Katar’daki çok tartışmalı ve bir o kadar da keyifli kupa sahibini buldu. Bendeniz Arjantin’in kupayı kaldırmasına çok sevindim. Zira, (yolsuzluk ve) usulsüzlükle organizasyonun Katar’da tertiplenmesine vesile olan Fransa, bir de kupayı kaldırsaydı, ben bunu kaldıramazdım.
Messi, tarihe adını altın harflerle yazdırdı ve kupayı 36 yıl sonra yine Arjantin’e getirdi. 1986 kupasını canlı izlediğimi hatırlamıyorum ama Maradona’yı halen anımsıyorum. Şimdiki nesillerin de Maradona’sı Messi olacak besbelli.
Şimdi size halihazırda Federal Almanya’da ikamet eden biri olarak dünya kupası sırasındaki farklı izlenimlerimi bir potpuri şeklinde sunacağım. Umarım ilginizi celbeder.
Kadroda yabancı kökenliler ‘sorunu’
Almanya yıllardan beri milli takımdaki yabancı kökenlileri konuşuyor. Konuşmaların birçoğu ne yazık ki, nesnellikten uzaklık ve yabancı düşmanlığına yakınlık içeriyor. Halbuki yabancı olan kimsenin, milli formayı giyme hakkı yok. Diğer bir deyişle, Alman milli takımındaki herkes Alman. Nokta.
Şimdi gelelim şu ismi çok duyulan ama cisminin ne olduğu pek muğlak olan ‘yabancı köken’e. Her insanın mazisinde göç mevcuttur. İnsanlık tarihinin değişmez süreçlerinden biridir göç. Kimi zaman güvenlik, kimi zaman geçim sebebiyle (veya bambaşka sebeplerle) insanlar yerlerini yurtlarını terk ederler. Belirli olmayan zamanlardan sonra da, farklı uyruktan diğer uyruğa (farklı ülke ise) geçme söz konusu olur. Gelen nesiller yeni diyarın sakinleri olurlar.
Yabancı Kökenli
Eyaletten eyalete tanım değişse de, Almanya’da yabancı kökenli (mit Migrationshintergrund) olmanın gerek şartı şudur: Doğan bir çocuğun doğduğu anda kendisinin ve/veya ebeveynlerinden herhangi birinin yine doğduğu anda Alman vatandaşlığı haricinde bir uyruğa sahip olması.
Yani, Almanya’daki Türk kökenlilerden şu veya bu sebepten vatandaşlığını değiştirmeyenlerin çocukları ve torunları bırakın sittin (60) seneyi, bin (1.000) sene de geçse yabancı kökenli kalacaklardır. Zira tanım, vatandaşlık üzerine kurulmuştur. Bu da, tanımın ne kadar abesle iştigal olduğunu göstermektedir.
Tanım değişmediği sürece, göçmenlerin yerleşmenlere dönüşmesi mümkün değildir. Zira, kavramlar düşünceleri, düşünceler de duyguları tetikler.
Alman Milli Takımı ve yabancı kökenliler
Azmettim ve 2006 yılından beri tüm milli takım kadrolarını didik didik inceledim. Buyrun size 2006 yılından beri Alman milli takımının yabancı kökenli oranı ve aldığı başarılar:
- 2006 Kupası – Oran: 5/23=%22 –> Sonuç: Üçüncülük
- 2010 Kupası – Oran: 11/23=%48 –> Sonuç: Üçüncülük
- 2014 Kupası – Oran: 5/25=%20 –> Sonuç: Birincilik
- 2018 Kupası – Oran: 7/23=%30 –> Sonuç: Yirmi ikincilik
- 2022 Kupası – Oran: 11/26=%42 –> Sonuç: On yedincilik
İlgileşimden (correlation) biraz anlayanlar, başarının ya da başarısızlığın yabancı kökeni ile alakalı olmayacağını yukarıdaki tablo olmadan da bilirler. Demek ki sorun, bu azınlıklar denen ‘farklı’ oldukları zannedilenlerle ilgili algı yönetimindedir.
2022 Katar Dünya Kupası’nda final oynayan Fransa’nın oyuncularının %76’sının (!!!) yabancı kökenli olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Peki, bu oran Fransa’nın bahsi geçen konuyu çözmüş olduğunu mu gösteriyor? Kesinlikle hayır. Fransa’da bu ve benzeri tartışmalar muhtemelen Almanya’dan daha hararetli seyrediyor. Kanımca tek fark, Fransa’nın algı yönetiminde (toplum mühendisliği diye okuyun) çok farklı bir noktada yer almasıdır.
One Love Pazubendi
2022 Dünya Kupası’ndaki tartışma dalgası içerden değil, dışarıdan geldi. Katar’ın Dünya Kupası Elçisi Halid Selman eşcinsellikle ilgili tartışmalı açıklamalar yapınca, özellikle Alman medyasında ok yaydan çıktı. Konunun (eğer Fransa’da ses getirmediyse) sadece Almanya’da ses getirip, milli takımın perfomansına kadar etki etmesi ile ilgili komplo teorileri de geliştirilebilir.
Yabancı kökenlilerden bahsederken bir anda ‘One Love’ konusu da nereden çıktı diyebilirsiniz. Yabancı kökenli olsun ya da eşcinsel çevreler olsun (çember genişletilebilir), Federal Almanya’da dezavantajlı durumda olan ve ana akım toplumdan dışlanabilen ve farklı olduğu düşünülen özellikleri sebebiyle ayrımcılık görebilen gruplardır bunlar.
