Meral Akşener: Dünyanın artık bir Rusya yayılmacılığı sorunu vardır. Vakit yaptırım vaktidir. Rusya’nın bu durumu ortadayken Türkiye’nin güvende olduğunu kim iddia edebilir? Putin’in bir sonraki hedefinin Kars, Ardahan, Erzurum olmayacağını kim bilebilir?
Video aşağıda – İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, 6 siyasi partinin bir araya gelerek imza altına aldığı tarihi bildiri için ‘Ucube sistemi kaldırmak için çok önemli bir adım attık’ dedi. Akşener, Türkiye’nin Rusya ile asimetrik bir ilişki içinde olduğuna vurgu yaparak ‘Putin bu durumdayken Türkiye’nin güvende olduğunu kim iddia edebilir, Putin’in kafasındaki eksik parçaların Kars, Ardahan ve Erzurum olmadığını kim söyleyebilir?’ dedi.
“Özgürlüğü ve egemenlikleri için vermiş oldukları savaşta Ukrayna ile birlikteyiz”
Bugün, Türk Milleti olarak, hepimizin yüreği, bir başka millet için çarpıyor. Ukrayna’nın vermiş olduğu mücadeleyi, belki de en iyi biz anlıyoruz. Bu vesileyle, Ukrayna’nın cesur evlatlarını saygıyla selamlıyorum. Ülkelerinin özgürlüğü ve egemenliği için vermiş oldukları savaşta, onlarla birlikteyiz.
“Putin artık cüretinin boyutlarını ifşa etmiş bulunuyor!”
Tarihin kırılma noktalarından birisine tanıklık ediyoruz. Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta Rusya ordusu, sınırı geçip, Ukrayna’ya bir saldırı başlattı. Üstelik bu saldırı, sadece ülkenin doğusunda yer alan, ihtilaflı bölgeler ve askeri tesislerle de sınırlı kalmadı. Ukrayna’nın şehirleri, sivillerin yaşam alanları hedef alındı. Bunun açık bir işgal ve darbe girişimi olduğunu söylemek zorundayız. Çünkü, Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna halkının iradesini tanımıyor. Siyasi egemenliğine saygı duymuyor. Askeri yollarla, düpedüz vali atamaya çalışıyor. Hatta, bu zatı muhterem, bunlarla da yetinmiyor. Adeta paranoya nöbeti geçiren, bir Rus roman kahramanı gibi ülkesini güvende kılmak için, istediği ülkeyi işgal etme hakkını da kendinde gördüğünü söylüyor. Bu durum her bakımdan bir dönüm noktasıdır. Çünkü şimdiye kadarki türlü şımarıklıkları bir şekilde tolere edilen Putin, artık cüretinin boyutlarını ifşa etmiş bulunuyor.
“Artık dünyamızın bir Rusya yayılmacılığı sorunu var”
Artık dünyamızın bir Rusya yayılmacılığı sorunu var. Rusya, uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler prensiplerini tanımadığını, açık şekilde dile getirdi. Karşımızda, herhangi bir ülke tarafından saldırıya uğramadığı halde, istediği ülkeyi işgal etme hakkını, kendinde gören bir zihniyet, tüm gerçekliğiyle duruyor. Öyle ki, bu yönetim ihtilafa düştüğü bir devlet başkanını, halkın oyuyla seçilmesine rağmen, devirmeyi de halkın istemediği diktatörleri, Moskova’nın hesabına çalıştıkları sürece, görevde tutmayı da son derece normal görüyor. Nitekim şimdiye kadar, Putin’in, Gürcistan’da, Kırım’da, Belarus’ta yaptığı da tam olarak budur.
