Asgari ücretin ne olduğu, ne olması gerektiği; bir ülkenin gelişmişlik, uygarlık ve eşitliğin adiliyeti açısından bir göstergedir.
Elbette para her şey değildir. Ama sosyo-ekonomik açıdan her şeydir. Özellikle bir ülkenin kişi başına düşen milli gelirinin yanında o gelirin adil eşitlikçi bir şekilde dağılımının sağlanmış olması açısından para çok şeydir.
Bu bağlamda “asgari ücret”in ne olduğu, ne olması gerektiği, açlık ve yoksulluk sınırı ölçütleri ve uygulamaları bağlamında hangi düzeylerde olduğu bir ülkenin gelişmişlik, uygarlık ve eşitliğin adiliyeti açısından bir gösterge olarak karşımıza çıkmaktadır.
Asgari Ücret: Çalışan işçilerin, günlük/aylık ücretlerinin minimum seviyesi olan en alt sınırı belirleyen rakamın çalışma yasasına göre devlet tarafından tescilidir. Şu an itibariyle aylık 4250 TL’dir.
Açlık Sınırı: Genel olarak ve kabaca dört kişilik bir ailenin bir ay boyunca sağlıklı beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı demektir. Şu an itibariyle, Türk-İş mart ayı verilerine göre aylık 4930 TL’dir.
Yoksulluk Sınırı: Bir kişinin veya en küçük aile (çekirdek aile) yapısı üzerinden bir ay boyunca temel gıda ihtiyaçları harcaması dışında kalan kira, eğitim, faturalar, giyim vb. gerekli tüm diğer harcamaların tutarıdır. Yine Türk-iş mart ayı araştırması sonuçlarına göre aylık 16.000 TL’dir .
Buradan hareketle fazla söze gerek kalmadan şu değerlendirmeleri yapmak pekala mümkün ve tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır;
1. Gelişmişliğin ve uygarlığın birlikte gereği ve göstergelerinden birisi, asgari ücretin açlık sınırına göre değil, en az yoksulluk sınırına göre hesaplanması ve gerçekleşebilmesi gerektiğidir.
2. Bugün itibariyle asgari ücret, dört kişilik bir ailenin temel gıda ürünlerine ulaşabilme, yani beslenmesini karşılayacak düzeyde dahi değildir.
3. Asgari Ücret, milyonlarca insanın eğitim, sağlık gibi insani diğer ihtiyaçlarını karşılamak şöyle dursun, aç kalmamak için beslenmesine dahi yetecek düzeyin çok altındadır.
4. Ülkesinin her ailesine, yoksulluk sınırında ücret sağlayacak bir ekonomik istikrarı, adaleti ve eşitliği sağlayamayan ülkeler gelişmemiş ve uygarlıktan uzak ülkelerdir. Çünkü sadece beslenme üzerinden yapılan hesaplamalar, ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en dipte yer alan ihtiyaca göre yapılan hesaplamalar anlamına gelir ki, işin elem verici boyutu budur.
4. Ücretlerini yoksulluk değil de, açlık sınırı üzerinden hesaplayarak gerçekleştiren ülkeler kabile ve kölelik düzeninin biraz üstünde, uygarlık ve gelişmişlik yaşam sınırının çok altında olan ülkelerdir. Bu tür ülkelerin toplumsal yapısı demokratik talepleri olamayan, ekmek derdinde, sadaka ve biat sarmalında, dahası adaletsizliği ve eşitsizliği hayatın fıtratı olarak değerlendiren kitlesel bir atalet ve aymazlık içindedirler.
Bu bağlamda ülke siyaseti, partiler ve seçim gibi konular açısından bakıldığında şu önermeyi yapmak abes olmaz herhalde; Bu ülkedeki tüm muhalif yapı ve kurumların en etkin mücadele yöntemi, hükümet olunduğunda, asgari ücretin mutlaka yoksulluk sınırında hesaplanacağının ve bunun kaynaklarının nasıl gerçekleştirileceğinin somut örneklerini ve teminatını vermek olsa gerekir.
Eğer bir toplumun ve/veya ülkenin uygar ve gelişmiş bir toplum veya ülke olup, olmadığından söz etmek istiyorsak, o ülke insanlarının karınlarını doyurmaktan çok daha başka ihtiyaç taleplerinin olmasına ve bunları karşılayacak imkan ve fırsatlara sahip olup, olmadıklarına bakmak gerekir. Bunun en somut verisi de ücret ve fiyat dengesinde maaşların ne düzeyde olduğudur. Ücretler/maaşlar fiyatların altındaysa aç, eşit durumdaysa yoksul, üzerindeyse, üzerinde olma oranına göre varsılsınız demektir.