Kapital Dünya

Tarih öncesi zamanlarda doğada tek başına yaşayamayan insanoğlu beraber yaşayabileceği topluluklar oluşturduğunda, yemek, korunma gibi temel ihtiyaçlarnı birlikte karşılarlardı.

Belki de o dönem en önemli şey hayatta kalmaktı. Sonra medeniyetler kuruldu, şehirler inşaa edildi, insanların ürettikleri ya da sahip olduklar şeyleri adaletli bir şekilde alıp satması için para icat edildi. 

Kalabalık-Şehir-indigodergisi

İnsan emeğinin alınıp satılması için kullanılan bir nesneydi para. Başlangıçta bakırdı, gümüştü, altındı. Sonra hiçbir değeri olmayan metallere ve kağtlara dönüştü. Topluluklar önemli kişilerinin resimlerini ve ekonomik durumlarna göre de sıfırlarını bastırdı paralarına…


İnsanlar küçük yaşta tanıştılar parayla. İstedikleri şeker ya da oyuncağı alabilmek için ailelerinin ücret ödemesi gerekti.  Böylece daha okumayı öğrenmeden paranın ne kadar önemli olduğunu keşfetti çocuklar. Hele ki ailelerinden yeterli sevgiyi görmemişlerse hayatlarında önemli bir yer teşkil etmeye başlamıştı kapital.

İnsanoğlunun yaşı büyüdükçe daha değerlendi para. Dershaneye gitmesi için, belki de özel üniversiteye gitmek için, okula gidip gelirken daha havalı ayakkabılar giymek için önemliydi para. Televizyonda izlenilen dizilerin bile arasına tonlarca ürün reklamı girdi. Böylece daha da popüler oldu en iyi, en havalı ürünleri kullanmak… Bir ürünün ücreti arttıkça daha göz kamaştırıcı oldu. Yetenekler geri planda kaldı, köreldi yanlış eğitim sisteminde. Öğretmenler arasında bile görüntü daha büyük önem kazandı.

Bilgiye her şekilde ulaşılabilen dönemde bile dikmeyi, yemek yapmayı, üretmeyi, el emeğini unuttu insanlar. Mesleklerini alacakları ücrete göre seçmeye başladılar. Gençlere en iyi eğitimi vermek, hastalara şifa vermek, muhteşem yapılar inşaa etmek gibi mesleklerin asıl amaçları ikinci plana atıldı. İşe girdikten sonra en kısa yoldan en fazla maaşı kazanmaya odaklandılar. İşlerini özensiz yapmaya başladılar. Müşterilerine kötü davrandılar. Daha kötülerini de yapanlar da oldu. Saf insanları, yaşlıları, gençleri kandırdılar kolay para uğruna. Vicdanlar öldü. Dolandırdılar yoldaşlarını, kardeşlerini. Sahte evraklar doldurdular yavaş işleyen adalete aldırmayıp.

kapital

Boş zamanlarnda giysiler, ayakkabılar, mücevherler, saatlerle ilgilenmeye başladı insanlar. Biraz daha boş zamanları olursa daha fazla giysi, ayakkabı, çantayla ilgilendiler. İhtiyaçları bir ise on aldı insanlar. Her beğendiklerini satın aldılar ücreti fazla olan marka olmak koşuluyla. Gardolaplar doldu taştı. Odalara dönüştü dolaplar. Sosyal çevrede konuşabilecekleri herhangi bir soyut konudan bihaber olmaya başladılar. Gündemi bile televizyon onları nasıl yönlendirirse öyle algıladılar. Çünkü akıllarında bugün ne giyecekleri, ne alacakları vardı. Kafası başka konulara çalışan yetenekleri anlayamadılar. Bir haftadır aynı ayakkabıyı giydiği için dalga geçtiler. Hangi mağazalarda neler gördüklerini anlattılar birbirlerine. Arkadaşlıklarını üzerlerindeki kıyafetin, yediklerinin, içtiklerinin kalitesine göre seçmeye başladılar..