“Bu tavır bize Stalin’i hatırlatıyor”
Bu tavır bize İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Doğu Avrupa’yı, adım adım kontrolü altına alan Stalin’i hatırlatıyor. Stalin, sınırlarını genişletme konusunda, öylesine hırslıydı ki, kendi sözünü dinlemeyeceğini düşündüğü, Doğu Avrupalı komünist siyasetçileri bile, ortada kaldırmış, yerlerine kendi emir erlerini atamıştı. Yani Soğuk Savaş dünyasında da mesele, komünizmin yayılmasından çok, Rusya’nın yayılmasıydı. İşte o nedenle;1956 yılında Budapeşte’de, 1968 yılında ise Prag’da dolaşan Sovyet tanklarının, tek bir amacı vardı: O amaç, Rusya’nın tahakkümünü korumaktan başka bir şey değildi. O yıllarda, Sovyetler’in uyguladığı bu strateji, sosyalizmin arkasına gizlenebiliyordu. Soğuk Savaş sona erdikten sonra, artık geride ardına gizlenecek bir ideoloji de kalmadı. Ancak bu Rus devletinin yayılmacılık tutkusunun bittiği anlamına gelmiyor. Bugün bunu tüm çarpıcılığıyla görebiliyoruz. Bu tutku Putin ile birlikte yeniden dirilmiş durumda. Bu defa ise, sosyalizm terimlerinin yerini, Çarlık Rusya nostaljisi almış gibi görünüyor.
“Putin haddini aşmıştır, vakit çekimser kalma vakti değil, yaptırım vaktidir”
Ukrayna’da yaşanan dünyadaki vicdanlı ve aklı selim sahibi herkesin, adalet duygusunu sarsan bu duruma uluslararası toplum daha fazla sessiz kalamaz. Bu şımarıklığa, bu hırsa, daha fazla izin veremeyiz. Başta Kırım’daki kardeşlerimiz olmak üzere, Putin’in zulmüne maruz kalan onca insanı, kaderlerine terk edemeyiz. Putin haddini aşmıştır. Vakit boş laf değil yaptırım vaktidir. Vakit çekimser kalma vakti değil zalimin karşısında dik durma vaktidir. Vakit, boş laf değil, yaptırım vaktidir. Vakit, çekimser kalma değil, zalimin karşısında dik durma vaktidir.
“Rusya’nın bu durumu ortadayken Türkiye’nin güvende olduğunu kim iddia edebilir?”
Rusya’nın bu durumu ortadayken, Türkiye’nin güvende olduğunu kim iddia edebilir? Putin’in kafasındaki Rusya’nın eksik parçalarının, Kars, Erzurum ve Ardahan olmadığını, kim rahatlıkla söyleyebilir? Bugün, bölgemizdeki tüm bağımsız devletler, bu soruyu kendi ülkeleri için soruyorlar. Ve herkes, Putin’in idaresindeki Rusya nedeniyle, güvenliğinin tehlikede olduğunun farkında. Bunun farkında olmayan ve Rusya’nın bu halinden memnun olan, tek bir bölge ülkesi var, o da maalesef Türkiye. Mevlana diyor ki; “Kuş avlamak isteyen, kuş taklidi yapar.” O nedenle; Rusya’nın mevcut durumundan, memnuniyet duyanların, Türkiye’nin Rusya ile girdiği, asimetrik ilişkiyi destekleyenlerin, Ukrayna’da zulüm sürerken, Rus televizyonlarında yorumculuğa soyunanların, kendilerine milliyetçi diyerek, milli güvenlik konularında, ahkam kesmeleri beni hiç de şaşırtmıyor.
“TÜRKİYE, BU ADIMLARI ATAMAYACAK KADAR, RUSYA’YA BAĞIMLI HALE GETİRİLMİŞTİR”
Halbuki ortada, çok açık bir gerçek duruyor. Karşımızda, bölgesindeki ülkelerin sınırlarını, bağımsızlığını ve siyasi egemenliğini tanımayan, bunu da açıkça beyan eden bir Rusya var.Aklı başında insanlar tarafından yönetilen her devlet eğer bağımsızlığını ve egemenliğini Rusya’ya karşı korumak istiyorsa belirli adımlar atmalıdır. Ancak üzülerek söylüyorum ki; Türkiye, bu adımları atamayacak kadar, Rusya’ya bağımlı hale getirilmiştir. İki ülke arasındaki ilişki, dengeli ve simetrik değildir.
Bu ilişki, Rusya lehine asimetrik bir ilişkidir. S400’lerden Suriye’ye, Akkuyu’dan turizme kadar, hemen her alanda bu asimetrinin, Türkiye’yi düşürdüğü kırılgan durumun yansımalarını görüyoruz.
