Öyle bir askerliktir ki, saçla sakalın serbest olduğu tek birliktir.
Hemen gevşemeyin öyle, kolay değildir denizaltıcı olmak.
Gemideki en konforlu yerin gemi komutanının 2,5 metrekarelik kamarasının olduğu,
Kalkanın yerine yattığınız, kalktığınızda yerinize yatılan,
Su israfı olmasın diye ıslak mendille temizlenilen, suyun içinde yüzüp de suya bu derece hasret,
Dışarıda güneşin battığını içerideki kırmızı ışıktan anladığınız,
Cumhurbaşkanı bile gelse koltuğuna oturamadığı dokunulmaz lidere sahip,
Ağzı olanın konuştuğu dünyada, sessizliğin prim yaptığı tek yer olan,
Denizin karanlık sularının görünmez kıldığı kara renklerinden dolayı “kara kız” diye anılan denizaltıların birinden bahsediyorum.
KURSK…
12 Ağustos 2000 tarihinde Barents Denizi’nde 118 denizci ile batan Rus donanmasına ait Kursk denizaltısı.
Ukrayna savaşında Putin’in blöf yapıp yapmadığına, nükleer savaşı göze alıp alamayacağına, 3.dünya savaşını başlatmaya cesaret edip edemeyeceğini merak edenlere, bu denizaltının hikayesini konu alan Fransa – Belçika – Lüksemburg ortak yapımı “Kursk” filmini izlemelerini öneririm.
Kurtarma kabininin teknik yetersizliği nedeniyle denizaltıcılarını kurtaramayan, hatta gururu ve prestiji zedelenmesin diye kamuoyu baskısını göz ardı ederek İngiltere’nin yardım teklifini reddeden bir ülkenin, evlatlarını okyanusun 108 metre derinliğinde karanlığa terk edişinin hikayesidir bu film.
Facianın yaşandığı sırada tatilini bölmeyerek halkın tepkisini çeken Putin, daha sonraları aldığı karardan pişmanlık duyduğunu söylemiş ve denizcilerin ailelerine “Evlatlarınızı çıkartamadım, hiç olmazsa naaşlarını çıkartma sözü veriyorum.” demiştir. Kursk, daha sonraları milyonlarca dolar harcanarak su yüzüne çıkarılmış ve denizcilerin naaşları ailelerine teslim edilmiştir.