Ruhun saf ve soylu bir anı: Sonsuzluk anı

Sonsuzluk anı. Varoluşun saf ve soylu bir anı geldiğinde, ruhumuz topraktan filizlenen yeni bir tohum gibi gülümser bize.

ruhun

“Barış önce ruhta başlar” Bert Hellinger

İnsanlık tarihi hangi toplumun hangi topluma yardım ettiği, sanata, insanlığa katkıları, ortak yaşam alanları oluşturma, sanata hizmet etme, insanlığın genel mutluluğunu, barışını öngörmeye yönelik atılımların yapıldığı bir tarih olamaz mıydı? Savaşların, yıkımların, çıkarların, gücün-iktidarın, ölümün, vahşetin, çarpışmaların olduğu bir öldürme-yıkım alanının olması yine buna dahil olan her bireyi etkiledi ve toplumsal tarihin sonraki kuşaklarını da etkiliyor. Bir toplumun farklı bir toplumu yargılaması ya da bir bireyin başka bir bireyi yargılaması, o toplumun ya da bireyin daha barışçıl olduğu anlamına gelmiyor.

“Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (İsra suresi, 85.ayet) *

“Ruh, rüzgâr gibidir ve hareketi yavaştır.”

Zihinse durdurmaya çalıştıkça yeni yollara açılır; içseslerle,  görüntülerle, duygularla, çağrışımsal dalgalar halinde devinir. Zihin aklını yitirmekten korkar kimi zaman, aklın yol göstericiliğine ihtiyacı vardır; aklın sağlam ve kararlı gerçekliğine bağlıdır, belirsizlik hiç de arzu etmediği bir şeydir. Hayatı belirgin, net seçimlerle bildiği yollarla, yöntemlerle adım adım işler, kuşkusu bile ölçülebilir, somut,deneysel, ayakları yere basandır. Descartes’ın sağlam kuşkuculuğunu yöntem olarak belirlemesini anlayabiliriz ; -belirsizlik insan doğasının hiç de istemediği bir şeydir-referansımız, bizi gündelik hayatta bilimsellikle sağlamlaşmış,  şüphe edilmeyen bir gerçeklikle yaşamaya götürür. Yarın güneş doğacak, ne güzel, bugün de doğmuştu, ne doğru bir gerçeklik. Kendi varlığımdan şüphe edemem, şüpheyi düşünen bir kafa var iken…


Atın dizginleridir akıl, ruhunu teslim ettiği…

Ruhun devinimi ise belirsizdir, uçarıdır, nereye eseceği belli olmayan rüzgâr gibidir. Yol yöntem sağlamaya, hizaya getirmeye çalıştıkça aklımızla, zihnimizle müdahale etmeye çalıştıkça meydan okur adeta. Ruhun bizim anlamadığımız bir dili vardır sanki, sembollerini çözmeye çalışsak,  ruhumuzu hissettiğimizi zannetsek de onun bizim bilmediğimiz yasaları vardır.  Ruh kendini açımlamak istediği kadar açımlar rüyalarda, sembollerde, kalpte, ruhun yasalarının belirsizliği özvarlığımızın teslim olduğu noktada,  egosal davranmadığımız oranda samimi bir gerçeklikle bırakır bizi. O gerçekliğin kayıtsız varlığı, ruhun varlığı sonsuz ve anlaşılmaz; huzurun ne olursa olsun ne olmazsa olmasın orada öylece varolduğunu gösterir, hissettirir.

Ruhun saf ve soylu anı

Ruh dizginlerden kurtulur zamanla, ağır ağır, sezdirmeden, ekilmiş tohumların topraktan filizlenip bir anda şaşkına çevirmesi gibi, bir anda çiçeklenir ya da yavaş yavaş solan bir sonbahar seramonisi gibi kaybolur doğada, oysa hiç kaybolmamıştır o rüzgar …ruh polenlerini başka dünyalara savurmuştur, zamanı geldiğinde bizi şaşkına çevirir. Gerçekliğin dışında bir varoluşa teslim olduğumuz bir an gelir. Izdırapla, dinginlikle, huzurla teslim olduğumuz, egomuzun unufak dağıldığı, yok olduğu, varoluşun saf ve soylu bir anı geldiğinde, ruhumuz topraktan filizlenen yeni bir tohum gibi gülümser bize.  O an soylu bir andır. Sonsuzluk anı…


Tüm hayatla, evrenle bir olduğumuz tüm yaşamımızın anlamlandığı bir andır. Zaman ve mekân algısının olmadığı, zihnin olmadığı bir an, tanımlanamaz olan, sezgisel olarak deneyimlediğimiz kutsal bir an. Merhamet ve şefkat değerlerinin yoğun hissedildiği an, o an duyumsal herhangi bir durumu “aşkınlık” la (fizikötesi, fizik yasaları ile açıklanamayan, henüz bilimsel olmayan, bilim-ötesi) seyrettiğimiz an…

Ruhun yasaları toplumsal ya da kişisel çıkarların üstünde, insansal değerlerin de üstünde durur. Doğada varolan ve yokolan ölümlü varlıkların, daima varolmuş olan ve hiç yokolmamış olan sonsuzluğun bir parçası olduğunu hatırlatır.

Bir kez unutulmuş olan hatırlanır…

Ruhun yasaları adalet çemberinde en minik ayrıntıyı dahi atlamaz. İnsan doğasının adalet dediği birçok kavramı altüst eder.  Birey kendi yaptığı seçimlerin ruhun yasaları tarafından dengelendiğini zaman içinde fark eder. Belki de fark etmez, belirsizliğin gizemiyle sezer.  Masumdur bu yasalar, kuşatıcı ve de olgunlaştırıcı. İnsan yaşamının kendi kökleriyle bağını ve toplumların diğer toplumlarla bağını sevgiyle ve adaletle dengeleyen yasalardır. Hiçbir insan eyleminin ve toplumsal eylemin nedensizce varolmadığını bize hatırlatır.


Kökendeki sevgi bağını görmek, ruhsal varoluşun sonsuz kuşatıcılığını fark etmek, seçimlerimizin sadece bilinçli eylemlerce olmadığını, bilinçsizce bazen çaresizce ruhsal itkilerle şekillendiğini görmemizi sağlar. Bunu görmek birbirimize ne kadar benzediğimizi, ruhlarımızın birbirini ne kadar iyi tanıdığını görmemizi de sağlar. Daha da güzeli bilinemez olana saygı duymayı, kabul etmeyi sağlar.

Farkına varmak sorgulamakla başlar