Ancak tam anlamıyla bertaraf edilemezse ve Türk kara ordusu karşı cephe açacak olursa donanmanın Marmara Denizi’nde hapis kalma tehlikesi ortaya çıkacaktır.
4. Donanma İstanbul’a ulaşabilse bile, bu şehrin kaybı Türkiye için kesin bir yenilgi sayılmayacaktır. Çünkü Türk ordusu yerinde durmaktadır. İstanbul’un askeri değeri ikmal merkezi olmasındadır. Askeri depoların zamanında başka yerlere nakledilmesi durumunda, İstanbul’un askeri açıdan hiçbir değeri kalmayacaktır. Başkentin kaybı Türkleri sadece manevi açıdan etkileyecektir. Kaldı ki, İstanbul’un kaybedilme olasılığını düşünerek başkentlerini Anadolu içlerine taşımayı planlamış olabilirler.
5. Yunanistan’ın Türkiye’yi tam manası ile işgal edebilmesi için Yunan askerinin Türk ordusunun asıl kuvvetlerini yok etmesi şarttır. Yunan ordusu bunu Anadolu’nun içlerine ilerleyerek yapmak zorundadır. Anadolu içlerine ilerlendikçe ikmal merkezlerinden uzaklaşılacak, Türkler ise aksine ikmal merkezlerine yaklaşacaktır.
6. Yunan devletinin böylesine geniş bir ülkeden sömürge olarak yararlanması ve onu yönetmesi zordur. Bölgenin güvenliğini sağlamak için Yunan ordusunu uzun yıllar burada bulundurmak gerekecek, bu şartlar altında Yunan devletinin tüm imkanları seferber etmesi durumu ortaya çıkacaktır.
Metaksas, daha henüz ortada Yavuz ve Midilli kruvazörleri bile yokken, Çanakkale Savaşı’nı, bu savaşın ne kadar kanlı olacağını, İstanbul’un işgalinin hiçbir kazanç sağlamayacağını, başkentin Ankara’ya taşınacağını, Türklerin direnişe geçeceğini, Türk ordusunun Anadolu içlerine çekileceğini ve bu durumda imhasının zorlaşacağını, cephane ve silahların askeri depolardan Anadolu’ya kaçırılacağını, Anadolu içlerine ilerlendikçe yenilme ihtimalinin artacağını ve nitekim Sakarya yenilgisini öngörmüş.
Defalarca, hatta evine kadar giderek kendisine 1921 yılında işgal ordusu komutanlığı önerildiğinde teklifi, “Kemal’in İzmir’i size bırakacağını mı sanıyorsunuz? Yok oldu zannettiğiniz ordularını Türkler yine toparlar ve bir sabah aniden karşınıza çıkarlar.” diyerek reddeden Metaksas, ileride felakete dönüşecek maceranın sorumluluğunu almak istememiştir.
Bu düşüncesinin dayandığı gerçek şuydu: Ordu lağvedilmiş ancak, dünyanın en tecrübeli subay kadrosu dipdiriydi. Çanakkale’den Hicaz’a, Galiçya’dan Yemen’e, Libya’dan Sarıkamış’a kadar üç kıtada vuruşmuş, savaş tecrübesi çok yüksek 15 binden fazla subay milli mücadeleye katılmıştı.
Meclisteki muhaliflerin Mustafa Kemal’den kuşku duyduğu zamanlarda bile Metaksas savaşın sonucundan şüphe duymamıştır. Kendisi 1937 yılında Ankara’ya geldiğinde, “Türk milletinin daima hudutsuz hayranlık duyduğum şanlı şefi” diye tanımladığı Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmüş, kendisine yüksek iltifatlarda bulunmuştur. Daha sonraları siyasete atılan Metaksas, 2.Dünya Savaşı’nda ülkesini İtalyanlara karşı başarıyla savunmuş ve 1941 yılında başbakanken vefat etmiştir.
Metaksas’a birçok sıfat yüklenebilir belki ama ben O’na, “Türkleri Türklerden daha iyi tanıyan komutan” sıfatını yakıştırdım.
(*) Erdem N., Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı 1919 – 1923, Derlem Yayınları, 3.basım, İstanbul, 2017, s.106 – 111