Farkına varmak sorgulamakla başlar

“Tek bir soru ile başlamalıyız kendimizi sorgulamaya. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Korkmadan, karşılaşacağımız cevaplardan çekinmeden, cesaretle sorgulamalı ve bizi herkesten ayıran ya da bizi herkes gibi kılan özelliklerin neler olduğunun farkına varmalıyız. İşte bu tüm sorgulama süreci aslında bir farkındalık yaratmaktadır.”

Farkına varmak sorgulamakla başlar

 

Desteden bir kart seçtim. En sevdiğim kart kupa kızıdır. Sinek dört geldi. Uzun uzun baktım karta. Dört tane şekil vardı içim kadar karanlık, içim kadar dört tarafı çevriliydi. Nizami şekilde duruyorlardı ilk bakışta. Sonra dönmeye başladılar aynı nizamiyeye uygun daireler şeklinde. Sonra her şekil kendi etrafında da dönmeye başladı. Göz kırpar gibiydi bir kaç tanesi.

Anlatmaya çalıştıkları bir şey mi var diye düşündüm. İçime döndü gözlerim. Sorulmuş sorulara cevap arıyorlardı. Etraflıca aradıktan sonra bir köşede tozlanmış, rengi solmuş bir soru ile karşılaştım.


“Nasılsın?”

O kadar uzun zaman olmuş ki bunu kendime sormayalı, bazı harflerin köşeleri örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. Bunu neden cevaplamamışım ki diye derin derin iç çektim. İç çektikçe yenileri türedi o grileşmiş “Nasılsın?” sorusunun her harfinden. Kızıl kızıl parlayan, öfkeli, hırslı sorular türedi. Hücum ediyorlardı gözlerime doğru.

“Ne yapıyorsun? Neredesin? Nerede olmalısın?” Gözlerim büyüdü. Öyle bir öfkeyle reddettim ki cevaplamayı, bütün sorular apayrı yerlere dağıldı. Retorik sorularmış gibi gözüktüler ilk bakışta. Elimdeki karta geri dönecekken ufacık, titrek bir soruya takıldı gözlerim. Yeni doğmuş bir kedi gibi titriyordu. Korkmuş olmalı deyip yakından baktım. Daha önce hiç cevaplamadığım bir soruydu.


“Kimsin?” Karttaki şekiller dönüyor, gözlerim kaçmak için can atıyor, ufacık soru tir tir titriyordu.

Farkına varmak sorgulamakla başlar

Kartı cüzdanıma koyup dışarı attım kendimi. Yürümeye başladım sokakta. Yürüdükçe yeni yetme sorular çıktı karşıma.

“Nereye gidiyorsun? Bilmiyorum”, deyip geçiştirdim kendimi. Geri döndüm aynı yolu yürüdüm. Caddeye çıktım, korktum, bir üstteki sokağa çıkıp yürüdüm. En baştaki sokağa çıktım, tekrar yürüdüm. Dönüyordum nizami bir şekilde. Arada bir dönüp arkama bakmaya başladım. Sanki o sorular beni takip ediyordu. Hele ki o ufacık olan sürekli hissettiriyordu kendisini. Arkama dönüp bakmalarım sıklaştı yürüdükçe. Sonra bir tanıdığıma rastladım. “Ne yapıyorsun?” diye bir de o soru sordu. Bilmiyorum dedim, “Peki ya sen?” diye ekledim sonuna. En sevdiğini bekliyormuş. Bana denk gelmiş. “Sen ne kadar yürüdün de durdun?” diye sordum. Cüzdanından bir kart çıkardı. Karo as!

Sorulara cevaplar buldum bir anda. Biz, değerimiz farklı da olsa aynı destedeki insanlarız. O destenin içindeyiz, orada olmak durumundayız. Yalnızca bir soruya cevap bulamadım.


Ne yapıyoruz?

İnsan olma yolculuğu

Nefes almanın ağır geldiği anlar

İlişkileri tüketirken ruhumuzu tükettiğimizin farkında mıyız?


Mikail Arslan
14 Aralık 1992 tarihinde İstanbul’un Fatih ilçesinde dünyaya geldim. Eğitim hayatım boyunca edebiyat ve felsefe ile ilgilendim. İlk kez yazdığım bir yazı 7. sınıftayken editörünün Ayşegül Bıçkıcı olduğu Aşk adlı dergide yayınlandı. Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünden mezun oldum. Müzik anlamında kendimi geliştirebileceğim her fırsatı değerlendirdim. Bunun sonucu olarak bir kaç enstrüman çalabiliyorum. Kendime ait bir kaç bestem de var tabii. "Henüz çevreme göre genç sayılıyor olsam dahi fiziksel çözülüyor şahsiyetim, her bir dalı bir insanı anımsatıyor."