Kira artışları ve sosyal etkileri: Paylaşımlı evler neden zorunluluk haline geldi?

İstanbul’da durmak bilmeyen kira artışları, konutları temel bir ihtiyaçtan çok yatırım aracına dönüştürerek derin bir barınma krizi yarattı. Bu kriz, orta ve alt gelir gruplarını kent merkezlerinden dışlayarak mekânsal ayrışmayı körüklerken, gençler ve beyaz yakalılar için paylaşımlı evler zorunlu bir yaşam biçimi haline geliyor. Uzmanlar, bu zorunlu kolektifliğin yeni dayanışma biçimleri yaratma potansiyeli taşırken, toplumsal eşitsizlikleri de derinleştirdiği konusunda uyarıyor.

İstanbul'daki kira artışları ve barınma krizi, paylaşımlı evler ile mekânsal ayrışma sorunlarını tetikliyor.

Kira artışları ve sosyal etkileri: Barınma sorunu büyüyor!

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Dr. Berat Dağ, enflasyon, döviz kuru, çarpık kentleşme ve deprem riski gibi etkenlerin kiraları daha da artırdığına dikkat çekiyor. Dağ’a göre, bu durum aidiyet ve güven duygusunu zayıflatırken, bireysel özgürlüklerden ödün vermeyi gerektiren yeni yaşam modellerini de dayatıyor.


📌 Öne çıkanlar

  • 🔺 Barınma Krizi: İstanbul’da konutların temel barınma ihtiyacından çok spekülatif bir yatırım aracına dönüşmesi, alt ve orta gelir gruplarını kent merkezlerinden dışlıyor.
  • 🔺 Paylaşımlı Evlerin Yükselişi: Artan kiralar nedeniyle özellikle gençler ve beyaz yakalılar için tek başına ev kiralamak imkansız hale gelirken, paylaşımlı evler zorunlu bir çözüm olarak yaygınlaşıyor.
  • 🔺 Mekânsal Ayrışma: Kent merkezleri giderek üst sınıfların yaşadığı bölgelere dönüşüyor, bu da farklı sosyal sınıflar arasındaki mesafeyi artırarak toplumsal güveni zayıflatıyor.
  • 🔺 İkili Etki: Paylaşımlı evler bir yandan bireysel özgürlük ve mahremiyetten ödün vermeyi gerektirirken, diğer yandan kentte yeni dayanışma ve kolektif yaşam kültürleri yaratma potansiyeli taşıyor.
  • 🔺 Hukuki Boyut: Paylaşımlı evlerde yaşayanların (asıl kiracı – ev arkadaşı) yasal hak ve sorumlulukları genellikle belirsizdir, bu da anlaşmazlıklara zemin hazırlayabilir.

🔎 En çok merak edilenler: Kira krizi ve paylaşımlı evler

  • 🔹 İstanbul’daki kira artışlarının temel nedenleri nelerdir?
    Temel nedenler; konutların bir yatırım aracına dönüşmesi, enflasyon, döviz kuru, plansız kentleşme, göç ve deprem riski nedeniyle güvenli konutlara olan talebin artmasıdır.
  • 🔹 Paylaşımlı ev nedir ve neden yaygınlaşıyor?
    Bir konutun, birbirleriyle akrabalık bağı olmayan birden fazla kişi tarafından kiralanarak ortak kullanılmasıdır. Artan kira ve yaşam maliyetlerini tek başına karşılayamayan öğrenciler, gençler ve beyaz yakalılar için zorunlu bir barınma çözümüne dönüşmüştür.
  • 🔹 “Mekânsal ayrışma” ne anlama geliyor?
    Bir kentteki farklı sosyal ve ekonomik grupların, coğrafi olarak birbirinden ayrı ve izole bölgelerde yaşamasıdır. Kira krizi, zenginlerin kent merkezlerinde, yoksulların ise çeperlerde yaşadığı bir ayrışmayı derinleştirmektedir.
  • 🔹 Paylaşımlı evde yaşamanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
    En büyük avantajı maliyetlerin bölünmesidir. Ayrıca kentteki yalnızlığa karşı bir sosyalleşme imkanı sunabilir. En büyük dezavantajları ise mahremiyetin azalması, kişisel özgürlüklerden feragat etme ve ev arkadaşları arasında yaşanabilecek potansiyel çatışmalardır.
  • 🔹 “Co-living” ile paylaşımlı ev aynı şey midir?
    Benzerdir ancak tam olarak aynı değildir. Paylaşımlı ev genellikle bireylerin kendi aralarında organize ettiği gayriresmi bir yapıdır. “Co-living” ise, özel şirketler tarafından yönetilen, kişiye özel yatak odası ama ortak mutfak, salon gibi geniş sosyal alanlar sunan daha profesyonel ve planlı bir ortak yaşam modelidir.

