Aysun Timurcan. Müzisyen, ressam, eğitmen. Sanatsal düzeyi yüksek yapıtlar ile 30 yılı aşkın bir süredir üretmeyi sürdürüyor. Kendisiyle keyifli bir söyleşi yaptık.
Aysun Timurcan, şarkı ve resimleriyle hikâyeler anlatan, özgün ve sanatsal yönü güçlü çalışmalarıyla sanat dünyasında fark yaratan bir sanatçı. 35 yılı aşkın bir süredir hiç aralık vermeden üretmeyi sürdürürken her çalışmasıyla başarı çıtasını daha yüksek noktalara taşımakta. Yirminin üstünde sergi yapmış bir ressam, ‘Dost Yürek’, ‘İçimizdeki Sesler ve Renkler’ ve ‘Bütün Düşler Mavidir’ gruplarıyla üç ayrı kulvarda yapıtlar üretmekte olan bir müzisyen, çocukları sanatla donatan bir eğitmen…
Aysun Timurcan ile bir araya geldik ve sanat yaşamına ilişkin ayrıntılı bir söyleşi yaptık.
Röportaj: Aysun Timurcan
Öncelikle çocukluğunuzdan başlayarak sanat yaşamınızın ilk günlerine dönelim. Müziğe kaç yaşında ve hangi enstrüman ile başladınız?
Aysun Timurcan: Müziğe ilkokul yıllarında mandolin ile başladım. Mandolinden temel aldıktan sonra ortaokul son sınıftayken rahmetli babamdan gitar almasını istemiştim. Babam geleneksel müziğimizi öğrenmemi istediği için öncelikle bana bir cura aldı. Cura çalmayı öğrendim ama gitardaki isteğimden de asla vazgeçmedim. Ortaokulun sonuna doğru gitarım da oldu. Birkaç gitaristi seyrederek gitarın nasıl çalınacağına dair iyi bir fikir edindim. Lise yıllarım ise tamamıyla tek başına çalışarak ve kendi ürettiğim bestelerimle geçti.
Resme ilginiz ne zaman başladı?
Aysun Timurcan: Öğretmenlerim beni resme teşvik ettiler. Liseden mezun olduktan sonra güzel sanatlar akademisine girip resim öğrenimi görmek amacındaydım. Ama 1985 yılında katıldığım Marmaris Festivali planlarımı değiştirdi. O yıl, ‘gençlik yılı’ ilan edilmişti. O güne kadar tamamıyla alaylı bir müzisyendim. Yani, bir grupta çalışıyor değildim. Festivale bir bestem ile katıldım ve orada çok değerli müzisyenlerle çalışma olanağı buldum. Çağdaş Türkü grubu, ünlü gitar hocası Bekir Küçükay, Coşkun Demir, Meral Zuhal, Füsun Önal, Attila Atasoy gibi müzisyenler ile tanıştım.
Planlarınızda nasıl bir değişiklik oldu?
Aysun Timurcan: Resim ve müzik akademilerinin giriş sınavları aynı zamana denk geldi. Ben müziği seçtim.
Üniversiteye girdiniz ve daha 19 yaşındayken 1987 yılında ‘Ayrılık’ albümünü yaptınız. Albümün öyküsünü sizden dinleyebilir miyiz?
Aysun Timurcan: Marmaris Festivali’nin uzantısıydı. Marmaris’te tanıştığım çok değerli sanatçı büyüklerim beni Ankara’ya çağırdılar. Kültür Bakanlığı’ndan emekli müzikolog Oğuz Elbaş aracılığıyla Ada Plak’a gittim. Bestelerim dinlendi ve beğenildi. Bir kaset yapabileceklerini söylediler. Kayıtlar için beni Alpay’ın stüdyosuna götürdüler ve kendimi Müjdat Akgün ile çalışırken buldum. Tüm şarkıların düzenlemelerini Müjdat Akgün yaptı. Bu arada, albüm ile ilgili önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. O yıllarda müzik stüdyolarındaki ses kayıtları ampex bantlara yapılırdı. Albümümün stüdyo işlemi bittikten sonra bantın Müjdat Akgün tarafından Ankara Ada Plak’a teslim edildiği bildirilmişti. Fakat, kasedin ampex bandı şu anda kayıp. Bu durumu yıllar sonra öğrendim. Ne olmuş olabilir? Kasedim çıktıktan sonra üzerine başka bir sanatçının ses kaydı yapılmış olabilir mesela.
