Permakültür dünyası, bize öğretilmiş olan sorunlar dünyasına çözümler sunarak, kendisini tüm sisteme alternatif kılıyor. Bu noktada permakültür ile tanışmam büyük bir rahatlama sağladı; zira ağızlarından düşürmedikleri “Dünya’yı Kurtarmak” propagandasıyla aslında siyasetçilerden de artık pek bir farkları kalmadığını düşündüğüm oluşumların karşısına dikilebilecek, ve “Dünya’yı değil kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz.” diyerek mertçe bu gerçekle yüzleşen bir bakış açısı sağlıyor permakültür.
Yol öyküleri…
İstanbul’dan ayrılalı çok olmadı. Göçebeliğe dem vurup yollara yoldaş olmaya karar verdim. Dış dünya içeri döndü, içeriden dışarı bir göç başladı.
‘Sistem’den dışarı çıkmak kolay değildi; pek çok endişe ve engel beni bekliyordu. Üniversiteden mezun olalı bir kaç ay, yolumu belirleyeli bir kaç hafta olmuştu. Neden bekleyeyim ki, dedim; “Neden sistemin beni içine almasına izin vereyim?”
Sistem dediğin nedir ki hem?
Tek düze bir tüketim döngüsü yaratan, kısır hayatlar sunmaktan başka ne amaç güdüyordu bu sistem, biri bana söyleyiverseydi ya.
Zihnim kurcalanırken, o ana kadar sahip olmadığım bir huzur ve emniyet duygusu kaplamıştı benliğimi. Biliyordum, hissediyordum, seziyordum: Her şey bilindiğinden farklı ola gelecekti. Ne ebeveynlerimin istediği gibi şirket başında bir diktatör olacaktım, ne de kendini doğrultamamış eğitim sisteminin bir üyesi. Öğretmenlik okumuştum, lakin kendimi ve ideallerimi insanlara bu işleyemeyen sistemin aracılığıyla ulaştıramayacağımı da biliyordum. Tüm bu karmaşa ağ gibi zihnimi kurcalarken, permakültür ile yollarımız kesişti, ve bizleri bireysel eyleme geçirerek ne gibi değişimler ortaya koyabileceğimizin sözlerini verdi. Sakinlik ve sükûnet beni sarıp sarmalaya başladı, ve gözlerimin önüne bir ışık misal permakültür oluşa geldi. “Sen de kimsin?” deyivermişim, cevabı hemen geldi:
“Niyetinle sunuldum; peşime takıl dostum!”
Eyvallah, diyerek rengarenk ve eğlence dolu bir dünyaya adım attım desem az kalır aslında. Permakültür dünyası, bize öğretilmiş olan sorunlar dünyasına çözümler sunarak, kendisini tüm sisteme alternatif kılıyordu. İçine doğru adımlar attıkça daha da sevinçle doluyor, çoşkuyla dans ediyordum adeta.
“E peki kuzum ama nasıl olucak da olucak?”
Bu sorunun cevabını, okumaya başladığım Bill Dede’nin kitapçığından* almaya başlamıştım bile. İçeriden anarşist bir toplum amaçlıyor gibiydi. Yıllardır gözlemlediğim, yeri geldiğinde aktif olduğum “sokak savaşçıları” toplumuna başka bir açıdan yaklaşıyordum artık. Evet, 60’lardan bu yana bağırıp çağırmak, politik demeçler vermek bizi hiçbir yere getirememişti, ve beni düşündüren de hep bu konu olmuştu. Başka bir yaklaşım gerekti, ve bunun bireysel bilinçlenmeden geçtiğini düşünüyordum artık. Sokaklarda harap olmak, ancak yuvamızda, kendi gerçekliğimizde hiçbir şey değiştirmemek bizleri istediğimiz yere ulaştıramayacaktı. Sesimizi yükseltmek tamam da, gidip kendi tüketimimizi susturamazsak nasıl başarabilecektik “kurtarmayı” kendimizi?
