Ahmet Ümit’in ünlü karakteri Başkomiser Nevzat’ın üçüncü çizgi roman serüveni ‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’ polisiye edebiyatımızın en güzel örneklerinden biri… Yapıtın çizeri ünlü usta Abdülkadir Elçioğlu (Aptülika) ile konuştuk…
Edebiyatımızın yaşayan en büyük isimlerinden birisi olan Ahmet Ümit’in yarattığı Başkomiser Nevzat karakteri bugüne dek roman, radyo tiyatrosu, çizgi roman ve televizyon dizisi gibi birçok anlatı türünde yaşam buldu. Ünlü başkomiserin çizgi roman türünde yayınlanan üç serüveni var. 2005 yılında rahmetli İsmail Gülgeç’in çizimiyle yayımlanan ‘Çiçekçinin Ölümü’ ve ‘Tapınak Fahişeleri’ ile 2011 yılında ünlü usta Abdülkadir Elçioğlu çizimiyle okuyucuların beğenisine sunulan ‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’.
Serinin üçüncü kitabı olan ‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’, yayınlanmasının üzerinden yaklaşık oniki yıl geçmiş olsa da hâlâ çizgi roman tarihimizin en iyi polisiye örneklerinden biri bence. Ahmet Ümit’e duyduğum hayranlıktan dolayı, yayına çıktığı haberini alır almaz hevesle satın alıp okumuş, kütüphanemdeki kişisel çizgi roman derlemime eklemiştim. Geçenlerde bulunduğu raftan çıkartıp gelişi güzel sayfalarını çevirirken içimde ansızın doğan bir coşku sonrasında yapıtı büyük bir zevkle yeniden okudum.
Kuzguncuk’ta işlenen bir cinayetin öyküsü…
Kuzguncuk’ta yaşayan ve geçimini davulculukla sağlayan Davut sokakta ölü bulunur. Teyzesinin Kuzguncuklu olmasından dolayı tarihi semte ilişkin çocukluğundan kalan birçok anısı bulunan Başkomiser Nevzat, Komiser Ali ve Laboratuvar Uzmanı Zeynep’in de desteğiyle katili bulmaya koyulur. Çok az ipucu olması nedeniyle zor bir görevle karşı karşıyadır.
Yapıt, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana git gide sayıları azalan azınlıkların İstanbul’a kültürel zenginlik kattıklarına ilişkin çarpıcı mesajlar vermekte. İstanbul’un diğer çok kültürlü semtlerinde olduğu gibi, yıllar geçtikçe Kuzguncuk’taki kültürel çeşitliliğinin yitirilmekte olduğuna dikkat çekilerek gayri müslimlerin ülkemizin sosyal yaşamına kattıkları renklere sahip çıkmaya çağırıyor.
Polisiye türlerin olmazsa olmazlarından biri olan cinayet, yanlış hedefe yönelme ve şaşırtmaca gibi unsurlara yer verilmesinin yanında Kuzguncuk’un tarihi, sosyal yaşamı ve bugünü ile dünü arasındaki farklara ilişkin yararlı bilgiler iletilmiş. Çizimlerde canlı renkler yeğlenmiş. Sokaklar çok ince mimari ayrıntılara kadar yansıtılıyor. Dahası, bazı çerçeveler için boğaz manzaralı kartpostallar kadar göz alıcı denebilir. Aptülika’nın kalemiyle fotoğraf çektiğini söylesek kesinlikle abartmış olmayız.
Komiser Nevzat’ın beyaz saçlı, göbekli ve güler yüzlü bir kişi olarak resmedildiğini görmekteyiz. Ünlü karakterin Türk sanat müziğine olan düşkünlüğü, vazgeçemediği aracı 58 model Renault yüzünden yolda kalması, karısı ve çocuğunu faili meçhul bir patlamada yitirmesinden dolayı içine düştüğü yalnızlığı, sadık yardımcıları Ali Komiser ve laboratuvar uzmanı Zeynep’e yönelik babacan yaklaşımı gibi birçok alışılmış özelliğine yer verilmekte bu çizgi romanda da.
