Geçen gece Türkiye – Galler maçını seyrederken bir sevinç bir hüzün yaşaya yaşaya bir hal olduk. Türkiye gol atıyor seviniyorsun, ofsayt deyip iptal ediliyor üzülüyorsun; penaltı kazanıyor seviniyorsun, kaçırıyor üzülüyorsun; yine gol atıyor seviniyorsun, elle oynama deyip iptal ediliyor üzülüyorsun. Bunu üç kere peş peşe yaşadık. Sonra yine gol attı sevindik, iptal edilmedi sevinmeye devam ettik. Bu ritmi yaşayınca dejavu hissine kapıldım. Aklıma 1983 yılında lise son sınıf öğrencisiyken gittiğim 4 – 4’lük Galatasaray – Fenerbahçe maçı geldi. Orada da benzer duygular yaşamıştım. Bir sevinç, bir üzüntü.
Bizim ailede herkes farklı takımları tutardı. Babam Beşiktaşlı, abim Galatasaraylı, ben ise Fenerliydim. Herkesin farklı takım tuttuğu ailelerde rekabetin daha coşkulu ve heyecanlı yaşandığını gördüm, bundan da memnunum. Hatta bu yüzden oğlumu Galatasaraylı yapmaya çalıştıysam da maalesef başaramadım. Hatta Galatasaraylı olduğumu bile söyledim ama inandıramadım.
Gelelim 4 – 4’lük maçın hikayesine; 1983 yılının Haziran ayıydı. Üniversite sınavının 2.aşamasına girmeye günler kalmıştı. Hem deşarj olmak hem de kafamın dağılması için abimle Ali Sami Yen’de oynanacak olan Fenerbahçe – Galatasaray derbisine gitmeye karar verdik. Abim de, ben de maç meraklısı değildik ama çok nadir de olsa böyle maçlara gitmişliğimiz vardır. Uzun tartışmalar sonrası ve babamın hakemliğinde hangi tribünde oturacağımızı kararlaştırdık… Galatasaray tribünü.
O zamanlar maçlar gündüz oynanıyordu. Öğleden sonra tribünde yerimizi aldık. Biraz sonra maç başladı, aman Allah’ım ne maç !.. Bir Fenerbahçe gol atıyor, bir Galatasaray. Bir seviniyorsun, bir üzülüyorsun. Galatasaray gol attığında abimle beraber bütün tribün ayağa fırlıyor, Fenerbahçe gol attığında ise bir tek ben. Herkes tuhaf tuhaf bakıyor. Ben de bir tuhaflık olduğunu sezinliyorum ama tam adını koyamıyorum. 2. veya 3.gollerden sonra olsa gerek, yanımdaki irikıyım abi benden işkillendi. Ben ayağa fırladıkça ters ters bakıyor, ben ise göz göze gelmemeye çalışıyorum; başımı çeviriyorum. Sonunda dayanamadı bana döndü; “Yat, kalk abine dua et, yoksa…” deyip cümleyi yarım bıraktı. Hiçbir şey demedim, cümleyi tamamlatmaya da cesaret edemedim ne yalan söyleyeyim. Ama keyfim kaçmıştı bir kere. İçimi önce bir hüzün kapladı, sonra içime kapandım. Ondan sonra bir daha hiç ayağa fırlamadım, hatta kolumu bile kaldırmadım. İnsanın içine içine ağlaması nedir bilir misiniz? İşte aynen öyle, ben de içime içime sevindim yada üzüldüm.
Bugün Fenerli olarak gidip Galatasaray tribününde oturmak veya bunun tersi, inanıyorum ki intihardan farksız olurdu. Türkiye’nin hem o toleranslı günlerini hem her konuda kutuplaşmış bugünlerini gören şanslı nesilmişiz vesselam!..