Hepimiz kişiliksel ve zihinsel gelişimin yanında ruhsal gelişimin de önemli olduğunu biliriz. Ruhsal gelişim için hayatın tadını çıkarmak ve bu bilgileri hayatın içine taşımak gerekir.
Dünya, maddi ve manevi alemleri bir arada barındıran bir yerdir. Bu yüzden aslında her insan ağaca benzer. Dalları gökyüzü yani görünmeyen, ötedeki aleme ulaşırken, kökleri dünyaya yayılır. Böylelikle ikisi arasındaki dengeyi sağlar.
Haliyle dünyaya kök salmamız ve sağlam tutunmamız kadar dallarımızın da gökyüzüne daha fazla yaklaşması bizi güçlü bir kişi kılar. Bu yüzden ruhsal gelişim çok önemlidir. Ama bu ikili büyümenin bazı önemli anahtarları vardır.
Dengeli olmak önemlidir!
Bunlardan en önemlisi dengedir. Dengeli olmanın gerektiği en eski kültürlerden beridir bize ulaşmış bir bilgidir. Her kültür çeşitli sembollerle dengeyi ve dengenin işleyiş prensiplerini açıklamıştır. Dengeden kastımız mutlak denge değildir. Çünkü mutlak denge mutlak durağanlık demektir. Halbuki yaşamda durağanlık yerine sürekli bir devinim, dönüşüm ve ilerleme söz konusudur. Bu da tekamül sürecini oluşturur. Öyleyse antik medeniyetlerin bize aktardığı denge, ilerleyiş sırasında dengedir.
En bilinen simgelerden biri olan yin-yang, bu ikili dengenin nasıl birbirini tamamladığını anlatır. Eril- dişil, savaş-barış, bilinç-bilinçaltı, aydınlık-karanlık… Bunların hepsi birbirini “tanımlayan” ve “tamamlayan” unsurlardır, öte yandan birbirleri içerisinde parçaları bulunan kavramlardır. Haliyle denge her iki yönün de gelişimi ile mümkündür. Bu yüzdendir ki, manevi gelişim ile maddi gelişim paralel olmalıdır. Çünkü maddi dünya maneviyi, manevi dünya da maddi dünyamızı etkiler.
Mesela ruhsal gelişimin en önemli kavramlarından biri çakralar ve auralardır. Çakralar enerji kanallarımızın kesişip bir girdap oluşturduğu önemli enerji merkezleridir. 7 ana çakra, 7 ruhsal ve dünyevi-kişiliksel durumumuzu etkiler. Haliyle her zaman için aktif olan ama tıkalı vaziyette bulunan çakraların temizlenmesi de bu konuda önemlidir. Lakin temizleme süreci dengeli bir şekilde yapılmalıdır. Her çakra eşit şekilde temizlenmeli ve aynı anda geliştirilmelidir.
Çakraların temizlenme süreci sonucunda çakraları geliştirme kısmı gelir. Bu çakraların daha fazla enerjiyi yaymasını sağlamak için enerjisel girdabı büyütmeyi ve dönüş hızını arttırmayı amaç edinir. (Her çakra dönüşler yapan çarklar gibidir. Çakra ismi de buradan öte gelmektedir). Eğer bu geliştirme kısmı dengeli yapılmazsa ruhsal ve fiziksel olarak dengesiz bir yapı oluşur.
Örneğin kalp çakrası nihai sevginin ve şefkatin çakrasıdır. Solar pleksus ise gücün ve özgüvenin çakrası olarak bilinir. Solar pleksus çakrası fazla gelişir, kalp çakrası az gelişmiş kalırsa, kişide zalimlik ve kibir meydana gelebilir. Aynı şekilde eğer üst çakralar (taç, alın ve boğaz) fazla gelişir, alt çakralar daha düşük kalırsa (solar pleksus, sakral ve kök çakra) kişi dünyadan soyutlanıp kendini tamamen maneviyata verir, beraberinde fakirlik çekebilir. Bu şekilde çakraların dengesiz gelişmesi birçok sorunu da beraberinde getirebilir. Bu yüzden hepsinin dengeli bir şekilde temizlenmesi ve geliştirilmesi ruhsal gelişme için çok önemlidir.