En iyi polisiye çizgi roman örneklerinden biri olarak anılmakta olan bu özel yapıtın çizeri Abdülkadir Elçioğlu ile ayrıntılı bir röportaj yaptık. Aptülika Usta’nın çalışma tarzına ve ‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü’ kitabının hazırlıklarına ilişkin ayrıntılı bilgi edinmeniz açısından son derece yararlı bir söyleşi olduğunu söyleyebilirim.
Röportaj
‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’ eserinin senaryosu size nasıl bir formatta geldi? Düz bir metin miydi yoksa her çerçeve ayrıntılarıyla tarif edilmiş miydi?
Bu Ahmet Ümit’in öykülerinden biriydi. Öyle çok uzun bir öykü de değildi, on sayfa gibi bir uzunluktaydı. Bu eseri senaryo şekliyle almadım, kitaptan okuyarak senaryosunu hazırladım. Öykünün ana yapısına bağlı kalsam da birçok ekleme yaptım. Böylece bu, bir anlamda uyarlamaya dönecekti ama yazar bu konuda ne diyecekti? Öyle ya, öyküyü senaryolaştırarak kendi kurgumu ve tiplemelerimi de eklemiştim. Ahmet Ümit’e bu durumu, eh biraz da korkarak, açıkladığımda ise bana istediğim kadar özgür davranmamı söyledi ve “eserin sahibi sensin” dedi. Öyküyü kitaptaki haliyle okuyanlar bana, “Ahmet Ümit sana kızmadı mı?” diye sorduktan sonra, “Hikayeyi kafana göre yeniden yazmışsın” diye ekleyeceklerdi. Gerçekten öyküyü yer yer başka türlü bir hale getirmiştim. Ama dediğim gibi Ahmet Ümit bu konuda çok özgürlükçü davrandı, açıkçası ben onun yerinde olsaydım daha tutucu davranabilirdim.
Yapıtın yazarı Sayın Ahmet Ümit ile ilgili neler söylemek istersiniz? Bir iş ortağı olarak nasıl bir insandır?
Polisiye tarzı daha önceleri pek edebiyat kategorisinde sayılmazdı, tıpkı mizahta olduğu gibi. Geçmişte Aziz Nesin mizahı bir edebiyat kategorisine taşımıştı, işte Ahmet Ümit de bunu polisiye alanında yaptı. Ciddi bir edebiyatçı olmasına rağmen çizgi romana da önem veren biri. Eserlerinin sinemaya ve çizgi romana taşınmasını önemsiyor.
Çizgi roman çalışmasında da çizeri özgür bırakması ayrıca övgüye değer. Nevzat tiplemesinin daha önce çizgi roman ve sinemada kullanılmasına rağmen benim çizimlerinde bana ait bir tiplemenin oluşmasını sağladı.
‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’ yapıtının çizimleri ne kadar sürdü?
İnanamayacaksınız ama bir yılı aşkın bir sürenin sonunda tiplemeler falan çıktı. Altı ay gibi de çizimler sürdü. Bir çizgi romanın hazırlığı bu kadar uzun sürmez aslında ama bu biraz da benden kaynaklanıyor. Beynim çizgi romancıdan çok ressam gibi çalışıyor. Kağıdın başına geçtiğimde sanki bir tuvalde çalışıyormuşum gibi zamanı yayıyorum. Bu yüzden dergilerde çalışırken de işleri hep geciktirirdim.
Sokak çizimleri ve manzara çizimleri oldukça ayrıntılı görünüyor. Yapıtın çizimlerini yaparken yararlandığınız kaynaklar (örneğin kartpostallar, fotoğraflar) oldu mu?
