Sahaflık mesleği üzerine (Röportaj: Emre Demirkol)

Kadıköy Kafkas Pasajı Sahaflar Çarşısı’nda hizmet vermekte olan özgün bir sahaf ile söyleştik geçenlerde… Emre Demirkol, eski basım mizah dergileri ve çizgi romanlar ile ilgili ayrıntılı bilgiler verdi.

Emre Demirkol

Bir sahafın dükkânında içeri girer girmez burnunuz o güzelim kitap kokusunu çabucak duyumsayıverir. Raflara göz gezdirirken kitabın süsten uzak alçakgönüllü büyüsünün etkisi altında kalmaktan kendinizi alamazsınız. Beş yüzyılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren sahaflık yaşayan en eski meslekler arasında.

Mizah dergisi ve çizgi roman türlerine ilişkin uzmanlığıyla tanınan Emre Demirkol etkinlik alanı açısından sahaflar arasında oldukça özgün bir konuma sahip. Geçen hafta kendisiyle Kadıköy’deki dükkânında röportaj yaptık. Sahaflığın geçmişi, bugünü ve geleceğiyle ilgili konuşmamızın yanında çizgi roman ve mizah dergileri hakkında ilginç bilgiler edindik. Ayrıntılı söyleşimizi zevkle okuyacağınızı umuyorum.


*****

Röportaj: Emre Demirkol

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Emre Demirkol: 1974 yılında İstanbul’un Kadıköy ilçesinde doğdum. Kadıköylülük ruhuna sahibim. Göztepe’de doğup büyüdüm ve Feneryolu’nda oturuyorum. Fenerbahçe’yi tutarım. Sinema, edebiyat ve spordan hoşlanırım.

Sahaflık dışında başka bir mesleğiniz var mı?

İstanbul Üniversitesi’nin İşletme (İngilizce) bölümünden mezun oldum. 1990’lı yılların sonuna doğru iş yaşamına girdim, bankacılık ve finans sektöründe çalıştım. Risk yönetimi ve proje finansmanı alanlarında uzmanım. Şu anda bir yönetim danışmanlığı firmasının yönetici ortağıyım ve iş hayatındaki etkinliklerimi sürdürmekteyim.

Kitapçı ile sahaf arasındaki farkı sizden dinleyelim. Sahaflık hangi yönleriyle kitapçılıktan farklıdır?

Emre Demirkol: Kitapçı, kitabevlerinde satış yapar. Bizim çocukluğumuzda büyük kitap mağazaları vardı. Üstelik kırtasiyelerde, bakkallarda bile kitap satılırdı. Günümüzde kitapçılık zincir mağazaların elinde. Doğal olarak kitapçı elma armut satan bir manav gibi davranmak durumunda (Gülüyor). Rafına yeni gelen ürünü koyması gerekir. Tanıtım ve reklam bütçesi olan kitapları öne çıkarmak zorunda.

“Sahaf unutulan malzemeler üzerine eğilir”

Sahaf unutulan malzemeler üzerine eğilir. Geçmiş kuşaklara ait malzemelerin uzmanıdır. Yani kitabı sevmeyen kişi, okumayan kişi sahaf olamaz. Kitap ile aranızda bir duygu bağının olması gerekir. Geçmişten gelen bir birikim ve deneyiminizin olması şarttır. Sahaf, uzman kişidir. Birşey sorduğunuzda sizi yönlendirebilecek, yorum yapabilecek kişidir. Sorduğunuz kitabı okumamış olsa bile hakkında düşüncesini iletir. Ben sahaflığı böyle görüyorum.

Kaç yıldır sahaflık yapıyorsunuz?

