Fransa’da son 5 yılda birçok politikacı, popülizm uğruna tarihi hatalar yapmıştır. En büyük hata, terörün kök nedenini bir dinin içinde görmeleridir. Aynı popülist söylemler ile Macron, ülke vatandaşlarının bir kısmına resmi dilden ayrımcılık yapmıştır.
Fransa, cumhurbaşkanını seçti. İkinci tura gidildikten sonra, çoğunluk Emmanuel Macron’u (okunuşu Emanüel Makğo) ikinci dönem için reisicumhur seçti.
Yanılgı
Birçok gazeteci ve gözlemci için son seçim hem Macron hem de Marine Le Pen (okunuşu Marin Lö Pen) için bir başarıydı. Kimileri için Le Pen’in ‘başarısı’ Fransa için tehlike çanları anlamına geliyor. Şimdi gelin, bu algılardaki yanılgılara biraz göz atalım.
Öncelikle, ikinci turda seçime katılım %65’in altında idi. Dolayısıyla toplumun gerçek anlamda bir temsilinden söz etmek mümkün değildir. Le Pen taraftarlarının da ikinci turda ağırlıkla sandığa gittiklerini iddia edebiliriz. Macron’un kazanmış olmasını ise, ikinci tura (bence tezgah ile) ikinci aday olarak Le Pen’in kalmış olmasına bağlıyorum. Eğer ikinci tura Macron dışında kuvvetli bir namzet kalsa idi, karşımızda bambaşka bir sonuç görecektik.
Birçok insanın Macron’u aktardığım şartlar dahilinde zaruretten seçtiğini kafamızdan çıkarmayalım. Belirttiklerimi hesaba katarak, ‘demokratik’ seçimin ne seviyede bir halk temsili olduğunun takdirini sizlere bırakıyorum.
Kamuoyu
Milyonlarca kişiye teker teker gidip görüşleri sorulabilir. Ancak bu, pratikte pek mümkün değildir. Hem nesnel kalmak hem de kamuoyunun görüşlerini ortaya koymak için iki Fransız vatandaşının sokakta verdiği röportajı temel alacağım:
- Birinci röportaj, Fransa ana akımından ve atfedilen özellikler itibarıyla (ten rengi, saç şekli, göz şekli vs.) ayrıcalıklı kesimden biri ile yapılmıştır. 25-30 yaşlarındaki bu genç aynen şunları söyledi: ‘Le Pen’den nefret ediyorum. Macron’dan da göreve gelip yaptıklarından sonra nefret etmeye başladım.’
- İkinci röportajı veren kişi, atfedilen özellikler (siyahi) itibarıyla toplumun dezavantajlı kesiminden. Kendisinin ifadesini aktarıyorum: ‘Bir kapitalist ile bir rasist (ırkçı) arasında seçim yapmak durumundaydım. Siyahi olduğum için kapitalisti seçtim?!’ (İnsan hakları endişesiyle seçim sandığına gitmek böyle bir şey olmalı!!)
Adayların Tahlili
Kamuoyunun görüşlerini baz alarak Macron ve Le Pen’i ayrı ayrı değerlendirelim. Öncelikle Le Pen’i ele alalım. Yaptığı açıklamalar ve tutumları ile Le Pen’i ırkçı olarak görmek kanımca çok yanlış olmaz. Sonuç itibarıyla, seçim kampanyası sırasında başörtüsünün kamusal alanda yasaklanması gerektiğini savundu. Laikliğin anavatanı Fransa’da, bu açıklama çok ses getirdi. Macron’un tepkisi, ‘Bunu yaparsanız iç savaş çıkartırsınız.’ oldu.
Peki Macron, kendi amelleri ile hiç mi ırkçılığa kaymadı? Yanıtı bulmak için son 5 yılda olanları hatırlamak gerek. Yaşanmış olan terör olaylarından sonra (Kökenin veya ideolojinin ne olduğu önemsizdir. Terör, terördür.) günah keçisi olarak İslam’ın gösterilmesi doğru muydu? İslam’ı muhatap/sorumlu olarak gösterip, bu dinin adeta kendini düzeltmesi gerektiğini önermek insan hakları ihlali değil miydi?
Gelin, daha tümel düşünelim: Hangi dini inanç, bir terör örgütü ile bağlaştırılabilir? Terör örgütlerinin bir kısmının dini değerleri ve inançları suistimal etmesi, o dinleri bağlamaz. Kasıtlı veya kasıtsız yapılan dini önermeler, Fransa’da yaşayan milyonlarca müslümanı dışlamamış mıdır?
Şüphesiz, Fransa’da son 5 yılda birçok politikacı, popülizm uğruna tarihi hatalar yapmıştır. En büyük hata, terörün kök nedenini bir dinin içinde görmeleridir. Aynı popülist söylemler ile Macron, ülke vatandaşlarının bir kısmına resmi dilden ayrımcılık yapmıştır. Hatta ve hatta söylemlerinin etkisi bakımından ırkçılık ölçeğinde nerede olduğuna kanımca sadece bağımsız insan hakları mahkemeleri karar verebilir.
Yukarıda sözü geçen siyahi Fransız vatandaşının Macron’u ırkçı görmemesinin sebebi, onun ten rengi üzerinden ayrımcılık yapmamış olmasıdır. Bir müslümana mikrofon uzatılsa, nelerin dillendirileceğini siz tasavvur edin.
Fransa’nın Geleceği
Montaigne’in kültürleri anlamak ve onlara saygı duymak ile ilgili bilgeliklerini hiçe sayan, Voltaire’in ürettiği ‘İslamist’ (Islamiste = ‘ilk anlamı’ İslam ilahiyatçısı) sözcüğünü insan hakları suçu işleyerek terörist ile eşanlamlı hale getirmeyi başarmış ‘düşünen’ Fransa’nın geleceği belirsiz.
Fransa’da durum kötüleşecektir
Dünya konjonktürünün getirdiği baskılarla Macron’un yeni dönemde işi çok zor olacak. Toplumun genelindeki gerginlik devam ediyor. Sarı yelek hareketi görünürde dinmiştir. Ancak sosyal rahatsızlıklar varlığını sürdürmektedir.
Bir dünya savaşı çıkıp da dünya düzeni tümden altüst olmadığı sürece, Fransa’da durum kötüleşecektir. Burada, mücadelenin hem içeride hem de dışarıda sürdüğünü unutmayalım. Rusya’nın Afrika’daki ağırlığı artmaktadır. Buna bağlı olarak, Fransa’nın ‘eski’ sömürge kıtasındaki hükmü günden güne azalmaktadır. Dünyada; kültürel, ekonomik ve siyasi ağırlığı sürse de, Doğu’dan gelen yeni dünya düzeninin tehdidi Fransa için çok büyüktür.
Macron’un, küresel sorunlarda AB mümessili rolüne soyunması da benzer sebeptendir. Aynı zamanda da Avrupa’yı bile sallayabilecek halk isyanlarının Fransa topraklarında peyda olabileceğini de aklımızdan çıkarmayalım.