Aşamalı Gelişim Tedriç Yasası
Bir diğer önemli nokta ise Tedriç yasasına uygunluktur.
Tedriç yasası gereği her şey kademe kademe ilerler. Ani çıkışlar, muhakkak ani inişleri getirmektedir. Bu yüzden ruhsal gelişim de dengeyle beraber adım adım temkinli ilerleyişi kapsamaktadır. Ruhsal gelişmeler yavaşça sindirilerek ve çeşitli aşamalarda yapılmalıdır. Tasavvuftaki 7 nefs aşaması, mayalardaki 7 ruhsal gelişim, Reiki’deki 3 aşama, kelt rahipliğindeki üç sınıf hep bu tedrici gelişimin eseridir. Aşamalar belirlenmeli ve emin adımlarla ilerlenmelidir. Sabırsızlık ve acele, gelişimi hızlandırır gibi gözükse de muhakkak sonunda düşüş dönemlerini getirir.
Bilgi, Sezgi ve Gözlem bütünlüğü
Bu noktada bize kılavuz olacak üç en önemli unsur ise; bilgi, sezgi ve gözlem (duygu) bütünlüğüdür. Ruhsal dünya, karmakarışık ve tabiri caizse karanlık bir dünyadır. Buradaki karanlık, kötü anlamında değil bilinmez ve derin-bilge anlamındadır. Haliyle bu karanlıkta bize ışık tutacak önemli araçlarımızın olması gerekir. Bunlardan ilki ve en önemlilerinden biri bu uzun yolculuk olan ruhsal yolculukta bize yol haritası olabilecek “bilgidir.”
Bilmediğimiz bir dünyada, bilmediğimiz bir diyara giderken muhakkak yanınızda haritanın bulunması gerektiğini biliriz. Yol haritası bize diyarları, tehlikeleri ve engelleri gösterecektir. Eğer bir harita ve yol gösteren ile yola çıkmazsak kendimizi amansız çöllerde, korkutucu bataklıklarda ve uçurumlarda bulabiliriz, buna nazaran şansımız varsa bereketli vadilere, yaşam dolu ormanlar ve nergis kokulu dağlarda da kendimizi bulabiliriz. Haliyle bu olası tehlikeleri atlatmak ve nereye gittiğimizi tam olarak bilmek için “Neden?” ve “Nasıl?” sorularımıza yanıt verecek bir bilgi birikimine sahip olmalıyız.
Bu bilgiyi edinmek için bolca kitap ve internet dergileri-makaleleri bulunmaktadır. Öncelikle neyi aradığımızı, diğer tüm kültürleri, dinleri, antik ve ezoterik bilgileri, bunun yanında spiritüel ve okült konuları bilmeli en azından bunlar hakkında genel bir fikre sahip olmalıyız. Detayıyla tüm konulara hakim olmasak da genel bir fikre sahip olmak, en küçük kafa karışıklığında doğru kaynağa bakmamızı sağlayacaktır. Bu yüzden fikrimize uymasa dahi her tür kitabı okumamız ve farklı dünya görüşlerini zihnimizin bir köşesine not etmemiz gerekir. Böylelikle karşımıza çıkacak engelleri geçmemiz ve sorunlara çözüm bulmamız daha kolay olacaktır.
Bilginin bu denli önemli olmasına rağmen her zaman için bilgi yol gösterici değildir. Çünkü insanoğlu ve onun ruhsal dünyayla ilişkisi çok karmaşık ve önceden belirlenemeyen bir sisteme sahiptir. Bu yüzden hiçbir kitapta yazmayan veya hiçbir kişinin çözemeyeceği olaylar ve gelişmeler-ilerlemeler yaşanabilir. Bu durumda gerektiğinde sezgilerimize danışıp hareket etmeliyiz.
