Asu Maralman… Türk Pop Müziğinin şaha kalktığı 1970’li yıllarda parlamış, 1980’li yıllarda adını unutulmazlar arasına yazdırmıştı… Ünlü sanatçı 55. sanat yıldönümünü kutlamaya hazırlanıyor.
2011 yılıydı. Sinema salonunda arkama yaslanmış ‘Kaybedenler Kulübü’ filmini izlerken, hiç beklenmedik bir anda, Asu Maralman’ın ‘Bağrı Yanık Dostlara (Sigaramın Dumanı)’ şarkısı çalmaya başladı. O anda eski teybimizin başında yere bağdaş kurup müzik dinlediğim çocukluk yıllarımı anımsamış, kahkahalarla gülmekten kendimi alamamıştım filmin ortasında…
X kuşağından olmanın en sevindirici sonuçlarından biri, 1970’li ve 1980’li yılların Türk Hafif Batı Müziğini doyasıya yaşamış olma şansıdır bence. Ülkemizde yabancı şarkıların seslendirilmesiyle varlığını hissettiren hafif batı müziği, Erol Büyükburç’un çıkışıyla yeni bir rüzgâr yakalamasının ardından, türkülerin popüler yorumları ve aranjmanlar sayesinde hız kazanarak girmişti 1970’lere. İlerleyen yıllarda yetenekli müzisyenlerimiz tarafından yapılan özgün besteler sayesinde Türk Hafif Batı Müziği geniş kitleler arasında yaygınlaştı.
İnce ve güçlü sesiyle tanınan Asu Maralman o yıllarda öne çıkan sanatçılarımızdan biri. Çocukken kaset, plak ve teyplerden sıkça dinlediğim ünlü müzisyenin ‘Bal Gibi Olur’ ve ‘Bağrı Yanık Dostlara’ şarkıları unutulmazlar listemde her zaman üst sıralardaki yerini korur. Şu anda Londra’da yaşamakta olan değerli sanatçımız ile sizler için ayrıntılı bir röportaj yaptık.
Röportaj: Asu Maralman
Müziğe kaç yaşında ve hangi enstrüman ile başladınız? Ne zaman sanatçı olmaya karar verdiniz? Aileniz kararınızı nasıl karşıladı?
Asu Maralman: Ailem benim piyanist ve operada solist olmamı istiyordu. Dolayısıyla, müziğe beş yaşında piyanonun başına oturtularak başladım. Aslında yaptığım iş ailem tarafından her zaman küçümsenmiştir. Yani, popüler müziği değil de operayı seçmemi ve piyanoda klasik müzik virtüözü olmamı istiyorlardı. Ancak bu dilekleri karşılık bulmadı.
Profesyonel olmadan önce hangi hocalardan müzik eğitimi aldınız?
Asu Maralman: Müziğe henüz çocuk yaştayken korolarda vokalist olarak başladım. Korolardaki hocalarımızdan şan dersleri aldık, piyano dersleri aldık. Küçük yaşta aldığım eğitimler hedefe kilitlenmemi sağladı.
Onsekiz yaşından önce şarkıcılığa başlamak size neler kazandırdı, neler kaybettirdi?
Asu Maralman: Bu bir ekoldü. Çok küçük yaşlarda orkestralarda solist olarak çalışmaya başladım. Gruplar kuruldu. Benim sevdiğim bir daldı, sevdiğim bir işti. Bu arada annem, biz Üsküdar’a taşınınca, Emin Ongan’ın musiki derneğine yazdırdı beni. Ancak oradaki Türk klasik müziğini çok ağır buldum. Onbir oniki yaşlarındaydım. Ruhuma ters geldi. Yani, böyle hop hop ruhun varken o ağır aksak usullerden hoşlanmadım. Çok erkendi. Belki ileriki yaşlarda gitseydim daha çok hoşuma gidecekti diye düşünüyorum.
İlk plağınız çıktığı gün neler hissettiniz?