Ben iyi bir polisiye okuru değilim. Ahmet Ümit’i okurken sevdiğim yazarlardan O.Henry’nin yaklaşımını hissederek kapı açabildim . Konuya ısınmam için de Kuzguncuk’ta geçen bu öyküsünü önerdi. Bu, benim için itici bir güç oldu. Böylece İstanbul’un bu eski semtini öne çıkaracaktım. Komiser Nevzat karakteri de buna kapıyı açıyordu. Yaşadığım semti ve insanlarını neredeyse bire bir kullandım. Kitap çıktıktan sonra Kuzguncuk’ta Ahmet Ümit’le birlikte bir imza günü yaptık. Oraya imza almaya gelenlerden bazıları ismini söylemek yerine “16.sayfanın en alt karesinde” diyerek kendisini tanıtıyordu.
Kuzguncuk, İstanbul’un kaybolan değerlerini yaşayan bir semt. Burası çocukluğumun Arnavutköy’ünü (Şimdiki ilçe olan Arnavutköy değil, Boğaz’daki) hatırlattı bana. Rumlar, Ermeniler, Museviler yani gayri müslim vatandaşlarımız o günlerdeki gibi bir arada yaşıyor. Bunları çizgi romanda yansıtmak istedim. Semtin her yerinin fotoğraflarını çektim. Eski fotoğraflar, kitaplar, her ne halt varsa yararlandım.
Kitap çıktıktan bu yana Kuzguncuk da değişti. Oradaki ressamlar artık yok gibi. Çizgi romanın başladığı sahafın yerinde yeller esiyor. Semt kebapçılarla, tıkınma mekanları ile doldu. Gelenler artık o dokuyu görmenin değil, renkli evlerin merakında. Yani, bugün aynı öykünün çizgi romanını yeniden yapsam yeni bir çalışma daha çıkar. Buraya gelen yerli turistlere “Kuzguncuk, renkli evleriyle değil, onların içinde yaşamış şairleri ile önemlidir” demek isterdim. Nazım Hikmet, Oktay Rifat, Can Yücel gibi şairler; Rıfat Ilgaz, Sevim Burak gibi yazarlar; Güngör Dilmen, Uğur Yücel gibi tiyatrocular; Kuzgun Acar, Yusuf Katipoğlu, Rafet Ekiz gibi ressam ve heykeltıraşlar bu semtte yaşadılar demek isterdim.
Komiser Nevzat karakteriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce nasıl bir insan?
Komiser Nevzat, bana İstanbul’un kaybolmuş değerlerini hatırlatan biri. Babamı hatırlatıyor bana. Babam İstanbul’suz yapamayan biriydi. İşte bu yüzden çizgi romanda sahaftan bir şiir kitabı ve Münir Nurettin plağı alıp, evde dinlemeye başlamasıyla o eski İstanbul’a gönderme yaptım.
‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’ yapıtının metnine katkınız oldu mu?
Buna zaten ilk soruda cevap verdim ama üzerine basa basa bir başka konuyu açayım. Edebiyat yapıtlarının çizgi romanları yapılır. Öyle ki iki devasa ciltlik “Savaş ve Barış”ı bir çizgi romanla iki saatte okursunuz. Gerek sinema gerek çizgi roman uyarlamaları yüzünden bir çok klasiği okumamışızdır. Hatta “Suç ve Ceza” romanının bu uyarlamaları yüzünden Dosteyevski’ye hep sıkıcıdır diye bakardım. Oysa o yazarların kitabını okuduğunuzda ayrı bir değer ve keyifle karşılaşıyorsunuz. Dosteyevski ile ısınmam “Beyaz Geceler” novellasıyla oldu. Okurken öyle keyif aldım ki. Sonrasında Vittorio De Sica’nın yönettiği sinema uyarlamasını seyrettim. De Sica, bu uyarlamayı farklı bir hale taşımıştı. Bence uyarlama olarak izlediğiniz edebiyat yapıtlarının özgün yazılı halini de okuyun. İddia ediyorum ki yepyeni bir keyif alacaksınız.