Emre Demirkol: Mizah dergilerini çok severim. 2008 yılında koleksiyon yapmaya başlamıştım. Biriktirdiğim mizah dergileri evde çok yer kaplayınca bu dükkânı tuttum. Sahaflık benim için meslekten çok bir uğraşı aslında. Dükkânım beş yıldır faaliyette. Deneye yanıla deneyimim arttı açıkçası. Başka bir deyişle, koleksiyon fazlalarımı burada barındırıp arada sırada oyalanırım diye düşünmüştüm. 2020 yılında pandemi olunca dükkânın içini layıkıyla döşeme şansı buldum. Bu sayede görünüş açısından gerçek bir dükkâna benzedi ve yakın arkadaşlarımın desteğiyle sahaf olarak konumlandı.

Sahaflığı sizin gözünüzde çekici kılan zevkli noktalardan söz eder misiniz? Eminim ki her meslekte olduğu gibi sahaflıkta da yalnızca bu işin içinde olanların bildiği ilginç ayrıntılar vardır.

Emre Demirkol: Benim ilgi alanım mizah dergileri, çocuk dergileri ve çizgi romanlar. Aslında bunlar benim koleksiyon temamdır. Dolayısıyla, sevdiğim ve topladığım şeylerin satışıyla ilgilenince hem kazandığım deneyimi okuyucuya aktarma şansına sahip oluyorum hem de sevdiğim bir malzemeyle uğraşmış oluyorum. Ayrıca, aynı ilgi alanına sahip, benzer koleksiyon teması olan insanlarla zaman geçirmek, benzer duyguları yaşayan insanlara yararlı olmak ve hayır duası almak güzel bir şey. Genelde bendeki malzemelere erişemeyecek yerlerde yaşayanlar – örneğin, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde veya yurtdışında yaşayanlar – için ben bir fırsat kapısıyım. Fransa’dan, Hollanda’dan, Kanada’dan, Amerika’dan ürün alanlar oluyor benden. Takdir edilmek, teşekkür almak, yeni dostlar kazanmak bu işin güzel yanları…

Sahaflığın zor yanlarına da değinelim

Bireysel bir iştir. Bir dükkânı yönetiyorsunuz ve her şey sizin elinize bakıyor. Ürün alımı, fatura kesilmesi, ürünün kargoya verilmesi gibi satış ve satış sonrası hizmetler var. Tekdüzelik nedeniyle zaman içinde sıkılabilirsiniz. Yani isterim ki dükkâna sürekli insanlar gelsin. Onlarla sohbet edelim ve bir konu üzerinde fikir paylaşımında bulunalım. Bir dükkânın içinde bekliyor olmak aşırı sıkıcı bir şey. Ben de bu sıkıcılığı sosyal medya aracılığıyla insanların ayağına giderek veya sosyal ortamlarda daha çok yer alarak kırıyorum. İnsanların gözünde kendimi ve ürünlerimi tanınır hale getirmeye çalışıyorum.

Dükkânınızdaki raflara göz gezdirdiğimde gazetelerin verdiği çizgi roman ve çocuk dergisi ekleri görmekteyim. Ayrıca, yayın tarihi altmış yetmiş yıl öncesine denk gelen birçok mizah dergisi ve çizgi roman da dikkatimi çekti. Çizgi yapıtların sizin için ayrı bir öneme sahip olduğu hemen fark ediliyor.

Emre Demirkol: Doğru. Sevdiğim şeyleri toplamak, biriktirmek ve satmaktan hoşlanıyorum. 1970’li yıllarda doğan kuşaktanım. Dolayısıyla, 1970’lerden günümüze içinde çizgi roman barındıran çocuk dergileri, çocuk kitapları, mizah dergileri, süreli yayınlar, seri çizgi romanlar gibi birçok yayını toplayıp okuyucuya sunmaya çalışıyorum.

eski çizgi romanlar

Elinizde eserlerin en eskileri hangi yıllarda basılmış?

Elimde, 1800’lü yılların sonlarında Almanya’da basılan sıralı karikatürler, cumhuriyetin kuruluşundan önce gazetelerde yayınlanan tek bant karikatürlere dek çok sayıda eski tarihli yapıt var.