Asu Maralman: İlk plağım çıktığı gün artık ben tamamen olgunlaşmış bir orkestra solistiydim. Solistlikteki hemen hemen altıncı yedinci yılımdı. Hilton Oteli’nin balo salonlarından birinde Şenay, birinde Ayten Alpman, birinde Mavi Çocuklar, birinde de Orhan Şevki Önder Bali Orkestrası olarak biz çalışıyorduk. Artık profesyoneldim ve ruhum bu plağı yıllardır bekliyordu. Böyle bir şans tanınca çok heyecanlandım. İnşallah tutar diye düşünmüştüm.
1960’lı ve 1970’li yılların gazino ortamı nasıldı?
Asu Maralman: Vallahi ben hiçbir zaman gazinodan keyif almadım. Yani, siz müziğinizi yaparken karşınızda yemek yiyen, alkol içen, kahkaha atan, sohbet eden bir kitleye hizmet vermek zevkli değildir. Konser sahnesinin dinleyicisi ile gazinodaki dinleyici arasında çok fark vardır. Konserde dinlenen, gazinoda eğlendiren olursun. Onun için ben hiçbir zaman gazinolardan hoşlanmadım ve mümkün olduğu kadar uzak durdum. Ancak geçim derdine düştüğüm için çalışmayı kabul ettiğim zamanlar da olmuştu.
Zeki Müren ile çalışmak nasıl bir duygu? Zeki Müren nasıl bir çalışma arkadaşıydı?
Asu Maralman: Zeki Müren bir ekoldür. Sahneye girişimizden çıkışımıza, giysilerimizden repertuarımıza kadar her ayrıntıya özen gösterirdi. Kadrosunun seviyesi yüksekti. Bir gazinoda çalışıyorduk ama orası bir okul gibiydi. Bu yüzden bu deneyime gazino demiyorum Zeki Müren ekolü diyorum.
Barış Manço ve Nilüfer ile de beraber çalıştığınızı okumuştum.
Asu Maralman: Zeki Müren’in fuardaki kadrosunda Barış Manço ve Nilüfer ile birlikte çalıştık. 1979 yılında Barış Manço ile bir turne yaptım. Nilüfer ile aynı sahneyi hiç paylaşmadık. Yalnızca, Zeki Müren’in kadrosunda yan yana gelmiştik. Dostluğumuz sürüyor tabii.
2003 yılında sizin için bir vefa gecesi düzenlenmişti değil mi?
Asu Maralman: Evet. Kanser ile mücadele etmekteydim. Benim için bir vefa gecesi düzenlenmişti. Nilüfer bana değer verdiğini gösterdi. Sağolsun, vefa geceme katıldı ve sahneye çıktı. Asu bu geceden sonra güçlenecek ve yaşama dönecek demişti. Arkadaşlarımın hepsi geldi. Unutulmaz bir geceydi. Zerrin Özer, Nilüfer ve Sezen Aksu yani üç diva yan yana geldiler ki aynı yerde olmaları olanaksızdır. Cem Karaca da gelmişti. Eski dostlarım sahnedeydi. Benim kuşağım oradaydı. Mükemmel bir geceydi. Doğrusu, öylesine güzel bir gecenin anısını sürekli yüreğimde ve belleğimde saklıyorum.
Müzik yolculuğunuzda size ilham veren ve sizi etkileyen müzisyenler kimler?
Asu Maralman: Müzik yolculuğuma başladığım yıllarda Türkiye’de etkilenecek pek kimse yoktu doğrusu. Ben yabancıları örnek alırdım. Mireille Mathieu, Edith Piaf, İva Zanicchi gibi. Ve bu etkilendiğim insanları hiçbir zaman taklit etmemeye özen gösterdim.
Yaptığınız müziğin türü neydi?
Asu Maralman: Özgün yorumum ile kendime özgü bir sound yaratmaya çalıştım. Bunda da başarılı olduğumu düşünüyorum.
Bugünkü pop müzik ile sizin yaptığınız pop müziği sound ve sanatsal değer açısından karşılaştırırsak neler söylersiniz? 1970’li ve 1980’li yıllarda Türkiye’de müzik dünyası nasıldı?
