Okul öncesinde ‘din eğitimi’ önerisi üzerine

Bilindiği üzere son yapılan Milli Eğitim Şûrasında alınan tavsiye kararları arasında okul öncesi eğitiminde ‘din eğitimi’nin de yer alması gerektiği şeklindeydi. İlgili olanlar bilirler, şûralarda alınan tavsiye kararları genellikle uygulamaya koyulan kararlar olarak hayat bulur.

Okul öncesinde din

Okul öncesinde ‘din eğitimi’ önerisi üzerine

Okul öncesi çocuklarının eğitiminde “din eğitimi” olmamalıdır. Bunu tarafsız olan, olay ve olgulara ideolojik bakmayan ve gelişim psikolojisi ile ilgili olan herkes bilir. Hatta 12 yaşına kadar din eğitiminin sağlıklı olmadığı pedagoji bilen herkesin hemfikir olduğu bir husustur. Çünkü çocuklar bildiğimiz, tanık olduğumuz din eğitiminden korkarlar, endişe duyarlar, tedirginlik ve anksiyete yaşarlar. Çocuklar bilişsel gelişim süreçleri açısından bazı kargaşa ve çelişkilere düşerler.


Bilindiği üzere dini öğretiler 12 yaşına kadar çocuklarda hayatın anlamsızlığı üzerine inşa edilmiş konuları ve haliyle de çözümlenemez gerçeklik algılarına neden olan içeriklere sahiptir. Hayatı, sadece “diğer hayat” için bir sınav yeri olarak gören dini öğretiler, çocukları gerçek hayatı önemsiz ve değersiz bir süreç olarak anlamaya zorlar ki bu durumu anlamak ve kabullenmek 12 yaşına kadar asla olası değildir.

Dolayısıyla çocuklarda genellikle biliş ve duygu karmaşası onların algılarında, haliyle de benlik oluşumu ve gelişiminde karmaşa yaratır. Çünkü benlik, en basit tanımıyla kendinin farkına varmaya dayalı, ben kimim sorusuna verilen içsel, duygusal ve bilişsel cevaptır. Bilindiği üzere dini öğretiler ve eğitimler, içinde soyutluk, bilinmezlik barındırır. Bu çocukların bilişsel ve duygusal sağlığını doğrudan olumsuz etkileyen sonuçlar üretir. Çünkü benlik oluşumundaki ana etkenin, yani farkındalığın giderek önemsizleşmesi ve değersizleşmesi hissiyatı gelişmeye başlar.

Mutlu olmanın kendi elinde olmayan, başka bir güce ait olduğu düşüncesi çocuğun önce benlik algısında, sonra da olumlu kişilik gelişiminde çelişkiler ve kaotik karmaşa sonucu olumsuz etkiler yaratır. Üstelik bunun daha cehennemi var, zebanisi var, ateşi var, şeytanı var, kabir azabı var, cin çarpması gibi daha pek çok argümanı var ki, insanlığın yüzyıllar boyunca kendini bulmasına engel teşkil etmiş korku temelli öğreti yanlışlığı yansımaları,  hala bu yüzyılın da temel sorunlarından birisidir.

Bu yaklaşım din eğitimi karşıtlığı gibi algılanmamalıdır. Tam tersi dinin yanlış öğrenilmemesi ve inancın psikolojik sağlık amacını daha uygun hale getirilmesi isteğini içerir. 12 yaşına kadar verilen din eğitimi, bu eğitimi verenlerin içindeki bazı tehlikeli, sapkın, cahil insanları bir tarafa bıraksak dahi; dinin korkuya, cezaya, ödüle ve soyutluğa dayalı bir tanrı inancı oluşturması olası değildir. İşte asıl bunun önüne geçmek gerekir.


Bugün çocuklara “tanrıyı seviyor musun?” Diye soruyor muyuz hiç?.. Hayır… Neden peki?

Çünkü bizde ve tüm İslam aleminde istisnai durumlar hariç, din sevgi temelli bir formasyon içermemektedir. Oysa bizim Mevlana’mız, Yunus Emre’miz var. Pir Sultan Abdal’ımız var. Şeyh Bedrettin’imiz var. Yahu bizim tasavvufumuz var. Sufilerimiz var… Hacı Bektaşı Veli’miz var.

Bizim gök tengrimiz var…

Eğer illa ki inanç eğitimi vereceksek bunları verelim. Verelim ki, daha iyi insanlar olmanın korkuya, cezaya ve ödüle değil, doğru olmanın ve yaşamanın erdemine ulaşmakta ciddi mesafeler alalım.


Bu çağda çocuklara sabah kalktıklarında yüzlerini yıkamaları gerektiği yönergesi, “yüzünü şeytan yalamıştır, yüzünü yıka” şeklinde değil, el ve yüz temizliğinin sağlıklı olmanın koşullarından birisi olduğu davranışının edinimini sağlama şeklinde olmalıdır. Öyle değil mi?

EBA TV’deki “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi” ve düşündürdükleri