Geçmişten bugüne gelene dek çizgi roman sanatında ne gibi değişimler gözlemlediniz? Bu değişimlerin nedenleri neler olabilir?

Emre Demirkol: Yaşam bir şekilde evriliyor, sürekli değişiyor. Sanat da bu yapıya ayak uydurmalı. 1950’lere baktığınızda Türkiye’de ağırlıklı olarak İtalya’da üretilen çizgi romanların yaygınlığını görürsünüz. İtalya’yı Avrupa’nın çizgi roman üretim merkezi gibi düşünün. Ayrıca, Belçika, Fransa ve İngiliz ekolleri de çok saygındır.

Teksas ve Tommiks’ten Kara Murat’a, Örümcek Adam ve Süpermen’den mangalara çizgi roman kültürü…

O dönemde Türkiye’de İtalyan çizgi romanlarının ağırlıklı olmasının nedenleri ne olabilir?

Türkiye’deki yayıncılar yakınlığından ve diğerlerine kıyasla fiyatlarının daha uygun olmasından dolayı İtalyan çizgi romanlarının teliflerini almayı uygun bulmuşlar. İtalyanların ünlü kahramanlarından Pekos Bill’in serüvenleri çocuk dergileri aracılığıyla yayınlanıyor ve çocuklar tarafından çok seviliyor. Peşi sıra Türkiye’deki çizgi romanların takma adı olacak kadar sevilen Teksas ve Tommiks yayınlanıyor. Amerikan vahşi batı öykülerini anlatan İtalyan çizgi romanları aynı dönemde Balkanlar’da da çok yaygınlaşmış ve aşağı yukarı yirmi yıl hüküm sürmüş.

Türkiye’de üretilen çizgi romanları nasıl buluyorsunuz?

Emre Demirkol: Türkiye’nin kendine özgü bir çizgi roman ekolü var elbette. Türk tarihine yönelik kılıçlı kahramanlar ekolü diyebileceğimiz Karaoğlan, Tarkan ve Kara Murat gibi birçok kahramanın gazetelerde her gün yayınlanıyor olması; yeni serüvenlerin sinemaya uyarlanması bizde de kendine özgü bir geleneğin oluşmasını sağlıyor.

1980’li yıllara dek Türkiye’de ağırlıklı olarak İtalyan çizgi romanları yayınlandığını söylediniz. Sonraki yıllarda neler olmuş?

1980’li yıllardan itibaren Örümcek Adam ve Süpermen gibi Amerikan çizgi romanları da Türkiye’ye giriyor ve okuyucunun ilgisini çekiyor. 2000’li yılların başından itibaren ise sevilen türler yine değişti. Günümüzde edebiyat ağırlıklı grafik romanlar, Amerikan kültürünün ürünü olan süper kahramanlar ve Japon kültürünün yansıması olan manga denilen seri çizgi romanlar ilgi görüyor.

Sizce süper kahraman çizgi romanları neden ilgi çekti?

Amerikan kültürünün etkisiyle oldu. Yaklaşık olarak 1980’li yıllardan itibaren hem sinema filmleri hem oyuncaklar hem de çeşitli ürünler aracılığıyla çok fazla desteklenen süper kahramanlar ekolü artık dünya genelinde çok yaygın. Türkiye’de 1980’li yıllardan önce yayılmayı bir türlü başaramamışlar, yaygınlaşma yavaş yavaş gerçekleşmiş.

sahaflık emre demirkol

Sizce yeni kuşaklar neden mangaları ilginç buluyor? Tüm dünyada son oneş yirmi yıldır çizgi sanatına merakı olan gençler manga okuyorlar.

Emre Demirkol: Bugün yalnızca ülkemizde değil çizgi romanın başkenti diyebileceğimiz Fransa’da bile manga denen Japon yapıtları çok ilgi çekmekte. Yerel üretimlerden daha fazla ilgi görüyor mangalar. Japon kültürünün derinliğinin etkisi var. Türk okuyucusu mangaların kahramanlarını sıcak buluyor. Ayrıca, okuyucular televizyonda anime olarak izledikleri şeylerin basılı öykülerini de okumak istiyorlar. Bunlara ek olarak, Kore dizilerinin beğenilmesi ve Kore pop müziğinin yaygınlaşmasının da etkisi var. Bunların tamamı genç kuşaklar için cazibe noktası.

