Müzik: Yeni çağın şifa kaynağı

İnsanoğlunun varoluşundan beri sesler ve müzik, insanların iç dünyalarıyla ve birbirleriyle iletişimlerinde köprü rolü üstlenmekte… Müziği genelde duygu ve düşüncelerini ifade etmenin bir yolu olarak gören insanoğlu, çağlardır önemli bir şeyin daha farkında… Müziğin iyileştirici gücü…

müzik şifa müziğin iyileştirme gücü hangi enstrümanlar

Çağlardır şifa kaynağı

Kadim halkların kültürleri incelendiğinde, müziğin insanlar üzerindeki etkisi açıkça görülür. Şamanlar, insanları şifalandırmak için müzik ve danstan oluşan ritüeller uygular; şifacılar, bitkilerden elde ettikleri ilaçların etkisini güçlendirmek için müziği kullanırlardı.  Yunan mitolojisinde Apollo Müzik ve Şifa Tanrısı’dır; Mısır ve Yunan gizem okullarında, sesler ve tedavi oldukça gelişmiş kutsal bir bilim dalı olarak kabul görmüş; insanlar müziğin, gezegensel ve semavi güçleri bütünleştirdiğine inanmışlardır. Kısacası müzik ve dans çağlardır birçok ritüellin parçası olagelmiştir.

Müziğin şifa etkisi ile ilgili rasyonel ve bilimsel görüşlerin temelleri ise filazoflar tarafından atılmıştır. Pisagor, öğrencilerine belirli melodilerin insan bedeni üzerinde yarattığı belirli tepkileri öğretmiş; doğru düzendeki seslerin iyileşme sürecinde yarattığı hızlanmayı göstermiştir. Eflatun, Aristo ve Sokrat, müziğin şifa gücünü araştıran diğer filazoflardır. Sokrat, müzikal tonların altındaki bilinçaltı etkisini, Aristo müziğin duyguları açığa çıkarmadaki gücünü tanımlamış; Eflatun ise ritmin ve enstrümanların, insan psikolojisi üzerindeki etkilerini araştırmıştır.


Bilimsel araştırma sonuçları müziğin gücünü destekliyor

Müziğin, psikoterapi alanında tanınması ise 13.yy’da gerçekleşti. Rönesansın etkisiyle, müzik terapi, psikoji terimleri arasında yer almaya başladı. Bu kapsamda müzik, psikolojik sorunları olan insanların kendini ifade edebilmesi amacıyla kullanılıyordu. Fakat müziğin terapisel etkisinin gücü İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar tam olarak anlaşılamadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşın sonunda müzisyenler yeteneklerini hastanelerde yatan insanlara moral vermek amacıyla kullanmaya başladılar. Bu durum, müziğin yarattığı etkilerin açıkça görülmesini sağladı ve müzik terapi klinik çalışmalarda kullanılmaya başlandı. 1977 yılında Amerika, müzikle terapiyi bir bilim dalı olarak kabul etti.

Müziğin tedavi gücünün bilimsel olarak kabülünden sonra yapılan birçok araştırma bu fikri destekler nitelikte ve tıpta müzik terapinin kullanımı giderek yaygınlaşmakta. Araştırma sonuçlarına göre müzik, endorfin düzeyini yükseltebilir. Beynin kendi uyku ilacı olan endorfinler, yeni biyomedikal araştırmaların konusu haline gelmiştir ve yakın zamanda yapılan birçok çalışma endorfinin ağrıyı azaltıp, doğal bir sarhoşluk yaratabileceğini öne sürmektedir. (1)

Aynı zamanda, müziğin strese bağlı hormonları da düzenleyebildiği de belirtiliyor. Anestezi uzmanları rahatlatıcı, yemek müziği gibi müzikler dinleyen kişilerdeki kandaki stres hormonlarının büyük ölçüde düştüğünü, bazı durumlarda ilaç alımının bile gerekmediğini söylüyorlar. (2) Müzik ve ses bağışıklık sistemini de güçlendirebiliyor. Bunu ise bedenin uyum içerisinde çalışmasını sağlayarak gerçekleştiriyor.

