Fotoğraf, Yunan dilinde ışık anlamına gelen photos kelimesi ve resim anlamına gelen graphos kelimelerinden oluşmuş ve ilk olarak 1830’lu yıllarda kullanılmıştır. Peki fotoğraf bir sanat dalı mıdır?
1893 yılında Hamburg Kunsthalle’de açılan bir sergi aracılığı ile fotoğraf bir sanat dalı olarak tanınmıştır. 1930 yılında Albright Sanat Galerisinde yapılan bir fotoğraf sergisinde gösterimi yapılan bazı fotoğrafların müze tarafından satın alınması ve sürekli olarak orada gösterimin yapılması bu durumu pekiştirmiştir. Ardından fotoğrafçılığın teknolojik bir makineye olan bağımlılığı nedeniyle uzun bir süre mekanik bir sanat olup olmadığı tartışılmış ve fotoğrafçının sürece katmış olduğu yaratıcılık yadsınmıştır. John Berger, “Dünya bir dekordur” diyordu. Bu dekoru durağan ve hatırlanmaya değer anılara dönüştüren fotoğraf sanatçısı Şevket Kızıldağ ile yaptığım söyleşiyi sizlerle de paylaşmak isterim.
Röportaj: Şevket Kızıldağ
Fotoğraf çekmeye ne zaman başladınız?
Esasında ilk olarak lisede başladım fotoğraf çekmeye. Çocukken belgesellere çok merakım vardı, belgesel izlerken ben de belgeselci olacağım derdim hep, bunun üzerine gidip bir fotoğraf makinası aldım. Sonra okulda arkadaşlarımın fotoğraflarını çekmeye başladım. Fotoğrafa karşı olan ilgim üniversitede iletişim fakültesi gazetecilik bölümünde öğrenim görme tercihime de bir yön verdi. Fotoğrafçılığın benim içimde iki farklı yönü var; biri hizmet almak isteyen kişilere çektiğim profesyonel fotoğraflar, diğeri ise kendim için çektiğim fotoğraflar. Bu durum bende iki ayrı fotoğrafçı kimliği oluşturdu sanırım. Bu yönüyle kendimi kurgusal karakter Batman’ e benzetirim.
Son zamanlarda benim de ilgimi çeken vapurlarda çektiğiniz hikayesi olan fotoğraflarınız var, biraz onlardan ve yaratım süreçlerinden bahseder misiniz?
Vapurlar bence İstanbul’u yaşamak için en güzel araçlardır. Vapurda benim için iki önemli unsur var; birincisi teknik anlamda. Vapur denizin ortasında olduğu için denizden yansıyan ışık vapurun içinde çok güzel bir ortam oluşturuyor. Beni bu ortam cezbediyor. İkinci unsur ise insanların vapura bindiklerinde büründükleri farklı ruh halleri. Daha çok yalınlaşıyorlar ve sanki en doğal halleriyle gerçek kişilikleri ortaya çıkıyor gibi geliyor bana. Deniz üzerinde yolculuk yapmak, martıların eşlik etmesi, İstanbul’u geniş bir perspektiften görmek ruh hallerimizi etkiliyor. Yolcular vapur seyahati sırasında kendi hayat hikayelerine dalıyorlar ve farkında olmadan çok güzel fotoğraflar oluşturuyorlar.
Vapurda fotoğraflarını çektiğiniz kişilerin bu çekimlerden haberleri oluyor mu?
Aslında fotoğraflarının çekildiğinin farkındalar ama bu zamana kadar hiç biriyle aramda sözel bir diyalog olmadı. Mesela en son fotoğraflarını çektiğim hanımefendi birkaç yerde değişik pozlar verdi. Ve gerçekten bir sinema senaryosu ve onun sinematografik görüntüleri oluşturulsa böyle olurdu.
Kendi fotoğrafçı kimliğinizi nasıl tanımlarsınız?
Aslında ben sadece dışarıya bir ayna tutup kendimi tanımaya çalışıyorum. Kendimi kendime ifade etme isteğim ile ilişkili bir durum.
Fotoğraf sanatını diğer sanat türlerinden farklı kılan unsurlar nelerdir?
Fotoğrafçının zihninde oluşturduğu bir fotoğrafı somut hale getirebilmesi için onunla kendisini özdeşleştirdiği ve iyi hissettiği bir makinaya ve lenslere ihtiyacı vardır. Enstrümanının pahalı olması yönüyle birçok sanat türünden ayrışır.
Değişen teknoloji fotoğraf sanatına bir ivme mi kazandırıyor yoksa ket mi vuruyor?
Bence ivme kazandırıyor. Yeni makinaların çok daha kapsamlı ve gelişmiş olması kişinin çok da fazla uğraşmadan fotoğrafı oluşturmasını destekliyor. Fotoğrafı oluşturan aslında o makinanın arkasındaki gözdür ve bu göz ne kadar çok düşündüklerine odaklanabilir ve bunları yansıtabilirse o kadar başarılı olur.
Sosyal medyadaki fotoğraf çekimlerinden yola çıkarsak anlık fotoğraf çekmek ve paylaşmak bir çoğumuzun hayatının merkezinde konumlanıyor. Sizce insanlar bir zaman sonra bir doygunluk yaşayıp daha nadir fotoğraf çeken ve paylaşan kişilere dönüşebilirler mi?
Günümüzde artık birçok medya görsel algı üzerinden hareket ediyor. Sosyal medyanın da hayatımıza dahil olmasıyla birlikte çok hızlı dönen bir görsel dünya olgusu ortaya çıktı. Fotoğraf çok hızlı tüketilen bir şey olduğu için buna sürekli yenilerinin eklenmesi gerekiyor. Ben bu modanın yakın gelecek zamanda değişeceğini düşünmüyorum, belki sadece şekil değiştirebilir. Klasik fotoğrafların yerini üç boyutlu resimler alabilir.