Grafik romanlar

Dünyada ve ülkemizde 2000’li yılların başından buyana grafik romanlara yoğun ilgi gösterildiğini gözlemlemekteyiz. Bu türün tutkunları kimler?

Emre Demirkol: Tutkunları iki ana bölüme ayırabiliriz. 1970’li ve 1980’li yıllarda doğmuş olanlar ve çocukken yaşamına hiç çizgi roman girmemiş olanlar. Bugün ülkemizde herhangi bir seri çizgi roman onbin adet basılmazken grafik romanlar onbin adet basılabiliyor ve baskısı tükenebiliyor. Bunun ilk nedeni okunma kolaylığı. Sinematografik anlatıma sahip olmaları nedeniyle dokuzuncu sanatı anımsatıyorlar. Okuyucu tıpkı film izler gibi kısa sürede kitabın sonuna gelebiliyor.

İkinci neden, grafik romanların gerçekçi hikayelere ve belgesel tarzda anlatıma sahip olmaları nedeniyle öykü edebiyata çok benzemesi. Dolayısıyla hikaye anlatım yapısıyla edebi bir lezzet bırakıyor okuyucunun ağzında.

Aşk, evlilik, doğa gibi yaşama ilişkin konular işlendiği için Türk okuyucusunun hoşuna gitti. Çizgi romana uzak duran okuyucunun da bu tarz dükkânlara sıcak yaklaşmasını sağladı.


Peki, 1980’li ve daha önceki yıllarda doğmuş olan kuşakların okudukları çizgi romanlar bugün okuyucular arasında ne derece tutuluyor?

İtalyan ekolü diyebileceğimiz Zagor, Teks, Mister No gibi çizgi romanların okuyucu havuzunun daraldığını söyleyebilirim. Yaklaşık olarak beşyüz civarında basılıyorlar ve yalnızca koleksiyoncular ilgi gösteriyor. Dolayısıyla yayınevlerinin bu yapıtların geliriyle yaşamlarını sürdürmeleri olanaksız. Bu yüzden ya manga ya süper kahraman ya da grafik romana yönelmek zorundalar. Ayrıca, grafik romanlara yönelip seçici davranan yayıncılar da yaşamlarını sürdürebiliyorlar ki bu da sektör adına çok olumlu bir durum.

Mizah dergileri

Dükkânınızdaki raflarda göz gezdirdiğimde çizgi eserler içerisinde mizah dergilerini de görüyorum. İlk bakışta 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda bir hayli tutulan Fırt, Gırgır, Laklak, Çarşaf, Leman, Avni, Limon gibi mizah dergileri hemen gözüme çarptı. Yayınlandığı dönemde haftalık çıkan bu dergiler sizde neredeyse eksiksiz olarak bulunmakta.

Emre Demirkol: Evet, mizah benim yumuşak karnımdır. Aslında, aşkım diyebilirim. İlkokula başlamadan önce okuma yazmayı evde Gırgır Dergisi’nin konuşma balonlarındaki sözcükleri heceleyerek öğrendim. Biraz annemin yardımı, biraz da kendi çabamla o balonlardaki konuşmaları çözerdim. Dolayısıyla mizah okuyuculuğu için yaşamım boyunca süren bir uğraş diyebilirim.

Çizgi roman için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. İş hayatında bulunduğum yoğun dönemde iyi bir çizgi roman okuyucusu değildim ne yazık ki. Ancak düzenli yayınlanan mizah dergilerini ve içlerindeki çizgi romanları takip ettim. Yani aşağı yukarı 1970’li yılların ortasından beri aktif bir mizah okuyucusuyum. Temel koleksiyon alanım mizah dergisidir. Türkiye’de eşine benzerine rastlanmayan bir koleksiyona sahibim.

