Gönlümüzde biriktirdiğimiz kuraklığımız

yalnızlık sahip

Siz hiç sahip olduğu şeyin farkında olmadan, farkında olmadığı şeyi arayanı gördünüz mü? Ben gördüm. Sağıma bakıyorum… Soluma bakıyorum… Ardıma bakıyorum… Her yanım böyle insanlarla dolu.

Düşüncesiz… Bencil… Ve en acımasız olanı da yok edici…

İşte insanoğlunun varlığı da sahip olduklarının yetersizliğine inanmış, sahip olmadıklarının ardını aramaya çıkan yolculuklarıyla doludur.

Bazen düşünüyorum da, sahip olmadıklarının ardını sorgulamadan atılan adımlarda, hiçliğe, yokluğa, terk edilişe ve yalnızlığa düşeceğini, sevgiye, şefkate, içtenliğe susayacağını hiç düşünmemiş mi ki? Bir yudum suya doyacakken varlık, nedendir bir bulut ağırlığında yükü istemek.

İsteklerin, arzuların bir sınırı olmaz mı?

Olmuyormuş demek ki.

Gördüm ki, insan sınırını korumaya çalıştıkça, sınır bilmezlerin içinde yalnız kalıyormuş.

Bakmayın siz böyle naif kaldığıma. Şu halimle bile kendi kendine yeterken, sınır bilmez açlığı, istekleri yüzünden yok edilip, yıkıma uğrayan nice şehir, nice ülke, nice dünyalar tanıdım… Sonrası mı? Sonrası gökyüzü kuma dönüşmüş, düşlerindeki okyanuslar ise çöle… Ve şimdi de bekliyor ki, birileri elinde sondajı ile gelsin o kumların içinde kaybolmuş yağmurları bulup çıkarsın.

Merhamet ne güzel bir şey değil mi? Merhameti olmayanların kastığı duyarlarda göstermelik olanlarından bahsetmiyorum. Ya da yağmurlarını yitirmiş kalplerinde, yağmurunu çalıp da sonra onu lütfedercesine sahiplerine verir gibilerden de değil…

Merhamet öyle bir şey ki… Onun suyu, onun yağmuru hiç kurumaz ve gittiği yer de kurak kalmaz.

İşte, bizlerin en büyük kuraklığıdır belki de içimizde büyüttüğümüz sınır bilmezliğimiz.

Kutup ayılarına üzülüp, koşarken, kendi gökyüzündeki Ay’ı görmekten aciz gözlerimiz…

İnsanlığa, hoşgörüye, anlayışa, susayan varlığımızda kuruttuğumuz dünyamız…

En yakınındaki sevgi damlacıklarını görmemiş de, en uzağındakine sahip olmak için gönlünü bozkıra çevirip, bilmediği iklimlere doğru yol almış.

Oysa aradığımız yağmur, özlem duyduğumuz susuzluk hissini bastıracak şey ardımızda bıraktıklarımızdan öte değil… Yanımızda götürüp, içimizde büyüttüğümüz ise bir gün bizi yakıp küle çevirecek olan kuraklığımız.

O yüzdendir ki, sahip olduklarınızın kıymetini bilin…

Ve henüz içinizde bir şeyler taze iken, yağmurlarınızı kuma çevirmeyin.

Cam kırıkları


Tuğba Altun Souci
TV Medya & Sosyal Medya Uzmanı | Köşe Yazarı | Kurumsal İletişim Danışmanı | Sosyal Sorumluluk Proje Geliştiricisi Tuğba Altun, medya ve iletişim alanında 14 yılı aşkın deneyime sahip, televizyon yayıncılığı ve dijital medya üzerine uzmanlaşmış bir iletişim profesyonelidir. Kariyeri boyunca birçok televizyon projesinde ve dijital platformda aktif görev almış; içerik üretimi, yayın koordinasyonu ve sosyal medya stratejileri alanlarında etkin çalışmalar yürütmüştür. Uzun yıllar boyunca farklı medya organlarında köşe yazarlığı yaparak, toplumsal olaylar, kültür, sosyal sorumluluk ve insan hikâyeleri üzerine düşünsel katkılar sunmuştur. Yazılarında güçlü bir toplumsal hassasiyet ve insan merkezli bakış açısını yansıtmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye’nin önde gelen kadın odaklı sivil toplum kuruluşlarından birinin basın ve medya iletişimini yürütmekte; kuruluşun kamuoyuyla olan tüm yazılı iletişimini stratejik olarak planlamakta ve yönetmektedir. Tuğba Altun, sosyal etki yaratan projeleriyle de öne çıkmaktadır. Kurucusu olduğu başlıca sosyal sorumluluk projeleri arasında Haydi Gülümse, Haydi Gülümset, Bir Kitap da Sen Bağışla ve İnsanlık Ölmedi Ben Buradayım yer almakta olup; bu projeler aracılığıyla geniş kitlelere ulaşan, sürdürülebilir ve insan odaklı toplumsal fayda hedeflenmektedir. Alanında derinleşmiş deneyimi, yüksek farkındalık bilinci ve kalemiyle oluşturduğu güçlü iletişim diliyle; Tuğba Altun medya dünyasında güvenilir, üretken ve ilham veren bir isim olarak yerini almıştır.