Bilim insanları, iklim krizinin etkilerini hafifletmek amacıyla Güneş’i karartmanın yollarını araştırıyor.
CNBC’nin haberine göre Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Politikası Ofisi, bu doğrultuda tasarlanan 5 yıllık bir araştırma projesini koordine edecek.
Proje, atmosferdeki sera gazlarının neden olduğu ısınmayı azaltmak için Dünya’ya ulaşan Güneş ışığı miktarını değiştirme fikrini temel alıyor.
Araştırma planı, Güneş ışığını uzaya geri yansıtmak için atmosfere partiküller püskürtmeyi ve bunun Dünya üzerindeki olası sonuçlarını değerlendirmeyi içeriyor.
Bu yöntem hava araçlarıyla atmosferin stratosfer katmanına çeşitli gaz ve partiküllerden oluşan ince bir sis yaymak demek. Bazı bilim insanları bu sayede Güneş ışığının bir kısmının uzaya geri yansıyacağına ve gezegenin soğuyacağına inanıyor.
Ancak böyle bir senaryoda hangi gaz ve partiküllerin kullanılması gerektiği yıllardır tartışma konusu.
İklim teknolojilerine odaklanan yatırım fonu Lowercarbon Capital’in kurucusu Chris Sacca, Beyaz Saray’ın bu hamlesini olumlu görenlerden.
CNBC’ye konuşan Sacca, “Bu yöntem milyarlarca insanın geçim kaynağını koruma potansiyeline sahip” dedi:
Beyaz Saray, araştırmayı ilerletiyor. Böylece gelecekte verilecek herhangi bir karar, jeopolitik ayrımlara değil bilime dayanabilir.
Söz konusu fikir ilk kez 1989’da Harvard Üniversitesi’nde görev alan Prof. David Keith tarafından incelenmişti. O zamandan beri zaman zaman dile getirilse de birçok uzman bu fikre şüpheyle yaklaşıyor.
Carnegie İklim Yönetişim Girişimi’nin yöneticisi Janos Pasztor, “Bir ülkenin önce emisyon azaltımlarında ne yaptığına bakılmalı. Buna bakmadan diğer adımlarını değerlendiremezsiniz” ifadelerini kullandı:
“Güneş radyasyonunu değiştirmek asla iklim krizine çözüm olmayacak.”
Atmosfere partikül püskürtmek
Güneş’ten gelen ışığın bir kısmını engelleme fikri 2020’de Güney Afrikalı bilim insanlarının yürüttüğü bir araştırmayla da gündeme gelmişti.
Cape Town Üniversitesi’nde görevli bilim insanları, kentin üzerindeki atmosfere büyük miktarda kükürt dioksit gazı salmayı ve Güneş’i kalıcı olarak “karartarak” su kaynaklarını korumayı amaçladıkları bir plan hazırlamıştı.
Bu planın su kıtlığı riskini 2100’den önce yüzde 90 oranında azaltacağı ifade edilmişti.
Ancak birçok uzman bu fikre karşı çıkmıştı. Kükürt dioksit tekniğinin çevre ve insan sağlığı üzerinde zararlı etkileri olabileceği belirtilmişti.
Chicheley Hall Konferansı’nda tartışıldı
Birleşik Krallık ulusal bilim akademisi Royal Society, geçtiğimiz yıl Chicheley Hall’da, dünyanın dört bir yanından düşünürlerin, uluslararası topluluğun küresel iklim değişikliğini durdurmak için jeomühendislik taktiklerini uygulayıp uygulayamayacağına ve nasıl uygulayabileceğine karar vermek için bir araya geldiği bir konferans düzenlemişti.
Uluslararası toplum, politika ve altyapı ile iklim değişikliğini azaltmayı başaramazsa, gezegeni yaşanabilir kılmak için bazı sert önlemler almamız gerekecek. Konferanstaki katılımcılar, sonuçların tam olarak bilinmemesine rağmen, işe yarayacak tek gerçek planın güneşi engellemek olduğuna karar vermişlerdi.
Güneş’i karartmak, peki ama nasıl?
Britanya’daki Southampton Üniversitesi’nden klimatolog John Shepherd’ın dediği gibi, “çoğu hesaba göre, önde gelen rakip stratosferik aerosol parçacıklarıdır.”
Taktik, güneşi yansıtan sülfatları alt stratosfere fırlatmak için konumlandırılacak çok uzun bir tüp, uçaklar veya dev balonları içerecek ve güneş ışınlarını esasen bloke edecek – volkanik patlamalardan kaynaklanan kükürt gibi.
Bilim insanları, atmosferi sürekli artan miktarlarda sülfatlarla beslemek zorunda kalmayacağınız için, bu taktiğin dünyadaki karbon emisyonlarında ciddi bir azalma yaratabileceğini belirtiyor. Bu taktik dünyayı kurtarabilse de, hiçbir insanın uzun bir süre mavi gökyüzünü göremeyeceği anlamına gelebilir.
“40 yaşın altındakiler felaketlerle dolu bir hayata hazır olmalı”
Brüksel’deki Vrije Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, 2020’de doğan çocuklar yaşadıkları ülkede karbon salınımını azaltma hedefine ulaşılmış olsa da hayatları boyunca ortalama 30 aşırı sıcak hava dalgasını deneyimleyecek. Bu, 1960’ta doğan birinden 7 kat daha fazla sıcak hava dalgasına maruz kalmaları anlamına geliyor.
Araştırmayı yürüten profesör Wim Thiery, “Bugün 40 yaşın altındaki insanlar, sıcak hava dalgası, kuraklık, sel ve gıda kıtlığı gibi beklenmedik olaylarla dolu bir yaşama hazır olmalılar” dedi.