Çizgi roman hazırlamanın kolaylıkları ve zorlukları nelerdir? ‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’ yapıtı üzerinde çalışırken zorluklar yaşadınız mı? Kuzguncuk’ta yaşıyor olmanız çalışmanızda ne gibi kazanımlar sağladı?
Ben kendimi tanımlarken karikatürist demeyi daha uygun buluyorum. Yani, kısaca çizer demek daha hoşuma gidiyor. Biz çizerler Türkiye’de her alanda performans gösteriyoruz; kimi zaman karikatür kimi zaman illüstrasyon kimi zaman da çizgi roman yaparak. Ancak, batıda her alanda ayrı yetkinleşme söz konusu. Yurtdışına çıktığımda benim yaptıklarımı görenler “Ama sizin bu yaptığınız illüstrasyon. Bu kadar farklı alanlarda nasıl çalışabiliyorsunuz?” diyerek şaşırıyorlar. Onlar bilmiyorlar ki bakkalım bana ressam bile diyor. Bir karikatürist kendi anlayışında çizgi roman da yapabilir tabii ki ama ben tek kare çizmeyi severim. Ancak en çok tanındığım karikatür tiplemesi Grup Perişan bir bant dizisiydi. İlk yapmaya başladığımda çok tedirgin olmuştum. Ancak zamanla üç banttan oluşan çizimlere ısındım. Buna karşın çizgi romandan hep uzak durdum. Buna bir de polisiye gibi ilgilenmediğim bir alana girmek eklenince, öneri ilk geldiğinde tedirginlik hissetmiştim. Konunun Kuzguncuk’ta geçiyor olması benim için geniş bir kapı açtı.
Çizgi roman biraz sinema sanatı gibidir. Orada izleyeceğiniz kare, yönetmen tarafından size sunulmuştur. Oysa ben tiyatroyu daha çok severim, orada izleyici olarak edilgen değilimdir. Öksürsem bile oyunun içine girmişimdir. Sahnede oyun oynanırken kareyi ben seçerim. Elbette ışık dikkatimi bir kareye toparlar ama ben orada gerideki bir oyuncuya, ya da bir mimiğe ya da dekorun bir ayrıntısına bakabilirim. Üstelik her tiyatro oyunu her gece yeni bir oyundur. Dolayısıyla ben tiyatroyu daha çok severim. Bu nedenle çizgi romanı oluştururken her hangi bir karede odaklanılacak ögelerin gerisinde şeyler de sunmaya gayret ediyorum. Bu nedenle detaylar ve kalabalık çizimlere yer veriyorum.
Karakterleri çizerken ne gibi noktalara özen göstermek gerekir? ‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’ yapıtının çizimlerini yaparken sizi en çok zorlayan karakter kimdi? Yapıtın karakterlerini çizerken gerçek yaşamdaki insanlardan esinlendiniz mi?
Ahmet Ümit’in Nevzat karakterleri daha önceden çizgi roman, sinema filmi ve dizi olarak işlenmişti. Bu yüzden onlardan etkilenmemek imkansızdı. Ancak, benim bir avantajım vardı. İyi bir polisiye okuru ve izleyicisi değildim. Ahmet Ümit’in kitapları okunup sevildikten sonra sinemaya ve çizgi romana uyarlandı. Yani o kitapları okuyan herkes için hayallerinde kurdukları bir tipleme vardı. İşte ben okurken kafamda oluşacak tiplemeyi bulmak istedim. Hemen oturup Komiser Nevzat öykülerini okudum. Komiser Nevzat karakteri hemen aklıma babamı getirdi. Ondan yola çıkarak İstanbul hayranı, şiire ve Türk Musikisine ( fantezileşmiş Türk Sanat Müziği ve arabesk değil ama) tutkun bir adamı çizmek istedim. Bu karakteri kitaplarda okuyanların kafasında oluşan figür, benim çizdiğimden çok farklı olabilir ama benim kafamda oluşan böyle bir şeydi. Kitaptaki öyküde yer almayan karakterleri de kattım ki, bunların bir çoğu Kuzguncuk’ta yaşayan gerçek insanlardı.