Bakın size hemen bir örnek vereyim. Geçen hafta, Sayın Erdoğan çıktı ve Ukrayna krizinde, NATO’yu göreve çağırdı. Ukrayna’ya daha fazla destek olmuyorlar diye NATO ülkelerini eleştirdi, içeride de gazetelere demeç verdi. Aynı günün akşamında ise Strazburg’da, Rusya’nın, Avrupa Konseyi’ndeki üyelik haklarının, askıya alınmasına dair, bir oylama vardı. Peki orada ne oldu? Sabah Rusya’yı eleştiren ve batılı devletleri göreve çağıran Sayın Erdoğan, aynı günün akşamı konseyin 47 ülkesinden bir tek Ermenistan’ın Rusya’ya destek olduğu oylamada, çekimser kaldı. Aynı gün. İşte size, Ak Parti iktidarının, dış politikada memleketimizi düşürdüğü kırılgan durum.
“Zampiyonlar Ligine çevirdikleri ülkede…”
Meral Akşener’in konuşmasından öne çıkan başlıklar:
• Asgari ücretin yüzdesiyle övünüyorlar ama bir ay içinde enflasyonun o ücreti nasıl eritip bitirdiğiyle asla ilgilenmiyorlar
• Zampiyonlar Ligine çevirdikleri ülkede bir ay önce markette 100 lira ödediğimiz ürünlere bugün 156 lira ödüyoruz
• Çiftçi dostu olarak kurulan Ziraat Bankası bugün yandaş dostu banka oldu. Bankanın her verdiği 100 liralık kredinin sadece 14 lirası çiftçiye gidiyor.
• Türk lirasındaki dünyada eşi benzeri görülmemiş değer kaybında Putin ve İran’a doğal gaz bağımlılığının etkisi var
• İktidara geldiğimizde mutlaka kendi doğal gaz rezervlerimizi oluşturacak Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden daha ucuz tedariği gerçekleştireceğiz
• Milletin çocuğu iş bulamazken, iş aramaktan yorulmuş mümkünse yurt dışına gitmeyi düşünürken yandaşlara aktarılan para AK Parti’nin soygun düzeninin süslü rakamlarıdır
• Akaryakıtı Taliban’ın Afganistan’ı savaşın içindeki Esad’ın Suriye’sinden daha pahalı kullanıyoruz. Mazot 17 lirayı geçmişken tarlada 1 lira olan domatesin markette 20 lira olmasının sebebi lobiler dış güçler değil bizzat sensin sen.
“HER FIRSATTA NUTUK ATMAKTAN VAZGEÇ BIKTIRDIN ARTIK”
“Türkiye’nin içine düşürüldüğü sıkıntılardan bir çıkış yolu olarak emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Aziz milletim değerli genç kardeşlerim yaşadığınız hayata size sunulan koşullara baktığınızda aklınıza ilk ne geliyor? Ne çektik be mi diyorsunuz yoksa ne çektiniz be cumhurbaşkanım mı diyorsunuz. Cevap gün gibi ortada. Ama belli ki memleketin gerçekleriyle bağını kopartalı uzun zaman olmuş sayın Erdoğan’ın da o cevabı duymaya ihtiyacı var. Çünkü fark etmişsinizdir, telefonunu çıkar bakalımcı dayıların büyük üstadı bir süredir sizlere dizilerdeki bilge adamlar edasıyla ‘teksir kağıdı nedir biliyor musunuz?’ diye soruyor. Kendisi teksir kağıdından dolayı çok mağdur olmuş çok acılar çekmiş vah vah. Ama nedense yaşadığı o teksir kağıdı dramına rağmen cumhuriyetimizin Kasımpaşa’dan çıkan teksirzede sayın Erdoğan’a bu ülkede cumhurbaşkanı olma fırsatını olmuş gerçeğini nedense söylemiyor.
Hatta bir de çıkıp kuşe kağıdını getirmekle övünüyor. Her hafta yeni bir icadını tanıtan Erdoğan’ın bu hafta da kuşe kağıdını icat ettiğini öğrendik. Hayırlı uğurlu olsun. Madem öyle gelecek haftaki müthiş icadını heyecanla beklerken kendisin bazı sorular soralım. Biz sarı defterlerle okuduk bu mevkilere kadar geldik .Her birimiz teksir kağıdı nedir elbette biliriz.