Alman Milli Takımı, müsabakaya politik bir pazubent ile çıkmak istedi. Politik mesajlara maçlarda izin vermeyen FIFA, doğal olarak engel koydu. Kendi kurallarını uygulayan FIFA, Almanya’dan ciddi tepki gördü. Futbolcular da oyunlarına odaklanacaklarına, ne yazık ki güncel politikalara alet oldular.
Kapitalizmin ufaladığı insan (mantığı)
Almanya’da birçok futbolsever, turnuva başlamadan önce dünya kupasını takip etmeyeceğini ve bu yolla ‘protesto’ edeceğini beyan etti. El sebep: Turnuva, sabıkalı Katar’da oynandığı için. Yani tepki turnuvanın oynandığı yere, oynanan yeri belirleyen FIFA’ya değil. Neden? FIFA Avrupalı olduğundan mı? Cevap kolay değil…
Almanya’da birçok insan/gazeteci, politikacıların Katar’ı turnuva esnasında ziyaret etmesini istemedi. Neymiş efendim, Şansölye Scholz veya bir bakan oraya gitmez ise, gerekli tepki gösterilmiş olurmuş. Peki milli takım neden orada? Dolaylı da olsa, milli takım orada bir ülkeyi temsil etmiyor mu?
Yoksa milli takım oraya gitmez ise, bazı sponsor gelirlerinden mi olur? Yoksa maddi olarak en kuvvetli FIFA üyesi federasyonlardan biri DFB (Alman Futbol Federasyonu) mu? Yoksa işin sonu yine para da, mangala/küle gelince göstermelik değerlerde mi takılıyoruz? Paramızı alırız, yolumuza devam ederiz ama bakanı maça göndermeyip tepkimizi (yersen) koyar mıyız?
Turnuva başladığında radyoda mealen şöyle çağrılar bile döndü: ‘Turnuva bitene kadar sponsor firmalar McDonalds ve CocaCola ürünlerini satın almayıp protesto edeceğiz.’ Bu yolla iki büyük sponsora ceza kesilecekmiş. İşin özüne gelirsek, milli takım turnuvaya gönderiliyor. FIFA’ya, Katar’da turnuvaya ev sahipliğini verdiği için yerinde tepki verilmiyor. Ama turnuva sonuna kadar hiç DigMac yemeyerek Katar’a ceza kesiliyor.
İnsanoğlunun sanırım dijitalleşme çağı ile sorgulama yeteneği arasında yakında bir bağıntı kurulacaktır.
Die häßlichen Kataris
Başlığın anlamına birazdan geleceğim. Turnuvanın başında, işyerinden arkadaşlarla öğle arasında yürüyüşteydik. Bir hanım arkadaş, dünya kupasını tepkisel olarak takip etmeyeceğini belirtti. Açıklamasını yaparken ‘Die häßlichen Kataris’ kalıbını da sıkıştırdı. Kelimesi kelimesine tercüme edersek bu kalıp ‘Çirkin Katarlılar’ manasına gelir.
Ancak bu bir yanılgıdır. Kastedilen ‘Pis Katarlılar’dır. Zira Almanca’da çirkin (häßlich) sözcüğünün kökeninde nefret (Hass) sözcüğünün olduğunu da hatırlatmalıyım. Yani söz konusu olan neftet içerikli bir söylem.
1968’de Alman gazeteci Rolf Breitenstein’ın, farklı milletlerin Almanlara karşı olan nefret ve düşmanlıklarını titizlikle ele aldığı kitabının adının ‘Der häßliche Deutsche’ yani ‘Pis Alman’ olması tesadüfi değildir. Bahsettiğim kelime sıklıkla nefret için kullanılır. Fiziksel güzellik için değil. (Sıfatın yerine farklı önermeler de getirilebilir tercümeye bağlı olarak.)
Katar’a karşı da her fırsatta nefret söylemlerinin veya olumsuz ifadelerin dile geliyor olması çok doğaldır. Zira, insanların kafasındaki önyargılar yer(gi)lerinde dururken, bir bahane ile dışavurulurlar. Nefret sazı eline aldığında, ifadelerin akıl-mantık süzgecine ihtiyacı olmaz.
Messi’ye Bişt girdirilmesi
Kanımca Katar Emiri El-Sani tarafından, Messi’ye bişt giydirilmesine verilen tepkileri de aynı bağlamda değerlendirebiliriz. Zira, bişt ile yapılan kupa kaldırma töreni bana yukarıda mevzubahis olan önyargıları anımsattı. Bizzat kendim de, milli formanın üstüne bir yerel kıyafetin giydirilmesini bir süre yadırgadım.
Buna rağmen, birçok yazarımızın da verdiği tepkilerin gerçekten nesnellikle verildiğinden emin miyiz? Dünya Kupası eğer Havai’de (zor ihtimal) tertiplenmiş olsa idi ve orada kupa töreninde Messi’ye yerel kıyafet giydirilse idi, aynı tepkiyi verir miydi, o tvitleri yazanlar? Bendeniz emin değilim.
Son söz: El-Sani verdi bişti, Macron oldu pişti.