Çarpık kentleşme: Şehirde yaşıyoruz ama neden kentli olamıyoruz?

Türkiye’de yıllardır devam eden plansız büyüme ve rant odaklı politikalar, şehirleri yalnızca fiziksel olarak değil, sosyal olarak da yaşanmaz hale getiriyor. Uzmanlar, bu sürecin toplumsal bağları kopardığını ve insanların kente olan aidiyetini zedelediğini belirtiyor.

Çarpık kentleşme

Aura Design Studio Kurucusu ve TSMD Yönetim Kurulu Üyesi Mimar Filiz Cingi Yurdakul, çarpık kentleşmenin artık toplumsal hafızayı aşındıran sosyo-mekânsal bir yaraya dönüştüğünü vurguluyor.

🔎 Çarpık kentleşme: Bazı bölgelerde altyapı iflasın eşiğinde!

  • Çarpık kentleşmenin temel nedenleri nelerdir? Plansız büyüme, kontrolsüz nüfus hareketleri, rant odaklı politikalar ve yinelenen imar afları temel nedenler arasında yer alır.
  • Kentleşmenin sosyal hayata etkisi nedir? Güvenlikli sitelerin yaygınlaşması, mahalle ve sokak kültürünü zayıflatmakta, insanların birbiriyle ve şehirle kurduğu bağı koparmaktadır.
  • Çarpık kentleşme sadece binalarla mı ilgilidir? Hayır, aynı zamanda altyapı sorunlarına, mekânsal adaletsizliğe ve toplumsal hafızanın zedelenmesine yol açan sosyo-mekânsal bir sorundur.
  • Çözüm için ne yapılmalı? Çözüm, günü kurtaran imar afları yerine sosyal donatıları ve kamusal alanları merkeze alan bütüncül bir kentsel planlamadan geçmektedir.

📌 Öne çıkanlar:

  • Kontrolsüz yapılaşma, bazı bölgelerde altyapıyı iflasın eşiğine getirmiş durumda.
  • Güvenlik ve konfor vaadiyle öne çıkarılan site yaşamı, mahalle ve sokak kültürünü yok ediyor.
  • Sorun sadece betonlaşma değil; toplumsal hafıza ve kente aidiyet duygusu da aşınıyor.
  • Uzmanlara göre çözüm, günü kurtaran imar aflarından vazgeçip bütüncül bir planlama anlayışını benimsemekten geçiyor.

🏗️ Fiziksel bir sorundan sosyo-mekânsal bir yaraya

Çarpık kentleşme, yalnızca yapısal bir problem olmaktan çıkıp toplumsal belleği ve aidiyet duygusunu aşındıran daha derin bir soruna dönüştü. Özellikle Ankara gibi büyük şehirlerde belirgin izler bırakan bu süreç, mekânsal adaletsizliği körükleyerek yaşam kalitesini doğrudan tehdit ediyor.

📉 Altyapı iflasın eşiğinde

Kent içindeki dengesiz gelişim, altyapı sistemleri üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Mimar Filiz Cingi Yurdakul, bu duruma dikkat çekerek, “Bazı bölgelerde kontrolsüz yoğunluk altyapı sistemlerini iflasın eşiğine getirirken, yeni gelişen alanlarda temel hizmetlerin bile yetersiz kaldığını görüyoruz. Bu mekânsal adaletsizlik, yalnızca fiziksel çevreyi değil, insanların kente ve birbirine olan aidiyet duygusunu da aşındırıyor” diyor.

🧱 Sokak kültürü yerini duvarlara bırakıyor

Planlama politikaları, güvenlik ve konfor söylemleriyle site içi yaşamı ön plana çıkarıyor. Bu yapı, özellikle göçle gelen insanların şehirle kuracağı bağı koparıyor. Mahalle dokusunun, sokakta karşılaşma kültürünün ve kamusal alanların geri plana itilmesiyle çarpıklık yalnızca beton yapılarda değil, toplumsal hafızada da derinleşiyor.

🗺️ Çözümün yol haritası bütüncül planlamada

Sorunun çözümü, günü kurtaran ve plansızlığı ödüllendiren uygulamalardan vazgeçip, insanı ve kamusal alanı merkeze alan bütüncül bir yaklaşımla mümkün olabilir. Bu süreç, sadece fiziksel bir dönüşümü değil, aynı zamanda sosyal bir katılımı da gerektiriyor.

📜 İmar aflarından vazgeçilmeli

Uzmanlar, çözümün yalnızca fiziksel dönüşümle sınırlı kalmaması gerektiğinin altını çiziyor. Yurdakul, “Öncelikle bütüncül kentsel planlamayı hayata geçirmek zorundayız. Sosyal donatı alanlarını, kamusal karşılaşma mekânlarını, yeşil kuşakları merkeze alan bir anlayış geliştirmeliyiz. İmar affı gibi günü kurtarmaya odaklı uygulamalardan vazgeçilmeli. Kent hakkı, herkes için eşit bir hak olarak korunmalı,” ifadelerini kullanıyor.

🗣️ Kente dair söz herkese ait olmalı

Sağlıklı bir kentsel dönüşüm, ancak tüm paydaşların sürece katılmasıyla başarıya ulaşabilir. Kent yalnızca binalardan ibaret bir yapı değildir; insanla var olur ve anlam bulur. Bu yüzden dönüşüm sürecinde sadece karar vericiler değil; mimarlar, şehir plancıları, sosyologlar ve en önemlisi o şehirde yaşayan insanlar aktif biçimde rol almalıdır. Ancak bu şekilde kalıcı bir kentlilik bilinci ve yüksek yaşam kalitesi hedeflenebilir.


🌐 Bunlar da ilginizi çekebilir:

Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 20 yıldır ilkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışan bağımsız bir medya kuruluşudur. Amacımız: Gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonumuz: Okurlarımızda sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerlerimiz: Dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın çevrimiçi yayınlarından biri olarak, iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul eder. Bu doğrultuda Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İndigo Dergisi ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildirgeyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya toplumsal köken, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.