‘Ayrılık’ albümünüzü bu denli özel kılan nedir sizce?
Aysun Timurcan: Şöyle özel bir çalışma… Albümün çıktığı dönemde Sezen Aksu gibi birkaç isim dışında kadın besteci yoktu müzik dünyasında. 19 yaşında, Karadeniz’den çıkıp gelmiş bir kasaba kızı, on şarkının söz ve müziği kendisine ait. Anca filmlerde olabilecek bir şey bu. Albümün kapağına soyadım yazılmadığı için bazı gazeteciler Aysun Kocatepe ile karıştırdılar (Gülüyor). Kasedim çıktığında hâlâ alaylıydım, akademik eğitimim yoktu. Kaset çıktıktan sonra Edip Akbayram, Banu Kırbağ, Sadık Gürbüz, Hüseyin Başaran gibi sanatçılarla Türkiye turnesi yaptım.
‘Ayrılık’ albümünden sonra konservatuara girdiniz, değil mi?
Aysun Timurcan: İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera ve Şan Bölümü’nü kazandım. 1990 yılıydı. Opera eğitimine başladım ama ses teli rahatsızlığım nedeniyle önce ara verdim, sonra bıraktım. Ses teli rahatsızlığı geçirdiğim için okulu bıraktığım söylenir ama bu bahane aslında (Gülüyor). Ben operayı sevmedim ve kendi şarkılarımı söylemek istediğim için okul yaşamıma son verdim açıkçası.
Pop müziğin büyük bir patlama yaptığı 1990’lı yıllarda siz kendi tarzınız ile devam etmeyi yeğlediniz. Üstelik 1993 yılında ‘Bir Kadın Var Anadolu’da’ adıyla yeni bir albüm yaptınız. Müzik tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Aysun Timurcan: Müzik tarzım için Anadolu Pop veya Folk Rock deniyor. Ben bu tanımlara ses çıkarmıyorum ama aslında ben çok sesli müzik yapan bir müzisyenim. Her zaman bu şekilde oldum. İlk ve ikinci kasetime bakın. Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü sesten vokaller vardır. Bu yüzden bana müslüman mahallesinde salyangoz sattığım söylendi. Geleneksel yapıyı bilen bir insan olarak yetiştim. Benim müziğim, Türk müziği tınıları olan ama aynı zamanda batı kalıplarında olan bir tarzdır. Rockçı denmesine şaşırıyorum bazen. Sanırım gitar soloları nedeniyle rock müzik yaptığım düşünülüyor.
Siz müziğinizi nasıl adlandırırsınız?
Aysun Timurcan: Ben içimdeki müziği yapıyorum. Çok sesli ve senfonik, aynı zamanda natürel. Bazen ikili, bazen trio ve bazen enstrümanlara ve müziğin yapısına göre değişen bir tür. Ama içimdeki melodik yapı yaşadığım ülkeyi, yaşadığım coğrafyayı ve bulunduğum kültürü yansıtır. Yani yaşamımı ifade eder. O yüzden tanımlara çok girmiyorum. Beni dinleyenler müziğimi Anadolu Pop olarak adlandırmakta.
İkinci albümünüzden sonra ‘Dost Yürek’ grubuyla devam ettiniz ve 1999 yılında ‘Aze’ albümünü yaptınız. Neden grup kurmak istediniz?
