Boş Sahne tarafından hazırlanan 20 Mart 2024 Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Günü Ulusal Bildirisi:
Çocukluğa dair yerleşik düşünce, kendi sınırlarını oluştururken çocuğun hangi marifetlerini, eğilimlerini ve isteklerini konu dışı bırakır? Ne gibi çocukluk deneyimlerini görünmez kılar? Koyduğu sınırlarda ısrar ederken neye kulaklarını tıkar, neye erişimimizi kısıtlar, bir yetişkin olup da “yetene” kadar çocuğu nerede tutar? Bu gibi soruları yeterince dert edindiğimizde, peşine düşebileceğimiz başka bir soru beliriyor karşımızda: Bu sınırlar nasıl değişir ya da, “Bir şey, başka bir şeye nasıl dönüşür?”
Sınırlar esnetilebilir, aşılabilir, yeniden çizilebilir. Bizi birbirimizden ayırmak yerine hakikatli karşılaşmalar yoluyla aynı hizada buluşmamızın ifadesi olabilir. Bunu hiçbir şeyden olmasa, sınırlılık içinde sınırsız imkân doğurabilen, bir şeyi bambaşka şeylere dönüştürebilen tiyatro sanatından biliyoruz. Ve tam da bu nedenle çocuk ve gençlik tiyatrosunda çizilen sınırlarla yetinmeyi ve “bulduğumuzu” varsayıp arayışı bırakmayı – hem sanatsal hem de etik açıdan – kabul etmiyoruz.
Günümüzde her ne kadar ticari anlamda çocuklara yönelik ilgi hızla artmaya devam etse de çocuklarla bir arada yaşamaya ilişkin hakkaniyetli bir tartışma; çocuğu gelecek, toplum, aile veya başka herhangi bir bütünün potansiyel bileşeni olduğu için değil, kendi içinde ve kendi için değerli gören bir yaklaşım aynı ivmeyi yakalayabilmiş değil. Ülkemizde ve dünyada yaşanan ekonomik, siyasi, çevresel vb. krizler, savaşlar, afetler ve diğer olumsuz olayların en çok çocukları etkilediği bir gerçek. Üstelik sadece böyle büyük ölçekli olaylarda değil, gündelik hayatımızda en yakınımızdaki çocuklarla kurduğumuz ilişkilerde de aynı örüntünün izlerini, hatta ona kaynaklık eden besleyici damarları bulmamız neredeyse kaçınılmaz. Tüm bu sorunlar çözülmeden çocuk ve gençlik tiyatrosundaki sorunlar da tam olarak çözülemez kuşkusuz. Yine de tiyatro kendine çizilen sınırların ötesine geçmeye cüret edebilir, bu sorunların çözümüne yönelik bir adım atabilir, bir çatlak açabilir. Açıyor da!
Bu çatlağın anahtarı bir tür dayanışma fikrinde gizli olabilir mi? Öncelikli olarak da çocuklarla ve gençlerle dayanışma fikrinde. Onlara neyin iyi olduğunu dayatmak yerine özgürleştirici, güçlendirici bir yaklaşımı benimseyen oyunlarda.
“Çocukların tek boynuzlu atların gerçek olmadığını bilirken tek boynuzlu atlarla ilgili iyi hikayelerin gerçeklerden bahsettiğini de bildiklerine”* güvenen dramaturjik seçimlerde.
Bir başkasına açılmayı sağlayan oyunsu dönüşümü merkeze alan, boşluklara, kolektif hayal gücüne yaslanan sahneleme fikirlerinde. Çocuk ve gençlik tiyatrosunun her yaştan seyirci için dönüştürücü olabileceğine samimiyetle inanan yapımlarda. Güçlendirici bir işbirliği, dostane bir rekabetle yan yana gelerek, özenle, anlayışla, sevgiyle önümüzdeki on yılı, sonraki yüz yılı dönüştürecek yeni bir çocuk ve gençlik tiyatrosu dalgası başlatarak geçirebiliriz. Tiyatronun kamusallığının, bir arada yaşama gücümüze etkisini hep birlikte deneyimleyebiliriz. Oyunlarımızı izlemeye gelen çocuk ve gençlerle, sanatsal deneyim aracılığıyla filtresiz, doğrudan karşılaşmalar yaşayabilir, birbirimizden öğrenebiliriz.
Hayal gücünü kışkırtan ve hayal gücüne saygı duyan, çocuğun bakış açısıyla bugünün dünyasına yeni fikirler, heyecanlar, eylemsellikler getiren bir tiyatro! Yarının yetişkinleri için değil, bugünün çocukları, gençleri ve yetişkinleri için daha özgür ve daha cesur bir tiyatro! Bu, kuşkusuz yarınları da etkileyecektir ama önceliğimiz bu değil, hiçbir zaman da olmamalıydı. Bizi bir zamanlar kendi biricikliğimize, çevremize, toplumlarımıza ve gezegenimize karşı biraz daha duyarlı, biraz daha cesur, biraz daha özgür kılabilmiş tüm sanat eserlerine, kişilere ve karşılaşmalara selamla!