Kentler ve köpekler

köpekler

Kentlerde yaşayan, daha doğrusu yaşadıkları alanlar giderek kent olan ve oralarda yaşamaya ve üremeye devam eden kediler ve köpekler “büyük dert” oldu. Bu konuda da ikiye bölündü koca ülke halkı. Köpekler itlaf edilsin, barınaklara kapatılsın, dağlara atılsın, kısaca yok edilsin diyenler bir safta, karşıtları değer safta.

Oysa her konuda olduğu gibi bu konuda da bölünmeye değil, çözümler üretmeye ve hayvanların da yaşam hakları olduğu bilinciyle hareket ederek kentlerde yaşanan hayvan popülasyonunun kontrol edilmesine olan ihtiyaç ortada. Unutmayalım ki, her canlı yaşamayı en az insan türü kadar hak eder.

İkincisi onlar bizim değil, biz onların yaşam alanlarını istila ettik.


Üçüncüsü yüzlerce ve binlerce yıl onları evcilleştirip kullanan, yararlanan ve birlikte yaşayan biziz. Şimdi işimiz bitti, ihtiyacımız kalmadı diyerek yok edilmelerine, eziyet içinde bir ömür geçirmelerine evet mi diyelim? Hainlik, nankörlük, acımasızlık ve kötülük olmaz mı bu?

Bu kendi neden olduğumuz yanlışların bedelini başka canlılara ödetmek olmaz mı?

Bir an için düşünelim, köpekler kentlerin, evlerin, sokakların ve meydanların sahipleri olsaydı ne olurdu? Köpekler iktidarı, köpekler konseyi, köpekler meclisi, köpek komisyonları ve yerel köpek yönetimleri hep bir ağızdan, “Bu insanlar gezegeni, memleketi, kentleri mahvediyor. Yaşadığımız kentler, sokaklar, meydanlar insanlar nedeniyle savaş alanına döndü. Yalan, dolan, taciz, hırsızlık vakaları hayatımızı mahvetti. Mafyatik yapılar, uyuşturucu kullananlar, rüşvet, rant alanları bütün düzenimizi altüst etti. Dolayısıyla bu insanları barınaklara toplayalım, mümkünse zehirleyerek öldürelim, olmadı kent dışına çıkaralım, hatta toptan yok edelim” diye konuşmaya başlasalar, bazı trol köpekler de durmadan bunun propagandasını yapsalar nasıl olurdu? Ya da iyi olur muydu?

Gerçeğe dönersek, köpekler nedeniyle kentlerde hijyen ve zaman zaman güvenlik sorunu yaşandığı da bir gerçek. Ama güvenli kent ve hijyenik kentler köpeklerin, kedilerin değil başta “insan” canlı tütünün neden olduğu sorunlardır. Ülkede yaşanan taciz, tecavüz, yol kesme, insan dövme, bıçaklama ve vurma olayları köpek saldırıları ile kıyaslanmayacak boyutlardadır. Keza kentlerdeki pisliklerin, atıkların köpek ve kedi dışkılarıyla kıyaslanmayacak boyutlarda hijyen ve hatta gezegen sorunudur.

sokak köpekleri

Peki ne yapalım? Bu işin en iyi çözümü nedir?

Daha çok ve daha büyük barınaklar açalım oralarda mı tutalım hayvanları? Yürümeleri, koşmaları gereken bu canlılara eziyet mi edelim? Eğer oralarda ölmezler veya öldürülmezlerse ölecekleri günü beklemelerini mi izleyelim?

Yoksa herkes birkaç köpeği zehirleyerek öldürsün mü? Böylesi daha mı kolay ve zahmetsiz olur?

Ya da yakın tarihimizde yaşandığı gibi hepsini muhtelif adalarda toplayalım, açılıktan kırılsınlar mı?

Özetle köpek soykırımı mı yapalım? “Medeni Avrupa” gibi mi yapalım? Avrupa’yı her açıdan bilip bilmeden örnek alan siyasetçilere hatırlatalım; birçok Avrupa ülkesinde sokak hayvanlarıyla başa çıkmak için geçmişte toplu itlaflar yapılmıştır. Yani hayvanlar toplu halde katledilmiştir. Ama zaman içinde bunlar etik ve insanlık dışı kabul edilmiştir. Barınaklar da buna benzer bir yöntemdir, hayvanlar için ölüm kamplarıdır.


köpek barınak

Peki çözüm ne?

Tek çözüm devletin, yani merkezi hükümetin ve tüm yerel yönetimlerin ilgili kurumlarda çok daha fazla veteriner hekim istihdamı sağlayarak, veteriner işleri müdürlüğü ve dolayısıyla kliniklere daha fazla yatırımlar yapmaları sağlanmalı, emekli veteriner hekimlerden yararlanma yoluna giderek sistematik, uzun ve verimli bir kısırlaştırma sürecini hayata geçirilmeliyiz…

Ülke çapında, eşzamanlı bir kısırlaştırma seferberliği birkaç yıl içinde bu sorunu kontrol etmeye başlamaya, üç beş yıl için de tamamen kontrol etmeye yeter.

Belediyeler göstermelik denebilecek düzeyde kısırlaştırma yaparak veterinerlik şubelerini işlevsel kılmış olmuyorlar. Hayvan barınakları inşa ederek asıl yapmaları gereken işin parasal karşılığını boşa harcıyorlar. Örneğin Mansur Yavaş’ın son açıklaması ile gündeme gelen kentlerde yaşayan köpekler meselesi aslında bir mesele değil, insan eliyle mesele olmasına neden olunmuş bir durumdan ibarettir.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 2020’de kısırlaştırmaya ayırdığı paranın 61 katının Karataş Barınağı ihalesi için müteahhide harcandığı ortaya çıktı. (Önder Algedik, “Sokak Hayvanları Candır”, muhalif.com.tr 11.12.23).

Bunların yanı sıra edinilmiş hayvanların sokaklara salınması kesinlikle önlenmeli, bu konu büyük yaptırımlar ile bir an önce hayata geçirilmelidir. Hayvan ticareti yasaklanmalı, hayvanların metalaştırılmaları ve en nihayetinde yerlerinin sokaklar olmaları önlenmelidir. Kentlerde yaşayan hayvanların istekli ve gönüllü kişilerce yaşadıkları alan ve koşullara bakılarak ve besleme imkanları  sunularak edinilmelerinin sağlanması, sorunun çözümüne belli düzeyde katkı sağlayabilir.

Depremlerde enkaz altında insan arayan köpeklere övgü düzenler de köpekleri yok edelim diyenler de insan. İnsan dediğin çelişkiler ve tutarsızlıklar yumağı.

Evet bu durum insana bırakılmayacak kadar önemli. Ama ne yaparsın ki, işimiz haliyle yine insana kalmış durumda. Ama hiç olmazsa iyi, akıllı, vicdanlı insana kalsın.


Not: Unutmayın hayvanları saldırganlaştıran koşullardır ve insanlardır. Koşulları yaratan da insan olduğuna göre, asıl mesele ve dert insanın ta kendisidir.

Köpek sahibi olmak demans riskini azaltıyor!