Mesela kişisel gelişim ve alternatif terapiler altında birçok seminer bulunmaktadır. Her seminerin içeriğini okuduğunuzda size muhteşem olanaklar sunmaktadır. Hiçbir seminer ve eğitim içeriği kendini kötülemez ya da size uyup uymadığını söylemez. Ne oldu, ne kadar çok etki ettiğini gözler önüne serer. Lakin her ilacın her hastaya iyi gelmediğini biliriz. Haliyle zihnimiz bu seminerler ile ilgili “önyargılarla” hareket eder ve o semineri ya kötüler ya da nefsi bir istek ile arzular. Bu ikilemden kurtulmanın en yolu entelektüel zihni susturup, içsesimizi dinlememiz ve o seminerin bize faydası olup olmadığını sormamızdır.
Susmuş bir zihinde yapılan içe dönmeler, iç sesi kuvvetlendirir ve sezgisel olarak bize doğru olanı verir. Bunun için tek yapmanız gereken sakince oturup 10 dakika boyunca zihninizi serbest bırakmaktır. Büyük olasılıkla zihninize o konuyla ilgili yığınla düşünce hücum edecektir. Geçip gitmelerine izin verdikten sonra, derin bir suskunluk ve içe dönüş deneyimi yaşayacaksınızdır. Bu noktada sadece o konuyu düşünmeniz sizde bir “rahatlatıcı ve huzur verici” ya da “batan rahatsız edici” his uyandıracaktır. Şunu unutmamalısınız ki; size göre olmayabilir ama bu onun kötü bir seminer ya da disiplin olduğunu göstermez. Bu, sadece size uygun değildir ama başkası için yaşamsal öneme sahip olabilir. Haliyle oradaki rahatsız edici dürtü sadece size uygun olmadığının göstergesidir, o şeyin iyi ya da kötü olduğuyla ilgili bir fikir vermez.
Sezginin ve bilgi dışında bir diğer önemli kılavuzumuz ise gözlemdir. Çünkü mikro kozmos ve makro kozmos (küçük evren –insan- ve büyük evren –uzay-) birbirinin aynasıdır. Haliyle evreni gözlemleyerek insanı ve yaşamı, yaşam ile insanı gözlemleyerek de evrensel yasaları keşfedebilirsiniz. Bunun için sık sık doğaya çıkıp, ağaçları, hayvanları ve yaşamı gözlemlemeniz gerekmektedir. Bunun yanı sıra toplumsal yaşamı da gözlemlemek benzerlikleri çözmenizde fayda sağlayacaktır. Böylelikle hiçbir kitabın veya sezgiselliğinizin size veremeyeceği kadar yoğun “farkındalığı” gözlemle bulabilirsiniz. Gözlem yapmak farkındalığı geliştirmenin en güvenilir ve kesin yollarından biridir. Çünkü fark etmek ancak gözlemlemek ve irdelemekle mümkündür.
Ruhsal gelişimde deneyim ve niyetin gücü
Her ne kadar yeterli bilgiyi kazansak da niyet edip, yola başlamadan ilerleyemeyiz. Bu noktada deneyim olmadan kişinin ilerlemesi mümkün değildir. Buradaki deneyim hem ruhsal çalışmalar hem de yaşamın tam içinde var olmadır.
Yaşam zaten bize bir şeyleri öğretmek için belli bir sisteme sahiptir. Haliyle her anı yaşamak ve dünyanın tadını çıkarmak bu noktada çok önemlidir. Farklı yerlere girip çıktıkça, farklı diyarlar gördükçe ve farklı kişilerle görüştükçe ufkumuz genişler. Bu yüzden dolayı bir yere kapanıp sürekli teorik bilgiye saplanıp kalmak bize sadece yük olur. Ruhsal gelişim için hayatın tadını çıkarmak ve bu bilgileri hayatın içine taşımak gerekir. Böylelikle okuduğumuz bilgiler, edindiğimiz gözlemler ve sezgiler içselleşerek, bizim bir parçamız, bir düşüncemiz, ruhumuzun bir anısı halini alır. Yaşanmadan elde edilen bilgiler –her ne kadar sindirilmiş sanılsa da- aslında hiçbir zaman sindirilemez. Çünkü kitapta yazan ile hayatta var olan arasında belirgin farklar vardır ve kitaplar asıl duyguyu aktaramazlar.