Asu Maralman: 1970’ler ve 1980’ler Türkiye’nin pop müziğinde patlama yaptığı yıllardı. Çeşitli orkestralar vardı, çeşitli soundlar vardı. Yabancı müzik yapardık, Türkçe söylerdik. Türküleri yorumlardık. Çok değişik soundlarda, değişik tınılarda sazlar kullanılırdı. Ama bunları denetim nedeniyle plaklarımızda kullanamadık. Çünkü denetim kuralları gereği Türk pop müziğinde – o zamanlar Türk hafif müziği diye anılırdı – yalnızca yabancı sazlar kullanılmalıydı. Hiçbir zaman yerel sazlar kullanamazdınız. Yani şimdi görüyorsunuz… Müzisyenler istediği sazı, istediği müziği, denetlenmeden yani içinden geldiği gibi, dağarcığındaki bilgisi kadar, sesinin olanak verdiği dereceye kadar yorumlayabiliyorlar. Çok mu iyi? Bence çok iyi. Aradaki fark derseniz… Biz kısıtlı bir devreden kısıtlı ekollerden geldik. Bugünkü müzisyenler daha özgürler. Çok iyiler kalıcı olacak. Her zamanki gibi vasatlar yok olacak. Görüyorsunuz, hala 1970’lerden, 1980’lerden, 1990’lardan yaşayan çok var. Bizim farkımız neydi? Biz klasiktik. Yani, biz hiçbir zaman ticaret için müzik yapmadık. İçimizden gelen sanatın ırmağına yol vermek için yaptık.
1970’li yıllarda çok başarılı bir dönem geçirmekle birlikte 1979 yılına dek neden albüm yapmadınız? Kariyeriniz boyunca çok sayıda 45’lik çıkarmakla birlikte yalnızca iki albümle sınırlı kaldınız. Bunun özel bir nedeni var mı?
Asu Maralman: 45’liklerle iyi bir çizgi yakalarken hiç kimse uzunçalar teklifi yapmadı bana. yani albüm teklifi yapmadı. 1979 yılında kendi paramla kendim çalışarak, Anadolu turneleri yapıp biriktirdiğim parayla kendime bir albüm yaptım. Hiç olmazsa bir tek albümüm olsun diye düşündüm. Ancak, o sıralarda arabesk patlayınca kimse böyle bir albümü yapmaya yanaşmadı. Yürüdüğüm yolda desteksiz bile olsam daima kendi kanatlarımla uçmayı yeğledim. İyi mi yaptım? Hayır, iyi yapmadım ama kişiliğim böyle. Değişemezdim ben. Yanlış insanlara evet diyemezdim. Onun için kendi kanatlarıma güvenerek bana inanan müzisyenlerle yola çıktım. Selmi Andak, Aysel Gürel, Baha Boduroğlu… Hiçbirine rahmetli demeyeceğim. Çünkü onlar eserleriyle sonsuza dek yaşayacaklar ve hiçbir zaman rahmetli olmayacaklar. Onları anıyorum ve teşekkür ediyorum hâlâ. Onlar benim için yaşıyorlar çünkü. Ve o dönemde kendime bu albümü yaptım. Herkesin ödemesini ben yaptım. Albümün aranjörü Osman İşmen’di. Bize çok büyük kolaylıklar gösterdi. Muazzam bir yapıt yaptı gerçekten. Hala çok seviliyor bu albüm. ‘Bağrı Yanık Dostlara’ 1980 yılında yayınlandı. Az parayla o kadar çok şey yapmaya çalıştım ki hala bugün karaborsada 30.000 liraya satılıyormuş. Ben hâlâ 1 lirasını almış değilim ki yatırımını yaptığım halde. Ancak şirketim olmadığı için Öncü Plak’a bırakmıştım. Öncü Plak basmıştı. Albümün kapağını da ben armağan ettim. Arkadaşım Gülnur Sözmen, dünya kıymetlisidir. Sihirbaz gibi bir fotoğraf sanatçısıdır. Kapaktaki fotoğrafı o çekmişti. Bir de Avrupa’da satmış olduğum ‘Yollar‘ adında bir albümüm var. Kırkbeş parça yaptım, bunların onbeşi hit oldu. Bir ‘Sabah Ola Hayrola’ vardı. Bir dönem radyolarda her sabah çalardı. (Gülüyor).