Müziğin şifa gücü nasıl açığa çıkıyor?

Varolan herşeyin, her atomun, her molekülün ve dolayısıyla vücudumuzdaki her hücrenin de titreşmekte olduğu biliniyor. Ses ise titreşim niteliğini belirgin bir biçimde hissettiriyor. Ses, bizim işitme duyumuzla algılayabileceğimiz frekans aralığında ise onu duyabiliyoruz. İnsan kulağı 16Hz ve 20KHz aralığındaki saf sesleri duyma kabiliyetine sahip. Bunun altındaki ya da üstündeki frekanslar ise işitme duyumuz tarafından algılanamıyor fakat yine de titreşimsel nitelikleri nedeniyle üzerimizde belirgin bir etki yaratıyor.

Ses ve müziğin şifa niteliğinin temeli rezonans prensibinde yatıyor. Bedenimiz, belli bir düzeyde bir titreşime sahip. Aynı zamanda dışsal bir kaynaktan yayılan ses, iç organlarımız, kaslarımız, kemiklerimiz kısacası tüm bedenimizde bir titreşim yaratıyor. Dışsal seslerin yarattığı titreşim ile bedenimizin titreşimi arasında bir uyum sağlandığında, yani rezonansa girdiklerinde müziğin şifa gücü ortaya çıkıyor. Bu durum ise fizikteki “sarkaç prensibi” ile açıklanıyor. Buna göre, birbirinden farklı salınımlar yapmaya başlayan iki sarkaç, dereceli bir biçimde birbirinin hareketine yaklaşmaya başlıyor. Bir müddet sonra ise sarkaçlar aynı hızda ve aynı yönde hareket etmeye başlıyorlar. Müzikle şifada bu durum, beden titreşimimizin ve müziğin yaydığı titreşimin rezonansa girmesi şeklinde gerçekleşiyor.

Uyumsuz titreşimler yayan seslere maruz kalındığında ise, bu sesler başta stres olmak üzere çeşitli sorunlara yol açabiliyor.

Bedenimizin de ritmi var

Bedenimiz belirli bir ritme sahip. Kalp atışımız, soluk alıp verişimiz, nabzımız bedenimizin ritmini oluşturuyor. Ritmimiz, günlük yaşantımızda belirli bir seviyedeyken, acı, ağrı vb. durumlarda bir artış gözleniyor. Ritmin yeniden kontrol altına alınmasıyla da rahatsızlıklardan kurtulabiliniyor. Müziğin dengeleyici gücü de burada açığa çıkıyor.

Müzik terapistleri, bunun için müziğin ritmi ile insan bedeninin ritmi arasında uyumu yakalamayı temel alan egzersizler kullanıyorlar. Müzik terapinin etkilerini araştıran Don Campell, “Mozart Etkisi” adlı kitabında beden ritmimizi dengeleyebileceğimiz şu egzersizi öneriyor: “Rahatça sandalyeye oturun, elinizde uydurma davulunuzu (davul olması şart değil, ritim tutabileceğiniz herhangi birşey olabilir) ve çubukları tutun. Gözlerinizi kapatıp, bedeninizin derinliklerindeki kalp atışlarının yerini belirleyin.

Şimdi çubuğu elinize alın ve kalp atışlarınıza ayak uyduran bir ritim tutturmaya çalışın. Birkaç dakika devam edin ve sonra da vuruş hızınızı kalp atışınızın iki katı olacak şekilde arttırıp artttıramaacağınıza bir bakın. Üç dakika sonra kalp atışlarınızla uyumlu olan ritme geri dönün ve daha mı yavaşladığına yoksa daha mı hızlandığına bir bakın. Davula vuruşlarınızın sayısını kalbinizin her atışına uyacak şekilde azaltın. Bu egzersizi birkaç defa yaptıktan sonra kolay bulmaya başlayacaksınız ve siz de pek çok ritmik çeşitlemeler deneyebilirsiniz. Tam bir davul egzersizi on dakika sürer ama bunun yaptığı canlandırıcı etkiler bütün gün devam eder.”

