36. ve son padişah Vahidettin bundan tam 100 yıl önce Malta’ya sürüldü. Ben, 2022 yılında bambaşka bir keşif gözüyle Malta’yı ziyaret ettim.
Vahidettin’in Malta Sürgünü
Yıl: 1922. Kasım ayı.
İstanbul’da durum siyasi açıdan gergin. 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmış ve böylelikle Ankara hükumeti kendi meşruiyetini ilan etmiş vaziyette. Böyle bir politik sahnenin ortasında İstanbul’da, kendi hayatından endişe eden bir padişah: Vahidettin.
İngilizlerin talebini kabul ederek Kasım 1922’de payitahtı terkeder ve sonuçta bir İngiliz gemisi ile Malta’ya ayak basar. Hem de benim konakladığım sakin Sliema şehrine demir atarak. Acaba padişah, Malta adasına ayak bastığında aklından neler geçiyordu? Terketmek ve ardında bırakmak zorunda kaldığı vatanı mı? Bundan sonra neler yapacağı mı? Ya da 1565 yılında ecdadının alt edemediği Malta adasına sürgüne gitmek onun için kaderin bir cilvesi miydi?
2022 Malta Seferim
Vahidettin’den (gün hesabı yapmazsak) tam 100 yıl sonra Malta’yı ziyaret ettim. Pek tabii benim ziyaretim ve haleti ruhiyem Vahidettin’inki gibi olmasa gerek.
Malta: Akdeniz’in ortasında kültürel, dilsel ve inançsal anlamda ortaya karışık bir ada. Dili, Sami bir dil. Arapça ve İbranice gibi. Yapı itibarıyla da Arapça’yı andırıyor. Sözcük hazinesinin yaklaşık yarısı Sicilyaca/İtalyanca, yaklaşık üçte biri Arapça olan bu dil, bir tutam da İngilizce (%6) barındırıyor.
Latin alfabesi ile yazılan bir Sami dili olduğunu da burada mutlaka belirtmeliyim. Ortaçağ’dan beri süregelen bir kullanım bu durum. Etrafta ‘avukat’, ‘vapur’, ‘triq’ gibi kelimeleri görünce şaşırabilirsiniz. Sonuncusu sokak anlamında. Türkçeye de geçmiş olan ve yol anlamındaki ‘tarik’ (tarikat) sözcüğünün bir Akdeniz türevi. Şahsi tahminim, Sefaradlar vasıtasıyla Ladino üzerinden Türkçe’ye geçmiş olan sözcüklerin birçoğu bence Maltaca ile benzeşiyor. Buna ‘vapur’ kelimesinde de şahit oluyoruz.
Malta adasında toplam yabancı kökenli insan sayısını bilmiyorum. Ancak çalışanlar arasında ciddi seviyede farklı menşelere rastladım. Bunun yanı sıra, Türk kökenli birçok kişi ile de karşılaştım. Rakam veremesem de, gastronomi konusunda kayda değer bir girişim olduğunu söyleyebilirim. Döner satılan dükkanlar çok yaygındı. Ayrıca varış günü bir Türk mutfağı ağırlıklı olduğu dışarıdan belli olan mekanın önünden geçtik. Mekanın dış cephesindeki ‘In Kebab we trust’ sloganı gerçekten de akıllara çakıldı.
Tarihsel Süreç
Ortaçağ’da Arap istilasının ardından müslüman inancını sürdüren ada, Hıristiyanlığın yayılmasının ardından bu dini ağırlıklı olarak günümüze kadar korumuş. Hatta Hıristiyanlık tarihinin hem mecazi hem de gerçek anlamıyla en önemli kalelerinden biri olduğunu söylersek yerinde bir tespit yaparız.
Sen Jan (Saint Jean) Şövalyelerinin ve bu kişilerden müteşekkil olan tarikatın ada üstündeki hükmü çok mühim. Özellikle Kanuni zamanında 1522 yılında Rodos adasının fethi ile Akdeniz’de darbe alan Sen Jan Tarikatı Malta adasını kendisine mesken edindi. Akabinde de inanılmaz bir tahkim hareketi başladı. Tarikatın kurucuları, Avrupa’da Ortaçağ’da öne çıkan 8 önemli güç. Bu sebeple, Malta Devleti’nin nişanlarında 8 dişli haç bulunmaktadır.
Tarikatın müthiş hazırlık ve direnişi ile tarihin belki de en önemli kuşatmalarından bir olan 1565 Malta Kuşatması’nı atlatabilmiş ada. Halen bu tarihi zafer, kolektif hafıza için son derece büyük önem arzetmektedir.
Kiliselerinde Maltaca dua edilen, Tanrı’ya dualarında ‘Alla’ diyen, dua ederken aynı camideki gibi yukarıya doğru el açan bir toplumdan bahsediyoruz.
Ayrıca Sen Elmo (Saint Elmo) Hisarı’nda kurulmuş olan savaş müzesi gerçekten müthiş tertiplenmiş. Adayı ziyaret etmek isteyen ve tarih meraklısı olan herkese müzeyi şiddetle tavsiye ederim. Hazırlanışı ve sunumu ile gerçekten hakkı verilmiş. Devleti Aliyye’nin (Osmanlı İmparatorluğu) adanın ortak hafızası için ne anlama geldiğini müzeyi gezdikten sonra idrak ediyorsunuz.
Şahbaba
Torunları, Sultan Vahidettin’e Şahbaba derlerdi. Şahbaba, herhalde bugünleri görse idi, Malta adasındaki milli birliğin kökeninin ‘korkulan ve Avrupa’yı adeta titretmiş’ olan ecdadından geldiğini görecekti.
O ise bambaşka bir konjonktürde, bir İngiliz gemisi ile Malta’ya sürgüne gitti. Son padişahın halen pek de anlaşılmadığı ve anlatılmadığı kanaatindeyim. Kanımca, bilgi noksanlığımız bir yandan ulus-devlet modelinde resmi tarihin içeriğinden geliyor. Öte yandan da son yıllarda azdırılan toplumsal kutuplaşma her türlü nesnel yaklaşıma ket vuruyor.
Naçizane tavsiyem, Vahidettin ile ilgili Murat Bardakçı’nın kaleme aldığı ‘Şahbaba’ adlı eserin okuma listesine alınmasıdır. Saniyelik kararlarla yandaş/hain ayrımının yapıldığı bir dönemde sanırım bu eser, tarafsız bir bakış açısına en azından imkan sağlayacaktır.
Son söz: Doğruluğundan çok emin olduğumuz şeyler, muhtemelen yanlıştır.