çizgi roman sahaflar

Mizah dergilerini nasıl topladınız? Çoğu haftalık yayınlanırdı. Adetleri çok fazla olsa gerek.

Emre Demirkol: Ağırlıklı olarak sahaflardan yararlandım. Yirmi yıl önce, geçmişe dönük toplamaya başladım. O dönemde Kadıköy’de çok sayıda sahaf vardı. Web mağazalardan da yararlandım. Sonraki yıllarda birçok sahafın üye olduğu Nadir Kitap’tan çok yararlandım, açık arttırımlara girdim.

Biriktirmek istediğiniz ürüne karşı çok iştahlı ve arzulu oluyorsunuz. Bir eksiğiniz varsa ve sizde eksik olan bir sayı yüz sayılık bir lot içindeyse yüz sayıyı birden alıyorsunuz. Bu da dergi sayısının şişmesine neden oluyor. Biriktirme ve tamamlama ilgi alanım adına en çok yaptığım şeydi. Yani, bir şeyi baştan sona tamamlayabiliyor olmak beni ruhen tatmin ve mutlu ediyor.

Artık masanın satıcı tarafındayım. Bir okuyucu benden bir şey istediğinde, söz gelişi ben Gırgır’ı baştan sona takım olarak okumak istiyorum dediğinde; istenilen ürünü tamamlama, ciltletme, kapağının yazı karakterini seçme, deri cilt kapakları hazırlatma, ve en sonunda okuyucuya sunmaya gücüm var. Örneğin, geçmiş on yıl içinde aşağı yukarı ondan fazla kişiye Gırgır Dergisi’ni takım olarak koleksiyonuna katmasında payım olmuştur. Bunlar beni mutlu eden şeyler.

Benim dışımda bu işlerle uğraşan insan sayısı çok az. Bir örnek vereyim. Akbaba dergisi Türkiye’de en uzun soluklu yayınlanan mizah dergisidir. Hem cumhuriyet öncesi dönemi var, hem cumhuriyet sonrası dönemi var. 1930’lu yılların başından 1970’li yılların sonuna dek yayınlanmıştı. Bugün bir sayısını bulmak bile çok zor. Akbaba dergisini takım olarak sipariş eden bir müşterim oldu. Bir yılda da epey bir dönem yol katettik. Aşağı yukarı yirmi yılı toparlama şansına sahip olduk. Kendisini toplamaya çalışsa belki yirmi yıl sürecekti. Ben ise bir yıl içinde hazır hale getirdim. Bu da benim özelliğim işte.

Gırgır dışında hangi mizah dergilerine ilgi gösteriliyor?

Emre Demirkol: 1980’li yıllarda doğanlar kendi okudukları dergilere ilgi gösteriyorlar. Söz gelimi Hıbır, Limon, Leman, Avni, Dıgıl, Pişmişkelle, Fırt, Laklak gibi birçok dergi var. 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda yaklaşık olarak yüzün üzerinde dergi yayınlanmış. Hepsini takım olarak stoğumda tutuyorum. Dolayısıyla, biri sipariş verdiğinde hızla yanıt verebilme olanağım var.

Yakın geçmişe bakarsak hangi mizah dergilerini önemliler arasına alırsınız?

Emre Demirkol: Son yirmi yılda iki tane önemli mizah dergisi çıktı. Penguen ve Uykusuz. Bu dergiler birkaç kuşağı büyüttüler. Penguen ve Uykusuz’u okuyarak büyüyen kuşak 2020 yılından sonra 40’lı yaşların üzerine çıkmış olacak. Çocukken ve gençken okuduğu bu dergilere yeniden merak saracak. Yani, dergiler kapandıktan sonra eski sayıları ilgi görmeye başlar.