💸 Konutlar, temel barınma ihtiyacından çok spekülatif bir yatırım aracına dönüştü

Dr. Berat Dağ, “İstanbul’daki kira artışlarının enflasyon ve döviz kuru sorunuyla doğrudan bir ilgisi var. Bunun yanında İstanbul’da plansız ve rant odaklı çarpık bir kentleşmenin süreklileşmesi de kira artışı noktasında ciddi bir sorun.” dedi.

“Konutun artık bir yatırım aracına dönüşmesi, toplumsal eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin daha derin ve kurumsal bir noktaya geldiğini gösteriyor. Kentteki çoğunluk, sürekli bir şekilde daha olumsuz şartlarda kent hakkına ulaşmaya çalışıyor.” – Dr. Berat Dağ

Kentte görülen bu mekânsal ayrışma sürecinin bir sonucu olarak toplumsal güven, aidiyet hissi ve dayanışmanın yok olmaya başladığını belirtmek söz konusudur.

🏘️ Paylaşımlı ev sistemi: Zorunluluk mu, yeni bir dayanışma mı?

Barınma krizinin, üst sınıfların mülk birikimi yapmasına neden olurken, alt ve orta-alt sınıfların konut güvencesini zorlaştırdığına değinen Dr. Berat Dağ, “Bugün kent merkezlerinde genç ve yaş almışların bireysel konut edimi, neredeyse imkânsız bir noktaya geldi. Bu nedenle de geçici kolektif yaşam biçimi olarak paylaşımlı ev konusu gündeme geliyor.” dedi.

Gençlerin ve beyaz yakalıların, artan mali yükü kaldıramadığı için zorunlu olarak yöneldiği bu sistem, bireysel özgürlüklerden feragat anlamına gelse de, tecrit edilmiş kent yalnızlığına karşı yeni bir yardımlaşma ve dayanışma biçimini de mümkün kılabilir. Dr. Dağ, bu sistemin geleneksel aile yapısının mutlak konumunu değiştirirken özgün bir kent dayanışması biçimi için de kurucu bir konuma gelme potansiyelini taşıdığını belirtiyor.


🤝 Paylaşımlı evde yaşamanın altın kuralları: Çatışmadan uzlaşmaya

Paylaşımlı bir evde huzurlu bir yaşam sürdürmek, net sınırlar ve açık iletişim gerektirir. İşte ev arkadaşlığının temel kuralları:

  • Yazılı Anlaşma Yapın: Kira ve faturaların nasıl paylaşılacağı, temizlik takvimi, misafir kuralları ve ortak alanların kullanımı gibi konuları en başta konuşarak basit bir “ev arkadaşı sözleşmesi” hazırlamak, gelecekteki birçok anlaşmazlığı önler.
  • Temizlik Sorumluluğu: En yaygın çatışma konusudur. Ortak alanların (mutfak, banyo, salon) temizliği için adil ve net bir takvim oluşturun ve herkesin bu takvime uymasını sağlayın.
  • Gürültü ve Misafir Kuralları: Özellikle çalışma ve uyku saatlerinde gürültü seviyesi ve eve misafir getirme konularında ortak sınırlar belirleyin.
  • Açık İletişim Kurun: Bir sorun ortaya çıktığında, biriktirip patlamak yerine, sakin bir dille ve doğru zamanda konuyu konuşun. Suçlamak yerine “ben diliyle” hislerinizi ifade edin.

Artan kira artışları, paylaşımlı evler modelini zorunlu kılan bir barınma krizi ve mekânsal ayrışma yaratıyor.

