Dışişleri dünyanın memleketinize baktığı yerdir

Son yaşanan büyükelçiler meselesi, bir önceki benzer olay ve olgularda olduğu gibi, “hariciye geleneğinin intiharı” girişimlerinden birisidir. Görüntü ve çaba bu intihar girişiminden ağır yara alarak kurtulmuş gibi olsa da, durum aslında pek de öyle değildir.

erdoğan Dışişleri

Dışişleri dünyanın memleketinize baktığı yerdir

Ülkelerin kurumsal gelenekleri, özellikle evrensel geleneklere uyumu ve saygınlığı yavaş yavaş ölür. Sonra bir daha asla dirilmez. Herkesin bilgisi dâhilindedir. Kurumların, toplumların, milletlerin ve ulusların gelenekleri vardır. Bir de uyum sağlanması gereken evrensel gelenekler vardır. Burada olması gereken, geleneklerini evrensele, evrenseli geleneklerine bozmadan, asimile etmeden sentezleyebilmektir.


Özellikle dışişleri “ulusal anlamda onurlu”, “evrensel anlamda uyumlu” duruşu bir arada getirebilme becerisi en yüksek olan ve olması gereken kurumların başında gelir. Bu, hem izlenen politikalar ile ilgili, hem de ilgili aktörlerin yeterliliği ve donanımı ile ilgili bir durumdur.

‘Acayip çıkışlar’ ve geri adımlar

Ülkemizde sadece büyükelçiler meselesinde değil, son 20 yıldır birçok konuda hariciyemiz, ne ulusal anlamda onurlu ve dik, ne de evrensel düzlemde güvenilir ve saygın bir fotoğraf verememiştir. Zaman zaman “acayip çıkışlar” gerçekleştirilmiş, sonra geri adımlar atılmış, ardından geri adımların algı yönetimleri ile makyajlamaları yapılarak iç kamuoyuna mesajlar verilmeye çalışılmıştır. Lakin traji-komik durumlara da düşülmüştür. Oysa dışişleri, iç siyasete alet edilemeyecek kadar özenli olunması gereken uluslararası politik bir alandır.


Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanlığı, Cumhuriyetle beraber kendine özgü bir kalitesi, düzeyi ve geleneği olan bir kurum olagelmiştir hep. Bu gelenek son 40 yıldır dejenere olmaya, son 20 yıldır ise parti devleti ve iktidarın siyasi ideolojisini oluşturan “taşralı yeni kentli esnaf zihniyeti” ve yaklaşımları nedeniyle daha da ilerlediğine tanık oluyoruz.

Bindiği dalı keser, olay ve olguları kestirir atar…

Köylülük, başka, köy ve köylüler başkadır. Köylüler canımızdır ama köylülük başka bir şeydir. Köylülük bir kültürdür ve zamana, mekana, havaya göre sürekli değişir ve dönüşür. Lakin özü hep aynı kalır; Mevsimine göre düşünmek, mevsimine göre yarar sağlamak, yarını başkasına ve yaratana havale etmek gibi… Köylülük kestirmecidir. Bindiği dalı da keser, olay ve olguları da kestirir atar. Bir kelimeyle olanı biteni anlar ve anlatır.


Dolaysıyla son 20 yıldır akademiden ekonomiye, eğitimden sağlığa, içişlerinden dışişlerine ve yeni rejimin esas aktörüne baktığınızda entelektüel, bilimsel, ulusal çıkarlar ile evrensel çıkarların algoritmasını yapabilen, üç kuşak kentli ve ideolojik prangalarından bağımsız karar vericiler göremiyoruz. Türkiye işte bu nedenle büyüyor ama aynı oranda gelişemiyor. Gelişmeden büyümek ise maalesef sosyo-patalojik vaka olarak karşımıza çıkıyor.

Erdoğan’dan 10 büyükelçi açıklaması: Ben taarruzdayım