Aysun Timurcan: Grup kurmamın birinci nedeni müziğimin vokal yapısında birinci, ikinci ve üçüncü seslerin olması gerektiğini düşünmemdir. İkinci neden, kafamdaki yaylı ve nefesli enstrümanların eksikliğini hissetmemdir. İlk grup arkadaşım gitardı, sonra bir flüt katıldı. 1993 yılına kadar ‘Aysun Timurcan ve Grubu’ olarak anılmaktaydık. Haftanın yedi günü, yirmi dört saat müzik düşünen bir ekip olduğumuz için grubun adını ‘Dost Yürek’ koydum. Her şeyden önce dostluk çok önemlidir benim için. Grup kadın müzisyenlerden kurulu. Enerjimiz yüksektir. 1993 yılından beri beraber çalışıyoruz. Ben grubun ablası gibiyim.
‘Aze’ albümünden sonra bir grup çalışmanız daha var. ‘Grup Ada’ ile ilgili bilgi alabilir miyiz? Bu grup için neden Ada ismini seçtiniz?
Aysun Timurcan: Hayatım göçlerle geçti. Karadeniz Ereğli’den İstanbul’a, İstanbul’dan İzmir’e göç ettim. Bu üç kent benim için önemlidir. Tabii bu arada Ankara da var. İlk kasetimin çalışmalarını Ankara’da yapmıştım ama Ankara’ya göç etmedim. Esin Afşar ile tanışınca İstanbul’a göçmeye karar verdim. ‘Aze’ albümünü çıkarmamızın ardından o zamana kadar yaptığımız çalışmaların kaymağını yeme vakti gelmişti ki ben aşık oldum (Gülümsüyor). Bütün hayatım değişti. 2001 yılında evlenerek İzmir’e yerleştim. İzmir’e yerleştikten sonra Grup Ada’yı kurdum. ‘Aze’ albümüm sayesinde tanıştığım müzisyenleri biraraya getirdim. İnsan bir adaya sığınır ya… Belki bir kaçış, belki bir dinlenme için. Grubun adı buradan aklıma gelmişti.
Müzik yaşamınız boyunca sizi en çok etkileyen çalışmanız hangisi oldu?
Aysun Timurcan: İlk kasetim ‘Ayrılık’ benim için çok önemli. O albüm hayatımın başlangıcıdır. Ama beni gerçek anlamda etkileyen Dost Yürek’in ‘Aze’ albümüdür. Bu albümde bütün partileri biz çaldık. Performans müziğiydi o. Yani işin mutfağında da biz vardık. ‘Aze’ şarkısını 1988 yılında bestelemiştim. Bir yıl sonra Türkiye turnesinde seslendirdim. Sonra Kızılırmak seslendirdi ve daha çok tanındı. Bugün İzmir’de olmamı Aze’ye borçluyum. Ada’yı da ‘Aze’ sayesinde kurdum.
Nasıl beste yaparsınız? Sizi neler etkiler?
Aysun Timurcan: İlham gelir ve beste yaparım (Kahkaha atıyor). Aslında soru ‘Ben neden beste yapıyorum’ diye sorulmalı. Çünkü anlatmak istediğim öyküler var. Bunları enstrüman çalarak anlatıyorum. İçselinizde hayata yönelik bir bakış açınız varsa, hayata gözlemleyerek bakıyorsanız ve müzikal bir yetiniz varsa beste yaparsınız. İzlenimcilik çok önemli. Bunu bir şekilde araç olarak kullanıyorsunuz. Çoğu benim hayatıma yönelik ve çevremde izlediğim şeylerdir. Yani kültürel birikimimdir. Beste, kültürel birikimimin bir tespiti ve bir süzgeçten geçirilmiş halidir.
Sözleri önceden mi hazırlarsınız yoksa beste yaparken aynı anda mı yazıyorsunuz?