Şarkılarınız arasında diğerlerine göre daha özel bulduğunuz bir parça var mı? Kariyerinizin akışını değiştiren veya sizde çok özel bir anısı olan bir veya birkaç şarkıdan bahsediyorum.
Asu Maralman: Ben aşkın tutsaklığını değil de aşkın hayattaki işlevini seslendirdim.Yani, işte aşk, hayatta aşk, ailede aşk, doğada aşk. Evet, aşktan yola çıktım ama aşka kuru kuru yaklaşmadım. Aşkın yön bulduğu caddelere saptım. Örneğin, ‘Kimine Hay Hay Kimine Vay Vay’… Aşkın içinde vardı bu. İnsanın ruhunda olan bir şey aşk. ‘Sigaramın Dumanı’ da öyle. Adamı camda beklerken, senden hesap soracağım, diyorum. Yani, hiçbir zaman aşkın esirliğini ve tutsaklığını kabul etmedim parçalarımda. ‘Senin Yanında ve Senden Uzaklarda‘ şarkısı harikalar yaratmıştı. Olgunluk devremde çıkmışlardı. Bence onlar bir başkadır. Yalnız, ‘Hudey Hudey‘ kendi zamanında kendi değerini göstermiştir. ‘Recep’ Almanya’ya giden işçilerimizi anlatan bir parçadır.
1980’li yılların başında oldukça popüler olmanıza karşın neden müziği bırakma kararı aldınız?
Asu Maralman: Arabeskin patlaması sonucunda müzikten artık para kazanılamaması nedeniyle müzik piyasasından çekildim. Aslında müziği bırakmadım. Müzikseverler bıraktığımı sandı. Piyasadan çekildim ve turizme hizmet veren bir mekan olan Kervansaray’da müzik yapmaya başladım. Özdemir Erdoğan ile çalıştım. Orada ayrı ayrı salonlarda çalıştık. Gelen konuklara göre müzik yapıyorduk. İtalyanlar geldiğinde İtalyanca, Fransızlar geldiğinde Fransızca, Çinliler geldiğinde Çince gibi oniki dilde şarkılar sunuyorduk. Antalya’da, Bodrum’da, Kuşadası’nda da çalıştım. Yani ekmek paramı bu şekilde kazandım. Amerika, Fransa, Hollanda, Kanada gibi ülkelerde şarkılar söyledim. 1980’li yıllar boyunca bu işi yaptım. Ekrandan çekilince müziği bıraktığım sanıldı.
Müzik yaşamınızda başarılı olmanızı sağlayan, minnet duyduğunuz kişiler var mı? Örneğin, Selmi Andak’ın çok sayıda şarkısını seslendirdiniz. Kendisinin şarkılarını tercih etmenizin özel bir nedeni var mıydı?
Asu Maralman: Müzik yaşamımda tabii ki minnet duyacağım çok kişi var. Başta ilk eşim Orhan Şevki Maralman’a beni desteklediği için ve arkamda durduğu için teşekkür ediyorum. Ardından, yirmibeş bestesini seslendirdiğim büyük besteci Selmi Andak’a teşekkür ediyorum. Bana verdiği bestelerin kariyerimde çok önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Bu eserleri verirken de canı gönülden sevgiyle verdiğine inanıyorum. Bana bir sözü vardır… Derdi ki, ‘Benim Anadolu’ya açılan sesimsin sen. Bal Gibi Olur sayesinde herkese ulaştık…’ Bu da bir gerçektir. Zengin ve yoksul, herkese bu parça ile ulaşmayı başarmıştık. Kendisinin gençlerle çok iyi bir ilişkisi vardı. Yani genç öğrencilere, genç insanlara sonsuz bir tahammülü vardı. Onları açardı, onları desteklemeye her zaman hazırdı. Sanırım, bu yanı beni çok etkilediği için Selmi Abi ile çalıştım.