Peki sen kuşa kağıtla okumasına rağmen okuduğu okulun hiçbir faydasını görememek nedir bilir misin? Sınavlarda yüksek puanlar almana rağmen mülakatta hakkının yenmesinin acıdı nedir bilir misin? Bırak cumhurbaşkanı olmayı devlet memur bile olmayı hayal edememek nedir bilir misin? Bilemezsin sayın Erdoğan, çünkü aynı sen de benim gibi cumhuriyetimizin sunduğu fırsat eşitliğinden, sağladığı imkanlardan faydalandın ve bugün senin yönettiğin Türkiye’de gençlerimiz cumhuriyetin sunduğu imkan ve fırsatlardan yoksun kaldı. Bu gerçeği ne kağıtla ne bina ile ne de hamasetle kapatamazsın. Ben büyüdüğüm ülkenin imkanlarını bugün gençlerimize sağlayamadığım için kendimi suçlu hissediyorum ve bu durumdan utanıyorum.
Artık sen de takkeni önüne koy bu gerçeklerle yüzleş. Devri iktidarında gençleri yarı yolda bırakmanın sorumluluğuyla yüzleş. Her fırsatta çıkıp da gençlere nutuk atmaktan artık vazgeç be kardeşim. Sıktı artık bıktırdın artık!
“ZAMPİYONLAR LİGİNE ÇEVİRDİKLERİ MEMLEKETİMİZDE 100 LİRA ÖDEDİĞİMİZ ÜRÜNLERE BUGÜN 156 LİRA ÖDÜYORUZ”
Biliyorsunuz, Bay Kriz ve arkadaşları için, her şey sayılardan ibarettir. Ancak kendileri, verdikleri sayıların niteliğiyle, karşılığıyla ve sonuçlarıyla, asla ilgilenmezler. Mesela çıkıp; ‘Bizden önce, 526 bin olan öğretmen sayısını, 993 bin 670’e çıkardık’ derler. Ama, o 993 bin öğretmenimizin içerisinde; atanamadığı için, intihar eden kardeşlerimizle, asla ilgilenmezler. Mesela çıkıp ‘Bizden önce 76 üniversite vardı, biz bu sayıyı 207’ye çıkardık’ derler. Ama o üniversitelerden mezun olduktan sonra; işsizlik sarmalında çile çeken gençlerimizle, asla ilgilenmezler. Madem bu arkadaşlar, sayıları bu kadar çok seviyor, o zaman gelin, biz de bazı sayılardan bahsedelim…
Mesela, enflasyondan konuşalım. TÜİK’in açıkladığı hâliyle bile yıllık gıda enflasyonumuz, yüzde 55 olmuş. Bırakın OECD’yi, Arjantin’e bile, 5 puan fark atmışız. “Zampiyonlar Ligi’ne” çevirdikleri memleketimizde, sadece bir yılda; Patlıcanın fiyatı yüzde 166, Patatesin fiyatı yüzde 123, salatalığın fiyatı yüzde 111 artmış. Çok değil, bundan daha bir yıl önce; Markete gittiğimizde, 100 lira ödediğimiz ürünlere bugün 156 lira ödüyoruz.
“ZİRAAT BANKASI’NIN VERDİĞİ, HER 100 LİRALIK KREDİNİN, SADECE 14 LİRASI, TARIMA GİDİYOR”
Bugün çiftçi dostu olarak kurulup, iktidarın yandaş müteahhitlerinin dostu hâline getirilen Ziraat Bankası’nda tarıma verilen krediler, toplam kredilerinin yüzde 14’ünü oluşturuyor. Yani Ziraat Bankası’nın verdiği, her 100 liralık kredinin, sadece 14 lirası, tarıma gidiyor. İşte bu yüzden, hep söylediğimiz gibi İYİ Parti iktidarında, Ziraat Bankası’nı yeniden çiftçinin dostu yapacak, kamu bankalarının sırtına, adeta sülük gibi yapışan, yandaş şirketleri de söküp atacağız.