Eski tarihli çizgi romanlara ilgi gösterenlerin duygu dünyasını nasıl buluyorsunuz? Bu yayınları ellerine aldıklarında, incelediklerinde onlarda neler gözlemliyorsunuz? Sizce neler hissediyorlar?

Emre Demirkol: Eski tarihli basılı yayınları seven insanların içlerinde birkaç ilgi çekici motivasyon oluyor. Örneğin, çizgi roman koleksiyoncularının en büyük motivasyonlarından biri çocukken sahip olamama duygusu. Şöyle açıklayayım; çocukken çizgi roman satın almış, annesi-babası çizgi romanı zararlı bulduğu için elinden alıp sobada yakmış. Büyüdükten sonra zengin olunca çocukluk günlerindeki o mutlu anı yakalamak için yeniden erişme duygusu kabarıyor. Çocukken erişemediği bir objeye gücü yettikten sonra erişebiliyor.

Başka bir motivasyon ise çocukken çok fazla çizgi roman okuyan, sahip olan, okuma yazmayı çizgi roman okuyarak öğrenenlerde görülebiliyor. Taşınma veya atma gibi bilinçli vazgeçmeler sonucu uzak kaldığı bir metaya tekrardan sahip olma duygusu öne çıkıyor.

Bazen çok ilginç olaylara da rastladığımız oluyor. Örneğin, çocukluğumuzda çizgi romanlar süreli yayınlanırdı ve kitabın içindeki macera hiç bitmezdi. O yarım kalmış macerayı büyüyünce sonuna dek okumak isteyenlerle karşılaşabiliyorsunuz. İçinde ukde kalmış yani.

Bazı okuyucular ise çocukluğunda okudukları kahramanları bir yana bırakıp yaşına uygun yeni kahramanlar keşfederler ve onları okurlar. Örneğin, çocukken Zagor en sevdiği çizgi romandır ama yetişkin olduktan sonra başka tatlar arar.

Eski tarihli mizah dergilerini sevenler ile ilgili neler söylenebilir?

Emre Demirkol: Ülkemizde mizah dergilerinin yayınları azaldığı için genç kuşaklar eski tarihli mizah dergilerine ilgi gösteriyorlar. 2000’li yılların ürünlerinden Lombak, L-Manyak gibi dergilerin peşine düşürüyorlar. Bugün, 1990’lı yıllarda çıkan Leman dergisinin bir sayısını okusanız gülecek çok malzemeyle karşılaşırsanız. Çünkü Türk insanı olarak mizacımız fazla değişmiyor. Örneğin, Abdülcanbaz’ın 1960’lı yıllarda geçen bir serüvenindeki olaylara ve insanlara günümüz Türkiye’sinde hâlâ rastlıyoruz. Varsıllaşabiliyoruz, yoksullaşabiliyoruz ama insan tipleri aynı kalıyor. Bence bizim çizerlerimiz ölümsüz eserler sunmuş. Türk mizah ekolünde yaş almadan yaşayan dergiler var. Bu da okuyucuyu cezbediyor elbette.

Bir sahafın dükkânına girdiğinizde burnunuz kağıt kokusunu hemen ayrımsar.

Emre Demirkol: Sahafların kendine has bir kokusu vardır. Selülozdan kaynaklanan bir kokudur bu. İnsan, o kitap kokusuna bir kere tutuldu mu, bir daha vazgeçemez. Fransa’da kitapseverlere ‘selüloz bağımlısı’ derler. Bu mizahi bir yaklaşım elbette.

Sahaflığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Emre Demirkol: Her meslekte olduğu gibi sahaflıkta da bir gelecek kaygısı var. Çünkü gençler okumuyor. Bu yüzden sattığımız ürün yavaş yavaş insanların yaşamından uzaklaşıyor. Genelde elektronik ortamlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. Örneğin, yapay zekâ sayesinde okuma gereksinimi duymadan bilgiye büyük bir hızla ulaşabiliyorlar. Dolayısıyla, okumayı gereksiz görüyorlar. Sahaflıktan kazanılan parayla ev geçindiremezsiniz. Sahaf olmak için depo ve dükkân gerekir. Beyoğlu ve Kadıköy’deki kültürel değişim nedeniyle sahaf sayısı çok azaldı. Çoğu dükkânlarını kapatıp evlerine taşındılar ve artık internet mağazalarıyla işlerini yürütüyorlar. Sahaflığın geleceği karanlık. Bence ileride sahaf dükkânları müze olacak.