Çizgi roman üzerine çalışmalar yapan genç sanatçılara neler önerirsiniz?
1970’li yıllarda yani biz çocukken, büyüklerimiz çizgi romanın zararlı olduğunu düşünürlerdi. O dönemin çocukları ve gençleri bu çizgi romanları gizli gizli okurdu. Şimdi baktığımda bugün 50 yaşını aşmış olan o günün çocukları hâlâ çizgi romana meraklı ve ciddi koleksiyonları var. Üstelik onların bir çoğu da eğitimlerinde çok iyi aşamalardan geçmiş, kültürlü insanlar. Elbette, bugün çizgi romana zararlı gözüyle bakılmıyor ama hâlâ Avrupa ülkelerindeki kadar ciddiye alınmıyor. Bugün Paris’e, hele ki Brüksel’e gittiğinizde çizgi romancıyım ya da karikatüristim dediğinizde inanılmaz bir mesleki saygınlık görüyorsunuz. Oysa ben yurtdışına çıkmak için pasaport şubesine gittiğimde mesleğiniz sorusuna “karikatürist” diye cevap verdiğimde, “öyle bir meslek yok” yanıtını alıyorum.
Ancak zaman içinde bunlar aşılacak. Hele ki teknolojinin geliştiği ve iletişimin bu düzeye geldiği bir ortamda bunlar mutlaka değişir. Çizgi roman sadece çizerin değil, yayıncısının da önemli olduğu bir alan. Bizde yayıncılar çizgi roman basma konusunda, “pahalıya mâl olur” diyerek kapıları kapatabiliyorlar. Ancak bu kimseyi umutsuzluğa düşürmesin. Sadece çizgi roman değil üretilen her işte ülke sınırlarının dışını, yani dünyayı da hedefleyerek çalışın.
Sizi etkileyen veya hayranlıkla takip ettiğiniz çizgi romanlar var mı?
Ben her daim Lucky Luke yani Red Kit hayranıyımdır. Belçikalı usta çizer Morris ile Fransız René Goscinny’in kaleme aldığı bu çizgi romandan vazgeçemem.
Son olarak İndigo Dergisi okuyucularına neler söylemek istersiniz?
İndigo dergisi izleyebildiğim kadarıyla aktüeliteden kültür ve sanata kadar geniş bir yelpazede bakabilen bir yayın. Böylesi yayınları bulabilmek güzel. Teknolojideki gelişmeler birçok şeye ve birçok güzelliğe kolay ve çabuk ulaşmamıza olanak tanıyor. Ancak bu kolaylık zaman içinde tek tipleşme tehlikesini de getiriyor. Herkesin ilgi alanı aynı noktaya geliyor ve başarılı olan yöntemler aynen uygulanıyor. Sinemaya ilgi artarken, tiyatro hayatımızdan çıkıyor. Müzik, dinlenen bir şey olmaktan çıkıp izlenen bir şey haline geliyor. Kimse vakit kaybetmek istemiyor. 1970’lerin o uzun doğaçlamalı konserleri yok. Bugün, ‘Emerson Lake and Palmer’ grubunun yirme dakika uzunluğundaki parçaları gibi yapıtlar yapılamıyor. Yani, hayatımıza biraz değişik renkleri ve sesleri de katsak çok harika olacak.
***
‘Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?’ çizim ve anlatım açısından çizgi roman severler ve çizgi roman sanatı adına oldukça parlak bir eser. İki büyük ustanın elinden çıkmış, oldukça seçkin bir örnek. Henüz okumadıysanız, mutlaka okumanızı önerir, bilgi ve deneyimini bizlerle cömertçe paylaşan sevgili Aptülika Usta’ya nazik ve alçakgönüllü yaklaşımı nedeniyle çok teşekkür ederim.