müzik şifa arp terapi tedavi

Doğru enstrümanı seçmek etkili

Psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkların kökeni ve vücudumuzda etkilediği bölgeler değişken. Bununla bağlantılı olarak, oluşan rahatsızlıklar için uygun olan enstrümanın seçilmesi oldukça yarar sağlayabiliyor. Bunun nedeni ise enstrümanların yaydığı tınıların ve frekans aralıklarının farklılık göstermesi.

Müziğin şifa alanında kullanılmasında arpın özel bir yeri var. Arp, yüzyıllardır şifa için kullanılmış bir enstrüman; insanlar üzerinde sakinleştirici ve olumlu duygular uyandırıcı özelliğe sahip. Sahip olduğu ses aralığı (Do–32.703 Hz – Sol–3136,0 Hz frekans aralığı), insan bedeninin sadece bir bölümüne değil, tümüne titreşim yayma özelliğine sahip. Özellikle arpı çalan kişinin, bağışıklık sistemi için önem taşıyan timus bezi üzerinde güçlü bir etkisi olduğu belirlenmiş. Yapılan araştırmalar sonucunda, arpın kronik acı ve ağrı üzerinde de etkili olduğu gözlenmiş. Aynı zamanda stres ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde de önemli bir etken olduğu bildiriliyor.

Flüt de yüzyıllardır insanların şifa ritüllerinde yer verdikleri önemli bir enstrüman.


Bazılarına göre flütün insan üzerinde etkisinin bu kadar güçlü olmasının nedeni insan sesine benzemesi. Bu düşünceye göre flüt sesi, titreşimsel özellikleri nedeniyle insana diğer enstrümanlardan daha yakın ve insan zihni üzerinde daha kolay etki sağlıyor. Yine yapılan araştırmalara göre flüt; stres, uyku sorunları, depresyon, acı ve anksiyete gibi rahatsızlıkların giderilmesinde etkili. İnsanlar üzerinde zindelik sağladığı ve berrak düşünebilme yeteneğini tetiklediği biliniyor.

Yaylı enstrümanlar ise titreşimsel nitelikleri nedeniyle tedavi sırasında en çok kullanılan enstrümanlardan. Keman, ulaşabildiği yüksek frekans düzeyi nedeniyle, müzikle şifa çalışmaları için oldukça önem taşıyor. Yaylı enstrümanlar, psikolojik birçok rahatsızlığın yanısıra hiperaktivite tedavisinde de kullanılıyor.

Klasik müziğin vazgeçilmez enstrümanı olan piyanonun, insanlar üzerinde rahatlatıcı etkisi olduğu biliniyor. Klasik müzik ise günümüzde tıp tarafından terapi amaçlı olarak kullanılan müzik türlerinin başında geliyor. Bazı hastanelerde, yeni doğan bebeklere klasik müzik dinletiliyor. Mozart Etkisi olarak adlandırılan müzikle terapi, bebeklerin uyum ve iletişim yeteneğini güçlendiriyor.

İnsan sesi ise, iyileştirme için en olağanüstü enstrüman, en kolay kullanabileceğimiz ses aygıtı… En ufak bir ses çıkarmamız bile bedenimizin üst bölümündeki kas dokusuna masaj yapıyor ve onu titreştiriyor. Aynı şekilde bedenimizle yaptığımız her hareket nefes alış verişimizi etkiliyor ve dolayısıyla sesimiz üzerinde etkisini gösteriyor. (3) İnsan sesinin titreşimsel niteliği diğer enstrümanlardan da güçlü ve sağlık üzerinde oldukça güçlü etkiler yaratabiliyor.