Benim dükkânımın temel kitlesi kırk yaşın üstündeki insanlar. Onbeş-yirmi yaşlarındaki insanlar buradaki yayınları okunacak değil de birlikte fotoğraf çektirebilecekleri bir meta olarak görüyorlar. Burası, onların keyifli anlar yaşayabilecekleri bir çeşit dekor gibi. Dolayısıyla, dükkânım herkese mutluluk sağlayabiliyor.

Peki son olarak İndigo dergisi okuyuculara neler söylemek istersiniz?

Emre Demirkol: Kitap ve dergi okumak insanı dünyaya bağlar. Çizgi roman ve mizah dergileri yaşamınızda olsun. Gezi, coğrafya ve tarih içerikli yayınları da okumanızı öneririm. İndigo sosyal medyada yayınlanan bir dergi. Bu okuyucu için büyük rahatlık. Tuşlara tıklayarak bilgi edinebiliyorlar. Bunun değeri bilinmeli. Her an ulaşabilecekleri bir yayın.

İlginize çok teşekkür ederiz.

*****

Emre Demirkol, iş dünyasında başarılı olmanın verdiği güvenle en özel uğraşını zevkli bir mesleğe dönüştürmenin zevkini yaşayan bir kitap aşığı. Büyük bölümü mizah dergileri ve çizgi romanlar ile donanmış olan dükkânı sade ve sıcak bir ortama sahip. İlgi alanıyla ilgili konuşulduğunda bilgi birikiminin ansiklopedik düzeyde olduğu kısa sürede belli oluyor.


Kendinden emin ve dost canlısı bir yapısı var Emre Demirkol’un. Sahaflıktan zevk aldığı sıkça gülümseyen yüzünden kolayca anlaşılıyor. Nazik, hoşsohbet ve konuksever. Dükkânındaki eserlerin raflardan alınıp karıştırıldığını ve incelendiğini görünce keyfi daha da artıyor, ilgilendiğiniz yapıtlarla ilgili anılarınızı dinlemekten hoşlanıyor. Gösterdiği ilgi için kendisine çok teşekkür ediyorum.

Kötü Kedi Şerafettin’in yaratıcısı çizgi romancı Bülent Üstün (Röportaj)


Koray Erdivanlı
1975 yılında İstanbul’da doğdu. 1993 yılında Özel Işık Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi (Fransızca) bölümünden lisans derecesi aldı. Western Michigan University ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde MBA dalında yüksek lisans yaptı. 2021 yılında Hacıbektaş Belediyesi tarafından düzenlenen kısa öykü yarışmasında 'Üç Öğüt' adlı öyküsüyle birincilik ödülü; 2022 yılında 25. OŞYAD Geleneksel Şiir Yarışması'nda 'Gurbet' adlı şiiriyle özendirme ödülü kazandı. 2022 yılında 'Yeşil Güller' adlı öykü kitabı ve 'Öfkeli Dargınlık' adlı tiyatro oyunu, 2023 yılında 'Dantelli Tuzak' adlı romanı, 2024 yılında 'Duygu Kovanı' adlı öykü kitabı ile 'Gümüşpetek Yangını' adlı romanı yayınlandı. Başlıca uğraşlarından biri olan filateli alanında 'Çanakkale Savaşı' ve 'İbn-i Sina' temalı koleksiyonlarıyla beş madalya kazandı. Özel sektörde insan kaynakları alanında yönetici olarak çalışmaktadır. Tarih, spor, sinema ve müzik başlıca ilgi alanları arasındadır.