NATO mu NATÖ mü?

NATO’nun nemenem bir yapı olduğunu anlamak kolay değil. Zira kendi PR’ını kendi yapıyor. Doğrudan ya da dolaylı tüm ‘media’yı kontrol ediyor. ABD ve ona bağlı saz heyetinden mürekkep yapının, ABD’nin şefliğinin dışına çıkması ihtimal dahilinde bile değil.

nato

NATO mu NATÖ mü?

Terör

Başlıktaki göndermeden de anlamışsınızdır. Bugün teröre odaklanacağız. Terör kelimesi dilimize zamanında (daha da hayran) olunan Fransızca’dan geldi. Aslı ‘terreur’ olan sözcüğün Türk Dil Kurumu’ndaki manası ‘yıldırı’dır. Biz daha çok korku ile bağdaştırıyoruz.


Dikkatimi çeken bir başka nokta ise, hiçbir terör örgütünün içinde terör kelimesinin geçmemesi. Yani bir terör örgütünün, terör örgütü olduğunu hep başkaları tanımlıyor. Daha doğrusu, başkalarını tanımlama ve onlara ayar verme yeti ve yetkisini kendinde gören devletler ve onların organları. Mesela ABD veya AB. Onların bir yapıyı, terör örgütü olarak addetmeleri çok mühim. Yani galiplerin ağzına bakılıyor. Peki ya o galiplerin her örgütü masum mu?

NATO

ABD’nin öncülüğünde sözde güvenlik için birçok ülkeyi kapsayan NATO şemsiyesinin bugüne kadar neler yaptığının farkında mıyız?

2000’li yılların başında Daniele Ganser, ‘Avrupa’daki Gizli Nato Orduları’ (orj. NATO’s Secret Armies. Operation Gladio and Terrorism in Western Europe) isimli eserinde NATO’nun 2. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’da kullandığı gizli orduları açıkladı. Gladio namlı ve İtalya’da 90’lı yıllarda çok önemli roller oynayan yapıya parmak bastı örneğin.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, tüm dünyayı tek kutuplu yapmak için tek düşman tanımladı. O da komünizm idi. İsmi ‘komünizm’ cismi başka olan yapı, Soğuk Savaş sonrası çökünce yerine başka bir tek düşman tanımladı. O da İslam idi.

90’lı yıllardaki Sırbistan saldırısı NATO’nun ilk saldırı savaşı idi (1999). Hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin onayını almadan. O tarihten beri, tasmasında duramıyor bu azılı saldırgan. Güvenlik inşa etmek için kurulmuş yapı, artık sadece saldırı ve yıldırı stratejileri ile ilerliyor. 2000’lerin başında Rusya’dan uzaklaşma, Doğu Avrupa’ya doğru Nato sınırının genişletilmesi hep dünyanın en büyük agresif gücünün ürünü.

Karadeniz’de Karaların Bağlanması

ABD/NATO emellerini 2000’den sonra öylesine saldırganlaştırdı ki, bir yandan Kuzey Afrika’yı karıştırırken öte yandan Ukrayna ve Gürcistan’ı bulandırdı. Ukrayna’daki manipülasyonlara ABD’den yağan paranın 5 milyar dolar olduğu bugün gün gibi açık. 5 milyar dolar!!! Gürcistan’a da Rusya müdahale etti. Ukrayna’da ABD’nin hırsı bitmediğinden, sonunda savaş çıktı. Ama mediaya bakarsanız, sanırsınız ki, savaşı Rusya çıkardı.


Haberlerin konu başlığı da bir yıldır aynı: Rusya’nın Ukrayna’ya Savaşı. Halbuki savaş, 1853-1856 yılları arasında vuku bulmuş Kırım Savaşı’ndan farklı değil. Rusya, yine Batı ile savaşıyor. Batı bu sefer bir farklılık ile doğrudan ve toplu savaşmıyor. Ukrayna’yı yani bir ülkeyi toptan paralı asker gibi kullanmayı başardı. Daha doğrusu bütün ikna çalışmaları bu sonuca çıktı.

Ukrayna’nın başında Biden’ın yakın dostu ve aynı zamanda tiyatrocu Zelenskiy olduğu sürece, Nato’nun oyun yazarı olduğu bu teatral savaşın perdeleri zor biter. Olan yine yüzbinlerce masum halka oluyor. Silah tacirleri, ceplerini dolduruyor. ABD, yine bir başka vekalet savaşını ekranlardan izliyor. Avrupa Birliği, ABD’nin saz heyetinin üyesi olarak savaşın içinde olduğunun farkında bile değil. Milyarlarca dolarlık silah yardım paketleri onaylanıyor Kıta Avrupası’nda.

Üçüncü Dünya Savaşı

Bundan 20 yıl sonra yazılacak tarih kitapları 3. Dünya Savaşı’nın 2020 yılında başlamış olduğunu yazacak muhtemelen. İçinde bulunduğumuz süreç, cephelerin sayısının arttığı dönem olarak kabul edilecek.

Dünyanın hangi krizinin altını deşerseniz, altından muhtemelen ABD’yi ya da Nato’yu bulabilirsiniz. Zira, taktikleri belli: En iyi savunma, saldırıdır. Bakalım bu düstur ne kadar daha tutacak?

NATO mu NATÖ mü?

Önceki yazılarımdan birinde yine Nato’yu eleştirmiş ve isminin İngilizce konmasına karşın en iyi Türkçe karşılığının verileceğini söylemiştim. (NATO – NAmertler TOpluluğu) Tabii ki kastım, Nato’nun kurucu üyeleri idi.

Bugün ise biraz daha farklı düşünüyorum. Dünyadaki ve yakın coğrafyamızdaki bütün jeopolitik gelişmeler dahilinde sizce NATO yerine NATÖ kullanımı sizce de daha uygun kaçmıyor mu?

NATÖ ile yüzleşme vaktimiz bence çoktan geldi. Halihazırda Türkiye’nin aldığı konum da, Nato’nun muhtelif kararlarına mesafeli. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, NATO üyesi olarak daha da tampon bir pozisyon almasını temenni ediyorum.



Bizi takip edin: Facebook, TwitterInstagramGoogle Haberler

Dış Politika