Baha Boduroğlu’na, ‘Recep’ adlı şarkımın bestecisi ve söz yazarı Bora Ayanoğlu’na, ‘Bir Umut Olsun İçinde’ adlı şarkısını veren Cahit Oben’e, ‘Bal Gibi Olur’ adlı parçamın söz yazarı Bülent Pozam’a çok teşekkür ediyorum. Timur Selçuk, Zafer Dilek, Deniz Banoğlu, Aysel Gürel, Onno Tunç, Hurşit Yenigün, Şanar Yurdatapan, Osman İşmen ve Norayr Demirci… Hepsine çok teşekkür ederim.
Bir dinleyici olarak hangi tür müziklerden hoşlanıyorsunuz?
Asu Maralman: Ben, iyi icra edilen her türlü müzikten hoşlanırım.
Müzik yaşamınıza ilişkin geleceğe yönelik ne gibi planlarınız var?
Asu Maralman: Planlar hiç bitmez ama yetmişaltı yaşına gelmiş birisi olarak bu planların neresindeyim, bilemiyorum. İçim, ruhum kıpır kıpır. Sözler yazıyorum, besteler yapıyorum. Ancak, yaşamın hangi noktasında olduğumu bilmiyorum. Bestelediğim güzel bir sözüm var. Diyorum ki, yaşamak aşkın ta kendisidir. Müzik yaşamı dinç tutar.
Gençlere sanatçı olmalarını önerir misiniz?
Asu Maralman: Sanatçı olarak doğanı kimse durduramaz. Hangi dalda sanat yapmak istiyorsan, o dal ile ilgili eğitim alınır. Sonra, bir ömrü o işe adayacaksınız. Adamazsanız, yarım kalırsınız. Doğuştan sanatçıysanız ve sanat içinizden gürül gürül akıyorsa, bunu durdurabilecek hiçbir güç yok.
Yola yeni çıkmış genç bir müzisyen takdir toplamak ve çalışmalarıyla tanınmak için neler yapmalı?
Asu Maralman: Her dönemin kuralları değişiktir. Hiç yılmadan, gururlanmadan, her işe sıfırdan başlayarak yavaş yavaş hedefe doğru yönelmeli. Hızla yukarı çıkarsa, çabuk aşağı iner. Günümüzde iletişim araçlarını kullanıp halka ulaşılabiliyor. Bizim gibi kaplumbağa hızıyla ilerlemekle yetinmek zorunda değil.
Son olarak İndigo Dergisi okuyucularına neler söylemek istersiniz?
Asu Maralman: Beni okuyacakları için sabır diliyorum (Kahkaha atıyor). Çok ayrıntılı konuşuyorum. Böyle gerçekçi ortamlarda konuşmak çok güzel. Bana verdiği fırsat için İndigo’ya da teşekkür ederim.
Dergimize gösterdiğiniz ilgi için biz de size teşekkür ederiz.
*****
Asu Maralman; adını pop müziğimizin unutulmazları arasına yazdırmayı başaranlardan biri. Yüreği müzik için çarpan, sözü uzun tutmayı yeğleyen, sözü uzattıkça sohbetinin tadı daha da artan bir sanatçı. Röportajın sona erdikten sonra 55. sanat yıldönümünü kutlamak üzere Eylül ayında İstanbul’a gelmeyi tasarladığını iletti. ‘Ellibeşinci yılımda, İnşallah, kendi kuşağıma güzel ve unutulmayacak bir gece yaşatacağım‘ derken sesi heyecan doluydu. Tanıştığıma çok memnun olduğum sevgili Asu Maralman’ın kutlama gecesini, tüm hayranları gibi, ben de merakla bekliyorum…