Sabah evden çıkıp, akşam eve girmenize; akşam eve girip, gece yatmanıza kadar geçen süre zarfında yaşadığınız yerlere yarın bir daha bakın. Gördükleriniz karşısında gülümseyeceksiniz. Yıllardır orada olup da göremedikleriniz için yarından sonra kalktığınızda da daha hevesli olacaksınız.
Seçiciliğimiz ve araştırmaya yönelmek isteyen eğilimlerimiz günden güne köreliyor. Her geçen gün biraz daha artan hayat baskısından mütevellit, bizden daha da saklanmaya çalışıyorlar.
Teknoloji ve internet
Teknolojinin gelişmesi ve devamında internet kullanımının artmasıyla birlikte müspet olmaktan ziyade menfi denilebilecek bazı eğilimlerin güçlenmesi de, tezat bir eş zamanlılık gösteriyor. Daha engin bir bilgiye ulaşabilecekken, yaşanan alanlar git gide daralıyor. İnsanlar, önlerine konulanı yemekten başka tercihleri yokmuş gibi durağanlaşıyor. Dar alanda paslaşmaya çalışıyorlar. Muhakkak birçok sebep vardır bu durumun oluşmasında. Koşuşturma içerisinde geçen monotonlaşmış hayatlara, bir de stres ve baskı eklendiği zaman, haliyle insanın aramaya ve seçici davranmaya mecali kalmıyor. O da haklı; üşeniyor…
Çalışma hayatı insanı nasıl etkiliyor?
Çalışma hayatının yoğun temposu, ve bu tempo içerisinde –özellikle son yıllarda- insanlardan beklenen yüksek kapasite, kişilerin kendi hayatlarından çalmalarına sebep oluyor. Derken olayın ucu, başta anlatılan seçicilik konusuna da dokunuyor. Söz konusu şartlar altında, bilineni ve duyulanı –yani sunulanı- yaşamayı tercih ediyor insanoğlu. Kitapçıya gittiğinde, eşten dosttan duyduğu kitapları almayıp, rafları incelemeyi tercih eden; internete girdiğinde radyo ve televizyonda sunulanlar dışında başka şeyler de var mıymış diyip araştırma yapan kişi sayısı da gün geçtikçe azalıyor.
Bir şeyler oluyor… Ama ne?
Madem iki farklı alanda örnek verildi, söylenmezse olmaz. Nereden bakıldığına bağlı olarak değişebilir fakat buradan bakıldığında gözüken gayet net. Bilgi ve ezgi, bizler olmasak da var olabilir. Onların çeşitliliğinden mahrum kaldığımızda ise biz tekilleşiriz. Gelmelerini bekleyen ve içten içe yaşatılan naif bencillik de cabası…
Sabah evden çıkıp, akşam eve girmenize; akşam eve girip, gece yatmanıza kadar geçen süre zarfında yaşadığınız yerlere yarın bir daha bakın. Gördükleriniz karşısında gülümseyeceksiniz. Yıllardır orada olup da göremedikleriniz için yarından sonra kalktığınızda da daha hevesli olacaksınız. Yaşamaya ve yaşatmaya…
İşte insan böyle böyle gençleşmeye başlıyor. Vücut hücreleriniz, hücrelerimiz değildir sizi yaşlandıran. Kendinizi, içinde yaşattığınız hücreleriniz, hücrelerimiz… Anahtarı cebinde olan mahkûmlar misali.