Yanan sır: Doğanın sessiz çığlığı!

Yangınlar sadece ormanları değil, doğayla olan bağımızı da yakıyor. Tek tip ağaçlandırmanın görünmeyen zararlarını konuşma zamanı.

Yangınlar

Dört bir yanda göğe yükselen siyah dumanlar sadece ağaçların değil, insanlığın da feryadını taşıyor. Haberler, ekranlar, manşetler hep aynı şeyi söylüyor: “Yüksek sıcaklıklar”, “İklim değişikliği”, “Küresel ısınma”… Ama gözlerimizin gördüğüyle kulaklarımızın işittiği aynı mı gerçekten?

Her yıl daha fazla orman yanıyor ama her yıl daha çok ağaç dikiyoruz. O halde neden doğa kendini toparlamak yerine daha çok ağlıyor?

🌱 Belki de sorun, ne diktiğimizde…

Dünyanın pek çok yerinde, yangın sonrası yapılan “yeniden ağaçlandırma” çalışmaları tek tip bir anlayışa teslim edildi: çam ağaçları. Kolay büyüyor, düzenli sıralanıyor, ekonomik değeri yüksek… Ama doğa sıraya girmez, kâr hesabı yapmaz. O, çeşitlilikten doğar ve farklılıkla dengede kalır.

Çam ağacı yaprak dökmez ama ateşe kolay teslim olur. Reçinesi yanıcıdır, dalları birbirine uzanır. Rüzgârın taşıdığı bir kıvılcım, tek bir çam ormanında kilometrelerce hızla ilerleyebilir. Bu yüzden bazen yangınlar, sadece doğa kaynaklı değildir; bazen doğaya karşı planlı müdahalelerin sonucudur.

Sanki sessizce bir şey yapılıyor:

Yerel türler yok sayılıyor. Toprağın, kuşun, arının yüzyıllardır tanıdığı ağaçlar unutuluyor. Doğanın dili değiştirilip yerine tek sesli bir orman kuruluyor.

Ve o orman, sadece yanmaya değil, susturulmaya da çok uygun.

Belki bu yüzden her yangın sonrası aynı manzara: kurumuş toprak, yanmış kabuklar ve yeniden dikilen çam fideleri.

Doğa bağırıyor: “Ben bu değilim!”

Ama biz hâlâ susuyoruz.

İklim değişiyor, evet. Ama doğa değişmek istemiyor. Ona dayatılanı reddediyor, her yangında isyanını biraz daha açık gösteriyor.

Oysa biz bir zamanlar doğayı dinlerdik.

Hangi ağaç nerede yaşar, hangi kuş hangi dala konar bilirdik. Şimdi sadece “yeşil alan” istiyoruz, ama onun ruhu olmadan.

Bu bir komplo mu? Belki.

Ama kesin olan bir şey var:
Bu, bir uyanış çağrısıdır.

Doğayı kurtarmak istiyorsak, önce doğayı tanımalıyız.
Ağaç dikmek değil mesele, doğru ağacı doğru yere dikmek.
Çeşitliliği anlamak, kökleriyle konuşmak.

Ve şunu unutmamak:

Doğa tek bir renkten ibaret değil.
O, her renkten oluşan bir dengenin adıdır.
Bugün belki bir ağaç daha yanacak.
Ama biz konuşmaya başlarsak,
Yarın bir orman uyanacak.


🌐 Bunlar da ilginizi çekebilir:

Tuğba Altun Souci
TV Medya & Sosyal Medya Uzmanı | Köşe Yazarı | Kurumsal İletişim Danışmanı | Sosyal Sorumluluk Proje Geliştiricisi Tuğba Altun, medya ve iletişim alanında 14 yılı aşkın deneyime sahip, televizyon yayıncılığı ve dijital medya üzerine uzmanlaşmış bir iletişim profesyonelidir. Kariyeri boyunca birçok televizyon projesinde ve dijital platformda aktif görev almış; içerik üretimi, yayın koordinasyonu ve sosyal medya stratejileri alanlarında etkin çalışmalar yürütmüştür. Uzun yıllar boyunca farklı medya organlarında köşe yazarlığı yaparak, toplumsal olaylar, kültür, sosyal sorumluluk ve insan hikâyeleri üzerine düşünsel katkılar sunmuştur. Yazılarında güçlü bir toplumsal hassasiyet ve insan merkezli bakış açısını yansıtmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye’nin önde gelen kadın odaklı sivil toplum kuruluşlarından birinin basın ve medya iletişimini yürütmekte; kuruluşun kamuoyuyla olan tüm yazılı iletişimini stratejik olarak planlamakta ve yönetmektedir. Tuğba Altun, sosyal etki yaratan projeleriyle de öne çıkmaktadır. Kurucusu olduğu başlıca sosyal sorumluluk projeleri arasında Haydi Gülümse, Haydi Gülümset, Bir Kitap da Sen Bağışla ve İnsanlık Ölmedi Ben Buradayım yer almakta olup; bu projeler aracılığıyla geniş kitlelere ulaşan, sürdürülebilir ve insan odaklı toplumsal fayda hedeflenmektedir. Alanında derinleşmiş deneyimi, yüksek farkındalık bilinci ve kalemiyle oluşturduğu güçlü iletişim diliyle; Tuğba Altun medya dünyasında güvenilir, üretken ve ilham veren bir isim olarak yerini almıştır.