Müzikle şifa alanında modern enstrümanların kullanımının yanı sıra, birçok geleneksel enstrüman da kullanılıyor. Geleneksel enstrümanlar genellikle sade yapıları ile dikkat çekiyorlar. Fakat ses nitelikleri oldukça çeşitli olduğundan, birçok rahatsızlığın tedavisi için alternatif oluşturuyorlar.

Vurmalı çalgıların tedavideki yeri büyük

Vurmalı çalgıların müzikle tedavideki yeri oldukça önemli. Vurmalılar, yüzyıllardır ritüeller, seramoniler ve kutlamalarda insanlar tarafından en çok kullanılan müzik aletlerinden… Buna rağmen vurmalı çalgıların iyileştirici nitelikleri ile bilim arasındaki bağ yeni yeni kuruluyor. Yapılan çalışmalarda, stres ve stresin sebep olduğu psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde ritim egzersizlerinin oldukça etkili olduğu gözlenmiş. Egzersizler, Alzheimer hastalarında, kısa süreli hafızayı ve hastanın sosyal ilişkilerini geliştirmek amacıyla kullanılıyor. Parkinson hastalarında ise hareket kontrolünü daha iyi sağlamaya yardımcı olarak kullanıldığı biliniyor.

“Davulun İyileştirici Gücü” (The Healing Power of Drum) kitabının yazarı, terapist Robert Lawrence Friedman ise davulla yaptığı çalışmaların sonucunda şunları belirtiyor: “Vurmalı çalgıların gerginliği rahatlattığını, yorgunluğu azalltığını ve duygusal sorunları iyileştirdiğini gözlemledim. Aynı zamanda perküsyonun olağandışı bir şekilde insanlarda ofori( kendini aşırı derecede zinde hissetme hali ) yarattığını, öfkeden arındırdığını, duygusal gelişme sağladığını ve birlik duygusunu geliştirdiğini gözlemledim. Umudum, bu çalışmalar sayesinde ritim uygulamalarının, beden, zihin ve ruhsal iyileşmeyi sağlamadaki yeteneğinin birbirine bağlı olduğunun farkına varılması.”

Müzik terapisi hiperaktif ve otistik çocuklar üzerinde etkili

Müzik, çocuklarda son zamanlarda sıklıkla görülmeye başlanan ADD (dikkat eksikliği) ve hiperaktivite gibi sorunların tedavisinde de etkili. Günümüzde birçok İndigo ve Kristal Çocuğa bu tanıların konulduğu biliniyor. Yapılan araştırmalara göre müziğin, hiperaktif çocuklarda zihin performansını artırdığı saptanmış. Bu gibi sorunlarda müzik, dikkati yoğunlaştıran ve odaklayan bir etken olarak kullanılıyor. Bu tür rahatsızlıklara sahip olan çocukların hayatlarının her alanında müziğin kullanılmasıyla, beyin fonksiyonlarının normale dönmesi, davranış bozukluklarının kontrol edilebilmesi, sosyal uyumlarının artırılabilmesi mümkün hale geliyor. Aynı zamanda hiperaktif çocuklar, müziğin gücü ve müzikle tedavi sırasında kullanılan beden dili sayesinde, yanlış anlaşılan ve sözle ifade edemedikleri duygularını anlatmayı, kendilerinin farkına varmayı ve özgüven kazanmayı öğrenebilmekteler. Müzikle tedavi, hiperaktif çocuklarda tedavi başarısını arttıran en önemli yöntemlerden biri haline geliyor. Tedavi sırasında kullanılan çalgıların ise öncelikle nefesli ve yaylı olması tercih ediliyor, çünkü bu tür çalgıların gerilimi azaltıcı ve dikkati düzenleyici etkisinin olduğu tespit edilmiş.

