Sanatçı Utku Varlık, yarım yüzyılı aşkın süredir Paris’in 15. bölgesinde bulunan aynı atölyede çalışmalarını sürdürüyor. Bu yerleşke, 1988-1993 yılları arasında Fransa’da neo-modernist akımın önde gelen isimlerinden Michel Kagan (1953-2009) tarafından tasarlandı ve Parc Citroën-Cévennes ile birlikte mimari bir bütün oluşturdu.
Utku Varlık’ın atölyesini ziyaret ettiğim günlerden birinde, binanın girişinde yer alan ve mimarın ismini taşıyan bir plak dikkatimi çekti. Bu keşif beni Paris’teki Cité de l’architecture’e götürdü. Burada, 1992 civarına tarihlenen ve mimarın eşi, aynı zamanda mimar olan Nathalie Régnier-Kagan’ın yaptığı bağış sayesinde müze koleksiyonuna giren Cité d’artistes’in maketini yakından görme fırsatı buldum.
Mimari bir gezinti: Işık, hacim ve mekân
Proje, 38 atölye ve 12 konuttan oluşuyor. Atölyeler kuzeye bakıyor ve Parc Citroën-Cévennes’e açılıyor; bu da sanatçılar tarafından sıklıkla tercih edilen, dağılmayan doğal bir ışık sağlıyor. Mekânsal kurguda, bir geçit koridoru üç farklı geometrik hacmi birbirine bağlıyor: silindirik bir ön kütle, biri kare diğeri üçgen olmak üzere iki yapı bloğu ile çevreleniyor.
Bu mekânsal düzenleme, Le Corbusier’nin promenade architecturale (mimari gezinti) kavramını anımsatıyor. Ancak burada Kagan, bu fikri beyaz beton, saydamlık oyunları ve duyusal bir mekân deneyimiyle yeniden yorumluyor. Yapı, işlevsel bir çerçevenin ötesine geçerek yaşayan bir organizmaya dönüşüyor.
Cité d’artistes, 1992 yılında Moniteur’un prestijli Équerre d’Argent ödülüne ve aynı yıl merkezi Barselona’da bulunan Mies van der Rohe Avrupa Mimarlık Ödülü’ne layık görüldü.
Cité d’artistes’in yer aldığı Parc Citroën-Cévennes, mimari yaklaşımın önemli bir uzantısıdır. Hem kamusal alan hem de peyzajlı bahçe olarak tasarlanan park, açıklık, nefes alma ve sanat ile doğa arasında diyalog kurma isteğini mekâna taşır. Bu doğal çerçeve, atölyeyi tamamlayan, ilham veren ve düşünceyi besleyen bir yaratım mekânına dönüşür.
Fransız basınında bugüne dek bu mimari yapıya çok az yer verildi; Utku Varlık ile atölyesi arasındaki ilişki ise, Türk basınında bildiğimiz kadarıyla hiç ele alınmadı. Bu bakışı sunmak, mekânın sanatı nasıl beslediğini anlamak açısından bugün oldukça kıymetli.
Sanatçı ile mekân arasındaki diyalog
Utku Varlık’ın atölyesi, mimari bir yapı ile sanatsal süreç arasında nadir görülen bir etkileşimi barındırıyor. Sadece bir çalışma alanı değil; sanatçının düşünce dünyasının mekânsal bir uzantısı. Işık, hacim, yapı ve dış dünyaya açıklık gibi unsurlar, sanatın oluşum sürecine doğrudan etki ediyor. Bu mekân, yaşanmışlıkla, zamanla ve hafızayla dolu; zihinsel olduğu kadar fiziksel bir derinlik barındırıyor.
Utku Varlık: Paris’te şekillenen sanatsal yolculuk
Bu ilişkinin sanat üzerindeki etkisini kavrayabilmek için Utku Varlık’ın sanatsal yolculuğuna kısaca değinmek gerekir.
1942 doğumlu Utku Varlık, figüratif anlatım, düşsel imgeler ve düşünsel derinliği harmanlayan özgün görsel diliyle tanınan bir Fransız-Türk ressamdır. Sanatı, estetik arayışın ötesinde, varoluşsal ve felsefi sorularla iç içe geçmiş çok katmanlı bir anlatım taşır.
1961-1966 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Sabri Berkel gibi önemli isimlerin öğrencisi oldu. Bu dönemde figüratif geleneğe derin bir bağlılık geliştirdi. 1970’te Paris’e taşındı ve burada, Georges Dayez’in atölyesinde École nationale supérieure des beaux-arts’a kabul edildi. Aynı zamanda Cachan’daki taş baskı atölyesinde litografi alanında çalışmalar yaptı.
Üslup değişimi: Dışavurumculuktan şiirsel figürasyona
Varlık’ın ilk dönem çalışmaları, 1970’lerin politik atmosferinden beslenen güçlü bir dışavurumculuk taşır. Bu eserlerde figür yoğun, duygusal ve etkileyicidir. Ancak 1975’ten itibaren stili, daha şiirsel, yumuşak ve dingin bir anlatıma evrilir. Narin, şeffaf kadın figürleri, sessiz ve pastoral manzaralarda yer alır. Bu figürler artık yalnızca temsil değil; duygusal ve varoluşsal katmanlar taşıyan sembolik varlıklardır.
Uluslararası tanınırlık ve sanatsal süreklilik
Varlık, ilk kişisel sergisini 1965’te Cenevre’de açtı. Sonrasında İstanbul, Ankara, Paris, Münih, Hamburg ve Salzburg gibi kentlerde düzenli olarak eserlerini sergiledi. İstanbul Modern, Ankara ve İstanbul Devlet Resim Heykel Müzeleri, Türkiye İş Bankası Koleksiyonu, Paris Belediyesi, Fransa Ulusal Kütüphanesi (BnF), Ben and Abey Gray Foundation (ABD) ve Musée des Confluences (Lyon) gibi önemli koleksiyonlarda eserleri bulunuyor.
Varlık için sanat, yalnızca estetik bir nesne ya da ticari değer değil; sanatçı ile izleyici arasında duyusal ve düşünsel bir bağ kuran bir deneyimdir. Günümüz sanat dünyasındaki artan ticarileşmeye karşı durur; biçimsel duyarlılık, çizim gücü ve sağlam bir entelektüel temel olmadan gerçek sanatın var olamayacağını savunur.
Mekân, zaman ve sanatın kesişimi
Utku Varlık’ın atölyesi, salt işlevsel bir çalışma alanı olmaktan öte, yaşanmışlık ve zamanla şekillenen, zihinsel ve fiziksel çevrenin iç içe geçtiği bir mekândır. Süreklilik, yoğunlaşma ve derinlik bu mekânda sanatsal üretimin temel taşlarıdır.
Sanatçının eserleri, on yıllar boyunca yaratım sürecinin ayrılmaz parçası olmuş bu mimari ortamın izlerini taşır. Işıkla dolu, ölçülü ve karakter sahibi bu atölye, sanat ile mimari arasında üretken bir diyalogun somutlaşmış biçimidir. Bu zamansal derinlik içinde, özgün, zarif ve kalıcı bir estetik ortaya çıkar.
Sanatın kültürel, etik ve düşünsel bir sorumluluk taşıdığına inanan bir araştırmacı olarak, umarım Utku Varlık’ın yaşam ve üretim mekânı, sanat, mimarlık ve hafıza ilişkisine ufuk açıcı bir katkı sunar.
Yazının Fransızca versiyonu Happening Arts’da yayımlanmıştır.