⚖️ Kiracı mı, ev arkadaşı mı? Paylaşımlı evlerin hukuki boyutu

Paylaşımlı evlerin hukuki statüsü genellikle karmaşıktır ve evdeki konumunuza göre hak ve sorumluluklarınız değişir:

  • Asıl Kiracı: Kira kontratında adı yazan kişidir ve ev sahibine karşı tüm yasal sorumluluk (kiranın zamanında ödenmesi, eve verilen zararlar vb.) ona aittir.
  • Ev Arkadaşı (Alt Kiracı): Kontratta adı yazmayan ve genellikle asıl kiracıya ödeme yapan kişidir. Hukuken ev sahibine karşı doğrudan bir sorumluluğu yoktur, ancak asıl kiracıya karşı sorumludur.
  • Riskler: Kontratta adınız yoksa, yasal güvenceniz daha azdır. Anlaşmazlık durumunda veya asıl kiracının evi boşaltması gerektiğinde zor durumda kalabilirsiniz. Bu nedenle, mümkünse tüm ev arkadaşlarının adının kontratta yer alması veya en azından asıl kiracı ile aranızda yazılı bir “alt kiralama sözleşmesi” yapılması önerilir.

🌍 Berlin’den Londra’ya: Dünya metropollerinde “co-living” ve barınma krizi

İstanbul’da yaşanan barınma krizi ve paylaşımlı evlerin yükselişi, küresel bir trendin parçasıdır. Londra, Berlin, New York, Hong Kong gibi dünyanın en pahalı metropollerinde de gençler ve profesyoneller benzer sorunlarla yüzleşmektedir. Bu ihtiyaca yanıt olarak, bu şehirlerde “co-living” (ortak yaşam) adı verilen yeni nesil bir konut modeli popülerleşmiştir. Co-living alanları, bireylere özel yatak odası ve banyo sunarken; mutfak, salon, çalışma alanları, spor salonu gibi geniş ortak alanları paylaşma esasına dayanır. Profesyonel şirketler tarafından yönetilen bu model, paylaşımlı evin getirdiği esnekliği, fatura ve temizlik gibi dertler olmadan sunarak modern şehir yaşamına yeni bir çözüm getirmektedir.

🏘️ Krizden fırsata: Kooperatifler ve alternatif konut modelleri

Barınma krizine karşı dünyada geliştirilen tek çözüm co-living değildir. Bireysel mülkiyetin ve piyasa koşullarının yarattığı baskıya karşı kolektif ve daha adil modeller de bulunmaktadır:

  • Konut Kooperatifleri: Kâr amacı gütmeyen bu modelde, binanın sakinleri aynı zamanda binanın ortak sahibidir. Kararlar demokratik bir şekilde alınır ve amaç, fahiş kârlar elde etmek değil, üyelere uygun maliyetli ve güvenli barınma sağlamaktır.
  • “Co-housing” (Kolektif Konut): Her ailenin kendine ait özel bir evi olduğu, ancak avlu, bahçe, çamaşırhane, yemek salonu gibi geniş ortak alanları ve sosyal yaşamı paylaştığı bir modeldir. Özellikle Danimarka ve Kuzey Avrupa’da yaygındır ve güçlü bir komşuluk ve dayanışma kültürü yaratır.

🧠 Mahremiyet ve aidiyet arasında: Paylaşımlı evlerin birey psikolojisine etkileri

Zorunlu olarak bir evi paylaşmak, birey psikolojisi üzerinde ikili bir etki yaratır:

  • Negatif Etkiler: Kişisel alanın ve mahremiyetin azalması, sürekli olarak başka insanlara ve onların kurallarına uyum sağlama zorunluluğu, kronik bir stres ve “evde tam olarak rahatlayamama” hissine yol açabilir.
  • Pozitif Etkiler: Diğer yandan, büyük şehirlerin yarattığı derin yalnızlaşma hissine karşı bir panzehir olabilir. Ev arkadaşlığı, bir destek ağı, yeni bir “seçilmiş aile” ve sosyal bir güvence sağlayarak bireyin aidiyet duygusunu güçlendirebilir.

🌐 Bunlar da ilginizi çekebilir:


🔗 Kaynaklar:

Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 20 yıldır ilkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışan bağımsız bir medya kuruluşudur. Amacımız: Gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonumuz: Okurlarımızda sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerlerimiz: Dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın çevrimiçi yayınlarından biri olarak, iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul eder. Bu doğrultuda Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İndigo Dergisi ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildirgeyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya toplumsal köken, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.