Bu noktada permakültür ile tanışmam büyük bir rahatlama sağladı; zira ağızlarından düşürmedikleri “Dünya’yı Kurtarmak” propagandasıyla aslında siyasetçilerden de artık pek bir farkları kalmadığını düşündüğüm oluşumların karşısına dikilebilecek, ve “Dünya’yı değil kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz.” diyerek mertçe bu gerçekle yüzleşen bir bakış açısı sağlıyor permakültür. Biz kimiz ki Dünya’yı kurtarıyoruz; ki bu bazı permakültüristler tarafından “insanın kibirliliği” olarak tanımlanıyor, ki bence çok doğru bir söylem.
Evet, biz kimiz ki bu gezegeni kurtarıyoruz? Dünya biz var olduktan ve burada kendi soyumuzu tükettikten sonra da var olmaya devam edecek. Artık şunu kabullenmeliyiz:
Biz sadece kendi “popolarımızı” kurtarmaya çalışıyoruz!
Hikayeme dönersem, işte ben böyle bir devinim ve dönüşüm ile bu yola baş koydum. İlk durağım Bayramiç, Yeniköy’de verilen Ekolojik Mimari ve Doğal Yapı Atölyesi oldu. “Topraktan geldik toprağa gideceğiz.” deyişi ile yollara düştüm ve beni kucaklayan dostlarla yoluma başladım.
Türkiye 1. Permakültür Buluşması’ndaydık
Bu atölyenin ardından 24-28 Haziran’da yine Yeniköy’de gerçekleşen Türkiye 1. Permakültür Buluşması’ndaydık. 120 kişi bir arada permakültür ve geleceğini konuştuk.
Bu oluşumlar gösterdi ki, permakültür hayatlarımıza biz hiç fark etmeden sızmaya devam edecek ve beklediğimiz ve umutla karşıladığımız dönüşümü mümkün kılacak olan “çözüm”ü, eğer bizler de ister ve çabalarsak, hayatlarımıza sunacak.
Türkiye’ye biraz “geç” de olsa uğrayan bu akım, özellikle bizler gibi genç nüfusu kanatlarının altına almış, ve harekete geçirmiş durumda. Bir araya gelerek yeni projeler üretiyor olmak, ve kendimizi bu alanda geliştirmeye adayarak, bir yandan da doğayla bir, onunla çalışarak yaşamlarımızı “yaşamaya” değer hale getiriyor olmak bizleri en mutlu eden şey artık.
Farkında olduğumuz bir şey de şu: Biliyoruz ki şu an yapıyor olduğumuz şeylerin meyvelerini göremeyecek olabiliriz, ancak bizden öte, bizden sonraki jenerasyon için harekete geçmek zorundayız artık, ve permakültürist yaklaşımın da bu değişimi yaratacağından hiç kuşkumuz yok.
Tüm bunlar yaşamıma bir anda ivme kazandırdı ve hiç olmadığım kadar iyi ve umut dolu hissediyorum artık. Dediğim gibi, İstanbul’u terk ettim ve yollar bana ihtiyacım olan her şeyi sunmaya devam ediyor. Güzel niyetler ve çalışma ile yapılamayacak hiçbir şey yok diye düşünüyorum. Engeller her zaman olabilir, hep zaman alabilir; bazen hiç bir şey istediğimiz gibi de olmayabilir. Ancak bu gerçekliklerin bilincinde, tek beden olarak hareket etmek kadar güç verici bir şey de yok; ki şu an dünya üzerindeki her toplumun gereksinim duyduğu şey de bu.
Yollar, yollar…
Bakarsınız Marmariç’te karşılaşırız, bakarsınız Bayramiç’te, ya da Ürdün’de, kim bilir.
Yeter ki yolumuz her dem aşk olsun.
Ayrıntılı Bilgi:
- permacultureturkey.org
- bayramicyenikoy.com
İlgili yazılar
Permakültür: Doğayla Nasıl Doğru Bir İlişki Kurabiliriz?
Sürdürülebilir Topluma Giriş – 101
Cesur Yeni Dünya: Sürdürülebilir Yaşam Nedir?
Merkezkaçın Merkez’indeki ‘Bostan’