Aysun Timurcan: Söz ve müzik aynı anda oluşur bende. Önce müzik yapıp sonra söz yazdığım çok nadirdir. Bu yüzden üç dört istisna dışında hiç şiir bestelemem. Çünkü şiirin kendi melodisi vardır. Şiirin içindeki melodiyi keşfedemezseniz o şiire de yazık edersiniz. Ben şarkı sözü yazarıyım. Müzik düşünerek yazan kişiyim ben. Ve bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Sürekli Nazım Hikmet’in şiirleri besteleniyor. Nazım’ın şiirleri rahat bırakılmalı. Yani insanlar kendi şiirlerini üretmeliler. Bazı müzisyenler Nazım’ın şiirlerinden nemalanıyorlar. Oysa kendi bestelerini yapmalı, kendi şiirlerini yazmalılar.
Biraz da resim alanındaki çalışmalarınız ile ilgili konuşalım.
Aysun Timurcan: İnsanlara bir şeyler anlatmak için resim yapıyorum. Küçüklüğümden beri müzikle olduğu kadar resim ile de iç içeyim. Resim öğretmenim sevgili Erdoğan Keskin Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunudur. Ortaokul yıllarımda okul müdürümdü. Onun sayesinde ders saatlerini resim yapmaya ayırabiliyordum. Üzerimde çok emeği var. Mezun olduktan sonra onun atölyesini bırakmadım. İlk sergimi henüz 16 yaşındayken Erdoğan Hocam’ın teşviğiyle açtım. İkinci kasedimin kapak resmi bana aittir. Pastel ve suluboya çalışıyorum. Son dönemlerde atık malzeme de çalışmaktayım. Biraz plastik sanatlara da yöneldiğim oldu.
Hangi akımlardan etkilendiniz?
Aysun Timurcan: Sürrealizm beni çok etkilemiştir. Yaşamın içinde olan şeyler üzerine resim yapıyorum. Bir resmi yalnızca duvarıma asmak istemem. O resim hayatımız içerisinde işlevselliğini sürdürmeli ve hayatımızın içerisinde olmalı. Ömrünü tamamladığı zaman da başka birine gitmeli. O yüzden resimlerimi çok fazla tutmam. Genelde, dört beş sene içerisinde bir resme doyarım.
Resim yaparken ne hissediyorsunuz? Bir hikâye anlatmak istiyorsunuz ama ilham nasıl geliyor?
Aysun Timurcan: Hazır bulunuşçuluk. Bu bir müzik veya bir resim olabilir. Bu sıralar atık malzemelerle çalışıyorum. Bununla ilgili olarak küçüklüğüme döneceğim. Karadeniz Ereğli’de oturduğumuz yerde bir askeri gazino vardı. O bölgede bir dere akardı. Yağmur yağdığı zaman coşar, dolu dolu olurdu. Üzerinde de küçük bir köprü vardı. O gazinonun garsonları lokantanın atık çöplerini dereye atarlardı. Su durulduğu zaman o çöpler suyun dibinde birikirdi. Köprüden baktığınız zaman aşağıda kırık bir fincan, bir çatal, kırık bir bardak, bir şişe görürsünüz. Yani, çöpte gözden kaçmış olan şeyler. Bu köprünün üstünden akan suyu izlemeyi çok severdim. Çok ilginç bir şey. Ben aynı zamanda drama eğitmeniyim. Drama akış anlamına gelir. Yani suyun devinimini düşünün. Suyun akışı neyse hayatın akışı da budur. Çocukken, henüz tanımını bilmeden, bu akışın içinde var olmayı seçtim. Son yaptığım çalışmalar o görüntüleri içeriyor. Suyun üstünden gördüklerim doku olarak çalışmalarımda gözüküyor. Tavadan tutun da çocuk ayakkabısına kadar her türlü malzemeyi kullanıyorum ben.
Resim ve müziğin yanı sıra eğitmenlik de yapıyorsunuz. Bu konuda da bilgi alabilir miyiz?
Aysun Timurcan: 1996 yılından beri okul öncesi çocuklara eğitim veriyorum. Branş dersi eğitmeniyim. Özel okullar ile TRT Çocuk Korusu, İzmir Radyosu, İzmir Karşıyaka, Polifonik Çocuk Koroları’nda da kendi bestelerimle ve kendi şarkılarımla, hem drama hem müzik çalışıyorum çocuklarla. Amacım doğru sesleri kulaklarından geçirebilmek ve müziğe yetisi olan, yani müziğe hevesi olan çocukları keşfetmek. 2000 yılından sonra eğitmenlik alanıma dramayı da ekledim. Bu alanda bir tez hazırlamaktayım. Çocukların sanat gelişimlerini çok önemsiyorum. Her şey çocuklukta başlar.