Müziğin tedavi gücünü gösterdiği diğer bir rahatsızlık ise otizmdir. Bilimsel kaynaklarda sıklıkla, otistik çocukların dikkat çekici bir biçimde müziğe karşı duyarlı ve dikkatli olduklarından bahsedilmektedir. Müziğin bu çocuklar için motive edici olması ve çoğu otistik çocuğun müzikal etkinliklere başarılı bir şekilde katılabilmesi, otizmde müzikle tedavinin önemini artırıyor. Yapılan tedavi çalışmalarında, otistik çocukların sosyal davranışlarının ve ilişkilerinin müzikle tedavi sonrasında daha iyiye gittiği belirtiliyor. Hareket uyumunun ve beden algısının artması da başka önemli bir sonuçtur. Ayrıca, iletişim davranışlarının ve dil becerilerinin de müzikle tedavi sonucunda daha iyiye gittiği tespit edilmiş. Aynı zamanda müzikal aktivitelerin, müzikal olmayan bilgilerin öğrenilmesinde güçlendirici etkisi olduğu saptanmış.

Geleneksel yöntemler de kullanılıyor

Günümüzde, modern müzik terapi tekniklerinin kullanılmasının yanı sıra, geleneksel yöntemler de varlığını sürdüyor. Müzik, hala yerli halkların şifa ritüellerinin önemli bir parçası. Yeli halklar, ritüellerinde birbirinden farklı teknikler kullansalar da ortak amaçları, insanın iç dünyasıyla ve evrenle birleşmesini sağlayarak kişiyi arındırmak ve kendi özünden gelen sağlıklı hali ortaya çıkarmak. Günümüzde, geleneksel yöntemlerin modern zamana uyarlanması üzerinde çalışan müzisyen, doktor ve şifacılar da bulunuyor.

Bu müzisyenlerden biri, Çin müziğinin etkileyici karakterlerinden, ritmi, Qi-Gong egzersiz hareketlerini ve lirik yazını birleştiren, Kung Tai. Batılı çağdaşları gibi Kung Tai de eski zamanlardan kalma müzikle tedavi sanatını çağdaş dünyanın ihtiyaçlarına uyarlıyor. Kung Tai, şifa müziğinin gücünü bir meditasyonu sırasında keşfetmiş. 1986’da meditasyon yaparken, bedenin yok olduğunu hisseden; sonrasında nilüfer şeklindeki bir sahneden yayılan altın sarısı bir ışık gören Kung; ardından bir insan sesinin berrak, semavi bir şarkı söylediğini duymuş. Bu şarkı sonraları çalışmalarının temeli olan “Rahat Bir Yolculuk” (A Leisure Journey) adını verdiği bir motif olmuş. Kung 1991’de, Pekin Müzikholü’nde iki binden fazla kişiye bir halk konseri verdikten sonra dinleyiciler arasında pek çok ani iyileşme vakası olduğu bildirilmiş. O zamandan beri Kung, Pekin Televizyonu’nda canlı yayın yapmaya başlamış…

Geleneksel Türk Müziği de müzikle şifa alanında oldukça önemli bir konuma sahip. Bu konuda oluşan birikim dikkat çekici nitelikte ve dünyada Türk Müziği’nin şifa alanında kullanımı giderek yaygınlaşmakta…


Araştırma sonuçları incelendiğinde, müziğin doğal yollardan gerçekleştirdiği iyileşme vakalarının azımsanmayacak kadar çok olduğu görülüyor. Bu, insan sağlığı açısından oldukça önemli bir gelişme… Yine de belirtmek gerekir ki, birçok rahatsızlık için öncelikle tıbba başvurmak gerekli. Fakat günlük yaşantımızda oluşan stres ve buna benzer rahatsızlıkların çözümünde ilaç almadan önce kullanabileceğimiz böylesine güçlü bir kaynağımız olduğunu bilmek gerçekten umut verici…

Kaynaklar:

  • [1],[2],[3] Don Campell – Mozart Etkisi
  • Dr. Adnan Çoban  – Müzikterapi, Ruh Sağlığı için Müzikle Tedavi
  • The Healing Power of Drum – Robert Lawrence Friedman
  • Music a Folk Medicine From The Begining of Time –  Marteinn Bjarnar
  • www.healingmusic.org

Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.