“DOĞAL GAZ KESİNTİLERİ, HÂLÂ YÜZDE 20 ORANINDA, DEVAM EDİYOR”
Türk Lirası’ndaki, dünyada eşi benzeri görülmemiş değer kaybından, Putin’e ve İran’a bağlı doğal gaz ithalatından, Azerbaycanlı kardeşlerimizin Türkmen kardeşlerimizin, Özbek kardeşlerimizin Kazak kardeşlerimizin doğal gaz kaynakları dururken Rusya’nın kaynaklarına, bel bağlamaktan kaynaklanıyor.
Akdeniz’de, herkes gaz arıyor, bir tek biz arayamıyoruz. Çünkü dış politikadaki politikasızlık, enerjide de bizi vuruyor. Üstelik doğal gaz sadece pahalı değil, aynı zamanda miktarı da yetersiz. Doğal gaz kesintileri, hâlâ yüzde 20 oranında, devam ediyor.
“KARADENİZ’DE GAZ BULAN SAYIN ERDOĞAN, NEDENSE SANTRALLERE GAZ BULAMIYOR”
Yani her ne kadar Sayın Erdoğan, her üç ayda bir yaptığı, doğal gaz keşifleriyle gaz sondajı alanında, dünyada adeta bir otorite haline gelmiş olsa da kendisinin vatandaşımıza verdiği doğal gazdan, daha pahalı bir gaz daha var. O da olmayan doğal gaz. Bunun maliyeti ise hiçbir şeye benzemez. Elektrikler kesilir, sanayici üretemez olur. Karadeniz’de gaz bulan Sayın Erdoğan, nedense santrallere gaz bulamıyor. Bu da yetmezmiş gibi BOTAŞ da özel tedarikçilerin doğal gaz ithal etmesine, engel oluyor. Neden? Çünkü yandaşa ihale etmeyi bekliyor.
“DOĞAL GAZ ŞİRKETLERİ, YATIRIMLARI, MİLLETİMİZİN İHTİYACINA GÖRE DEĞİL, KEYİFLERİNE GÖRE YAPIYOR”
Tüm bunların yanında, il ziyaretlerimizde karşılaştığımız bir durum daha var. Mutfak tüpünün ve kömürün, çok pahalı ve kullanışsız olması nedeniyle vatandaşlarımız bize ısrarla, doğal gaz hizmetinden yararlanmak istediklerini söylüyorlar. Ancak, doğal gaz dağıtım şirketleri kârlı görmedikleri için memleketimizin bir kısmına bu hizmeti götürmüyor. Yani; doğal gaz şirketleri, yatırımları, milletimizin ihtiyacına göre değil, keyiflerine göre yapıyor. EPDK onlara tarifeyi şişirip şişirip veriyor, ama onlar vatandaşa gaz vermiyor. İşte size Ak Parti’nin, millet dostu özelleştirme ve enerji politikaları. Yazıklar olsun.
“YA GÖZ GÖRE MİLLETİNE YALAN SÖYLÜYOR YA DA ARTIK İPİN UCUNU O KADAR KAÇIRMIŞ Kİ OLAN BİTENİN FARKINDA DEĞİL”
Sayın Erdoğan’ın, her sıkıştığında arkasına saklandığı cümlelerden biri; ‘Bütçeden bir kuruş harcamadan köprü, yol, havaalanı yapıyoruz’ cümlesidir. Ne var ki 2022 yılı bütçesine bu dolar garantili ödemeler için 42,5 milyar lira ödenek kondu. Bununla kalsa yine iyi, Türk lirası değer kaybedince bu ödeme miktarı 65 milyar liraya çıktı. Yanlış duymadınız. 65 milyar lira. Yani, Sayın Erdoğan’a göre, bütçeden kuruş harcanmayan projelerin, sadece 2022 yılı için bütçeye getirdiği yük 65 milyar lira. Bu arkadaşımız ya göz göre milletine yalan söylüyor ya da artık ipin ucunu o kadar kaçırmış ki, olan bitenin farkında değil. Bu rezaletin başka bir açıklaması olamaz.
“OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ’NÜN GEÇİŞ ÜCRETİ; DEMİREL VE ÖZAL’IN YAPTIRDIKLARININ, TAM 81 KATI”
Gelin, size birkaç örnek vereyim. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü kim yaptırdı? Rahmetli Demirel. Nasıl yapıldı? Bütçeden. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 8 lira 25 kuruş. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü kim yaptırdı? Rahmetli Özal. Nasıl yapıldı? Bütçeden. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 8 lira 25 kuruş. Peki Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü kim yaptırdı? Sayın Erdoğan. Nasıl yapıldı? Kamu özel iş birliği yöntemiyle. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 19 lira. Sadece bu kadar mı? Hayır. Hazine de, otomobil başına, 39 lira ödüyor. Yani, yandaşın otomobil başına alacağı para 58 lira. Yani, diğer iki köprünün tam 7 katı. Bir de Osmangazi Köprüsü var. Onu kim yaptırdı? Sayın Erdoğan. Nasıl yapıldı? Kamu özel iş birliği yöntemiyle, yandaşlar tarafından. Otomobil geçiş ücreti ne kadar? 184 lira 50 kuruş. Sadece bu kadar mı? Hayır. Milletin ödediği 184 buçuk liraya ilave olarak Hazine de 487 buçuk lira ödüyor. Osmangazi Köprüsü’nün geçiş ücreti rahmetli Demirel ve Özal’ın yaptırdıklarının, tam 81 katı. Evet yanlış duymadınız. Tam 81 katı! Bunun 22 katını, köprüyü kullanan vatandaşlarımız ödüyor. 59 katını da ister kullanalım ister kullanmayalım, milletçe hep beraber ödüyoruz. Şu rezaletin büyüklüğüne bakar mısınız? Tabi 4 köprü fiyatına, sadece 1 köprü yaptırırsanız, üstelik geçiş ücretini de dolara bağlarsanız olacağı budur. Bunlar sadece bir örnek. Otoyollar için de durum aynı. İşte size, yandaş beslemenin milletimize olan faturası. İşte size, Ak Parti’nin süslü rakamlarının ardındaki soygun düzeni. İşte size, neden “Projeye değil, ranta karşıyız.” diye kampanya yaptığımızın sebebi.
“TÜM BUNLARIN SEBEBİ BİZZAT SENSİN SEN!”
Ülkemizde canımızı yakan bir başka konu da maalesef akaryakıt fiyatları… Mesela biz şu an akaryakıtı Amerika’dan, Angola’dan, Etiyopya’dan ve Arjantin’den daha pahalıya kullanıyoruz. Avrupa’daki Belarus’tan, Asya’daki Endonezya’dan, daha pahalıya kullanıyoruz. Hatta Taliban’ın Afganistan’ından, savaşın ortasındaki Esad’ın Suriyesi’nden bile daha pahalıya kullanıyoruz.
Ülkemizde, son bir sene içerisinde benzin fiyatları yüzde 134, mazot fiyatları yüzde 159, LPG fiyatları da yüzde 143 arttı. Bir de utanmadan çıkıp; ‘Domates tarlada 1 lira, markette neden 20 lira?’ diye nara atıyorlar. Yahu el insaf! Mazot 17 lirayı geçmişken, tarladaki 1 liralık domates, tezgâhta nasıl 1 lira kalsın? Sayın Erdoğan; Sağda solda düşman kuvvet aramaktan artık vazgeç. “Hayat pahalılığını neden bitiremiyorsunuz, bu gıda fiyatları neden uçuyor?” diye sorduğumuzda suçu domates-biber-patlıcan lobisine atarak, meseleyi çözemezsin. Domatesin tarlada 1 lira, markette 20 lira olmasının sebebi ne nakliyecilerimiz ne manavlarımız ne halcilerimiz ne de marketler değil. Sanayiciyi üretemez hale getiren maliyetlerin sebebi o pek bir sevdiğin, her fırsatta kıyak yaptığın dış güçler ve faiz lobisi değil. Uçan akaryakıt fiyatlarının sebebi de ne fayton lobisi, ne de elektrikli araç spekülatörü Elon Musk’ın bize çektiği bir operasyon değil. Tüm bunların sebebi, bizzat sensin sen! Hiç kusura bakma.