Çalışmalarınızda hangi sanatçıları örnek alıyorsunuz? Sizi kimler etkiler?
Aysun Timurcan: Sanatsal süreçte eserler sunan her sanatçıyı ve eserlerimi imkânım oldukça takip ettim. Çünkü sanatçı birbirinden de beslenmelidir. Bu yüzden açık ve paylaşımcı bir alandır sanat. Üreten her beyni besler. Etkilendiğim birçok alan ve isim var. Etkilenmek yaratmak adına ruh haliniz ve motivasyonunuz ile ilgili bir durum. Neden üretiyorum? Çünkü birçok durum beni etkiliyor ve besliyor. Ben de bunları ya resim ya da müzik aracılığıyla ortaya çıkarıyorum.
Şimdi ‘Mavi Düşler’ çalışmanıza gelelim. Bu çalışmayı aklınıza getiren neydi? Ne gibi hazırlık çalışmaları yaptınız? Genel olarak anlatabilirseniz çok sevinirim.
Aysun Timurcan: Benim şarkılarım öykü ve anlatısı olan yapıtlardır. Az önce söylediğim gibi şarkılarımda öyküler anlatırım. Bu yüzden şarkılarım için teatral kurgular hayal etmişimdir her zaman. Sevgili Nazlı Kayı’nın öyküleri, oyunları ve müzikleri benimkilerle örtüştü. Ortak bir plan yapalım diyerek başlattık Mavi Düşler’i. 2017 yılında Muğla Festivali’nde ‘Mavi Düşler’ ekibinin temelini attık. Kadromuzda üç tiyatro oyuncusu var. Şarkılarımızın öykülerini teatral bir gösteriyle sunuyoruz. Şarkıların söz ve müziği bana ait. Sahnede bir şarkı bir oyun şeklinde sırayla ilerliyoruz. Kadından, yaşamdan, göçlerden, şehirlerden, aşktan yani yaşamımıza dokunan her alana ve her duyguya dokunan küçük sunumlar ve skeçler sergiliyoruz.
Teatral olmasını neden tercih ettiniz?
Aysun Timurcan: Çünkü ben anlatıyı seven bir insanım. Müziğe bakış açım tiyatroya benzer. Bunu biraz daha net sunmak istedim. Başta İzmir ve İzmir çevresi olmak üzere birçok kentte dinletilerimiz oldu ve olmaya devam edecek.
‘Dost Yürek’ ve ‘Mavi Düşler’ dışında bir de ‘İçimizdeki Sesler ve Renkler’ olarak yaptığınız bir grup çalışmanız daha var.
Aysun Timurcan: Nesrin Bacak ve Dost Yürek’ten arkadaşım Dilara Elagözlü ile beraber çalışmaktayız. Dilara da benim gibi resim yapmakta. ‘İki müzisyen bir sergi’ başlığı altında ortak sergi sunumlarımız var. Müzik çalışmalarımızı Nesrin’in de katılımıyla üçlü olarak sürdürmekteyiz. Grubumuza ait çocuk şarkılarını seslendiriyoruz, çocuklara yönelik müzikli sahne performansları yapıyoruz.
Bir yandan da aile yaşamınızı sürdürüyorsunuz. Sanatsal çalışmalarınız bu denli yoğunken ailenize yeterli zaman ayırabiliyor musunuz?
Aysun Timurcan: Anne kimliğim var, öğretmen kimliğim var, müzisyen kimliğim var. Hangi kimliğimin içinde olduğumu bazen ben de şaşırıyorum. Eşim ve oğlum artık isyan ediyorlar (Gülüyor). Onlar en değerli destekçilerim ama bazen kendi alanıma çok fazla dalıyorum. O zaman iş bölümü tek taraflı oluyor ve ev halkı için yorucu olabiliyor.
