Ülkede bunca akaryakıt pahalılığına rağmen, lüks ve pahalı otomobiller ile vızır vızır gezen bu insanlar kim? En pahalı yerlerde her Allah’ın günü yiyip içenler, yiyip sözde içmeyenler, gerçekten içmeyen ama durmadan yiyenler ve gönüllerince yaşayanlar, kim bunlar? İstedikleri zaman yurt dışına çıkıp, gelenler, tatilde yaşar gibi bir hayat sürenler, gerçekten kimler bunlar?
Olağanüstü zenginlerden söz etmiyoruz. Hani o ultra zenginlerden, sanayicilerden, yani ciddi kapitalistler değil sözünü ettiğimiz. Onlar zaten kapitalizmin fıtratında var… Onu biliyoruz. Bizim sözünü ettiğimiz bunca yoksulluğa ve giderek artan açlığa rağmen ciddi olarak varsıllaşan ve şatafatlı yaşayan, yeni bir toplumsal kitleden söz ediyoruz.
Şatafatlı tatiller yapanlardan, hiç bir ihtiyaçları olmayanlardan ve bunu gözümüze sokarcasına yaşayanlardan, sayıları azımsanmayacak oranda olan şımarık, görgüsüz, acımasız bir varsıllıktan söz ediyoruz… Kim bu, “her şeyin yolunda” olduğunu söyleyip, “memleket gelişiyor, büyüyor” diyenler?
Her kentte var bunlardan… Sanki, giderek yoksullaşan büyük kitlelere rağmen, nasıl bir çelişkiyse bu tiplerin de sayıları arttı. Üstelik görgüsüz ve vasatlardan oluşan yeni bir kitle bu. Kitle dediysek o kentte, kentin sahibi gibi davranan, gülüp eğlenip, yiyip içip, yanı başlarındaki yoksullardan habersiz gibi yaşayan ama bir o kadar da “inançlı, yerli ve milli” tiplerden oluşan kocaman birer topluluk bunlar.
Ne yaparlar? Bu paraları nereden ve nasıl kazanırlar? Belli değil. Memlekette her yer ateş yeriyken, nasıl böyle “huzurlu bir refah” içinde olabilirler? Anlaşılması mümkün değil.
Yoksa bunlar başkalarının paralarıyla yaşayanlar mı? Devletten, devlet kurumlarından, yerel yönetimlerden iş kapanlar, ihale alanlar, rantiyeciler, dolandırıcılar ve onların eşleri, çocukları mı yoksa bunlar?
Yoksa bunlar memleketi soyup soğana çeviren bir düzenin aşağıya doğru, giderek küçülerek devam eden saadet zincirinin halkalarındaki insanlar mı?
Yani sen, ben, biz değilsek kim bunlar?
Kim bu “mutlu, huzurlu refahın insanları”?
Yoksa bunlar uzaydan gelenler veya başka bir coğrafyadan ülkemize gelip yerleşmiş insanlar mı? Norveçliler mi yoksa, ülkemdeki bu varsıl insanlar?
Yok eğer, milyonluk arabalara binen, dışarda istedikleri gibi yiyen içen, durmadan alış veriş yapan bu insanlar, bu ülkenin insanları ise, o halde bizler kimleriz? Yani bizler dediğimiz İşçi, memur, işsiz, emekli, köylü…. Bizler kimiz?… Aynı geminin depolarında fareler gibi yaşayanlar mı? Yoksa bu memleketin derdini, tasasını ve tüm özlemlerini biriktirip, erteleyerek yaşayanlar mı? Mutsuz yaşayıp, mutsuz ölenler mi?
Aynı gemide değiliz ama aynı ülkedeyiz ve bu ülke en çok da bizim… Biz “yoksul mutsuzların”… Çünkü biz ülkeyiz, ülke de biziz….
Bunlar ise ülkenin ve dolayısıyla bizim kanımızla beslenen yeni türedi asalaklar… Tıpkı daha önce olduğu gibi, şekil değiştirdiler, kabuk değiştirdiler, rol değiştirdiler ve daha acımasız ve ahlaksız oldular… Çünkü daha riyakar ve daha yalancılar…