Kesildi ağaçlar, yok oldu ormanlar… Yerlerine en şaşalı binalarıyla dikildi alışveriş merkezleri. İnsanlar nefret etmeye başladılar ağaçtan, ottan, böcekten… Uzaklaştılar doğadan. Unuttular hayvanları. Kendi yaşadıkları dünya, alışveriş merkezleriydi artık. Çiçek yerine markalı parfümler, bir ağacın gölgesi yerine cafeler ve ılık bir meltemin esintisi yerine de klimayı tercih ettiler.


Yetmedi insanlara hep daha fazlasını istediler. En ufak yeri parçalanan mallarını çöpe attılar. Bir araba yetmedi ikincisini aldılar. Paylaşma diye birşey yoktu. Sadece dini kurallara göre vardı. Fakat onun anlamını bile düşünmedi insanlar. Cennete gitmek için paylaştılar kendilerinden daha az parası olan insanlarla. Nasıl para için yapıyorlarsa işlerini, cennet karşılığı yaptı insanlar da ibadetlerini.

Sevgi de öldü. Aşkın tadına bakamadı insanlar. Kızlar daha genç yaştayken arabalı erkeklere yanaştı. Kendisini en lüks restorana götürecek kişiyi seçtiler. Karakterin önemi gitgide azaldı. Parası olduktan sonra erkeklerin kadını dövmesi ya da şiddet eğilimli olmasının bile sakıncası yoktu. İnsanların birbirini sevmesi, anlaşması, ruhani olarak birbirlerine ne katacağı düşünülmemeye başladı. Zenginlik ön plana çıkmaya başladı. Doymadı insan zaten parası olsa da daha yukarılara dikti gözünü. Havuzlu rezidanslarda oturacağı, altına lüks arabalar alacak kişilerle evlendiler. Yetenekleri keşfedilmedi, yazıları okunmadı, yağlı boya tablolarına bakılmadı. Varsa yoksa ne kadar lüks yaşayabileceğiydi çiftlerin. Sevgi ve aşk, para uğruna vazgeçilebilir değersiz şeylerdi. Hayat bu ya, para kaybedilince de bitti evlilikler. İstediği arabayı alamayınca mutlu birliktelikler dağıldı.

Sevginin aşkın anlamını unutan insanlar kendileri gibi para odaklı çocuklar yetiştirdiler. Önemli olan topluma faydalı olmak değil toplumda zengin görünmekti. Hatta annelik, babalık bile paraya bağlı olmaya başladı. Kendilerine çok para harcatan çocuklarını daha az sevmeye başladılar. Kendi yağlarında kavruldu bazı çocuklar. Sevgiye ihtiyacı olan evladına destek olmak varken sadece kendi maddiyatlarını düşündü bazı ebeveynler.

Çevrelerindeki dünya da çok farklı değildi. Ülkesinin ne kadar gelişeceğiyle değil cebe atacakları parayla ilgilendi insanlar. Bazılarnın haksız kazançları okyanus oldu. Dönen trilyonlarla bir kişinin neler yapabileceği hayalleri alelade insanların ağızlarına sakız oldu. Kimliklerinden vazgeçti insanlar daha fazla para için. Özgürlüklerinden bile vazgeçtiler. Atalarına bile küfrettiler.

Daha acımasızlaşanlar vardı. İnsan hayatından bile üstün tuttular kapitali. Sömürdüklerinin ölmesini umursamadılar.  Yaşadıkları dünyada bir kağıt parçası için yapamayacakları yoktu. Kitlelerin yok edilmesine bile göz yumdular. Vicdanı olan insanlar için acı dolu bir dünya yarattılar.


Aşk, sevgi korunması zor şeyler haline geldi. Para odaklı olmayan insanlar ömür boyu acı çekti toplumda. Vicdanlar çevresine baktı ve insanların düşüncelerine üzüldü ya da düşüncesizliklerine…


Fatma Uğuz
1986 doğumluyum. İlk ve orta eğitimimi Denizli'de tamamlayıp 2009'da Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünden mezun oldum. 5 yıldır reiki, ezoterizm, tasavvuf ve felsefe ile ilgileniyorum. Müzik, kitap, resim ve sinema ilgi alanlarım arasındadır. Ayrıca Türkiye'deki uzun antik yolları yürüyorum. Halen fizyoterapist olarak görevime ve lisansüstü eğitimime devam etmekteyim.