Çocuğunuzun sanatçı olmasını ister misiniz?
Aysun Timurcan: Tabii ki isterim. Bu kadar çile çekmeme rağmen yine de desteklerim. Sanatçılar yaşamda farkındalık yaratan kimliklerdir. Ancak, sanatın karın doyurmadığı gibi bir gerçek de var. Biz sanat uğruna aç kalmaya razı olduk ama şimdiki nesiller böyle bir tahammül gösteremezler.
Sanat neden para kazandırmıyor? İnsanlar mı ilgisiz yoksa sanat dünyasında yanlış giden bir şeyler mi var?
Aysun Timurcan: Sanat kültür meselesidir. Sanatı ve sanatçıyı var eden halkın kültürel düzeyidir. Ben her konserimde öncelikle kendimle yarışırım. Ayrıca, seyirci karşısında verdiğimiz bir sınav da var. Seyirci sizin çıtanızı yukarıya taşıyamazsa sanatçı olarak üretebilmeniz zor. Sanatçının sanat yaşamı ülkenin kültürel seviyesiyle bağlantılıdır. İnsanlarımızın kültür seviyesini yükseltmemiz gerekiyor.
Müzikteki hedef kitlenizi nasıl tanımlarsınız?
Aysun Timurcan: Beyaz yakalı seyirci karakteri gibi bir derdim yok benim. Ben bakkaldaki karakterden markette çalışan tezgahtara kadar herkesi yakalama derdindeyim. Evet, ben insanları yakalama derdindeyim. Böyle bir sosyal statü çerçevem yok. İçselini samimi bulduğum insanları yakalamak derdim var benim.
İndigo Dergisi okuyucularına son olarak ne söylemek istersiniz?
Aysun Timurcan: Ben aynasız bir yüz olmayı hedefledim her zaman. Aynasız derken yüzüm net. Hayata karşı duruşum net. İkinci bir yüzüm yok. Bir tek yüzüm var. Aynadaki yüzümle karşılaştığım zaman mutlu olmalıyım. Kendim olmalıyım. Ben olmalıyım. Yapıtlarımdaki ifade, eserlerimdeki yapı neyse hayatımdaki duruşum da o. Ben ailesi olan, evinde ev işi yapan, eğitmen olarak ders veren bir insanım. Sanatseverler sanatçıları öncelikle doğallıklarıyla tahlil etsinler. Yani bir kişinin kimliği ve kişiliği çok önemli. Hayata karşı duruşu çok önemli. Sevgili okuyuculara bunu söylemek istiyorum.
İlginiz için teşekkür ederiz.
*****
Sevgili Aysun Timurcan’ın 1987 yılında Aysun adıyla çıkardığı ‘Ayrılık’ albümü ile ilgili olarak önemli bir noktanın altını çizmeden yapamayacağım. Bugün, 1980’li yılların tutkunları tarafından oldukça özel bir çalışma olarak değerlendirilmekte olan bu çalışma, ne yazık ki yalnızca eski kaset satan müzik mağazalarında bulunabiliyor. Ada Plak tarafından cd ve plak olarak yeniden basıldığı takdirde albümü müzik koleksiyonlarına katmak isteyen müzikseverlerin çok sevineceğine eminim.
Samimi ve nazik olduğu kadar titiz yapısıyla da dikkat çeken Aysun Timurcan’ın yaşamı için kayıtsız koşulsuz sanata adanmış bir öykü demek oldukça yerinde bir değerlendirme olacaktır. Sanata duyduğu sevgiyi birden fazla çalışma alanına yayabilmesi ve yapıtlarının sanatsal değerini yüksek tutmaktaki kararlılığı oldukça etkileyici geldi bana. Çağdaş dünya görüşüyle yarınlara hazırlanan genç kadınlar için iyi bir model oluşturduğunu düşünüyorum. Keyifli sohbeti için kendisine teşekkür ederim.