Ruhsal gelişim aşamalarında zikir ve mantralar
Mesela meditasyon ile ilgili binlerce kitap okuyabilirsiniz ama meditasyonu denemeden, sürekli meditasyonu yapmadan tam olarak ne olduğu hiçbir zaman bilemezseniz. Bu yüzden dolayı kitapların içinde kaybolmak yerine, kitapları bizim bir parçamız haline getirip yaşamın içine endekslemeliyiz. Bu yüzden ruhsal gelişim için pratik çalışmalara da girmemiz gereklidir.
Bunların başında meditasyon gelmektedir. Meditasyon genel ve kısa tanımıyla zihni susturmaktır. Daha geniş tanımıyla ise belli bir imajinasyona veya konuya odaklanmaktır. Meditatif konumlar bizim içsel dünyamızı keşfetmemiz için olmazsa olmazdır. Bu yüzden düzenli meditasyonlar ruhsal gelişim için çok önemlidir. Meditasyonları çeşitli zikirler (özellikle esmaül Hüsna) ve mantralarla (Sanskritçe) desteklememiz gerekebilir. Çünkü bu kelimeler ruhsal dünyanın kilitlerini açacak anahtar özelliğindedirler. Haliyle derin meditatif konumda zikirler ve mantralar çok önemli ruhsal gelişim araçlarından biridir. Mesela “Ya vedud” zikri Allah’ın 99 sıfatından biridir ve anlamı”Çok seven ve çok sevilen”dir. Meditatif konuma geçip önce zihinsel olarak zikredip sonra yavaşça kalp bölgemize indirip, kalben zikredersek belli bir süre sonra var olan her şeye karşı sevme ve sevilme hissini yaşamaya başlarız. Bu ilahi sevgiyi çekmemizi ve çok küçük bir parçasını yaşamamızı sağlar. Böylelikle aynı zamanda kalp çakrası gelişir ve nihai sevginin varlığını deneyimleyebiliriz.
Ruhsal bilgilerin yanı sıra, son zamanlarda meditasyonun ve zikir-mantra çalışmalarının önemi bilim camiasında da onaylanmış ve zihinde yarattığı önemli değişimler kayda geçmiştir. (Bkz. Meditatif Hallerde Beyin Devreleri)
Bunların yanında bazı Reiki, Qi Gong, Tai Chi gibi enerjisel disiplinler ve Yoga, Ninjitsu, Kung Fu gibi fiziksel disiplinler ile bu çalışmalar güçlendirilebilir.
Teslimiyet ve değişim-dönüşüm sürecine açık olmak
Bütün hazırlıklar tamamlansa ve yol haritalarımızı sıkı sıkıyada sahiplensek bizim için hala çok önemli olan bir temel taş vardır. O da; Değişime açık olmak ve teslimiyettir.
Evrende ve dünyada her şey sürekli değişime uğrar ve sürekli bir devinim vardır. Bu şekilde bir değişim olduğu gibi fark etsek de etmesek de biz de değişime uğrarız. Bu değişim ve dönüşüm süreci özellikle ruhsal konularda çok daha hızlı ve kesindir. Değişim ve dönüşüme direnmek zincirlerinden kopamayan geminin okyanusa açılmasını istemesine benzemektedir. Bu direnç bazen geçmişe bağlılık, bazen kişiliksel ve ailesel sebepler olabilir. Ne olursa olsun iç sesiniz doğru yolda olduğunuzu söylüyorsa geçirdiğiniz her dönüşüm kesinlikle sizin hayrınızadır. Siz dönüştüğünüz için çevreniz tarafından algılanmakta zorlanabilirsiniz veya bazı arkadaşlarınızla yolları ayırmak zorunda kalabilirsiniz. Bunlar her ne kadar kötü gibi de dursa, sizin hayrınıza gerçekleşen olaylardır.
Hayır ve şer kavramı iyilik ve kötülük kavramının çok ötesindedir. Kötü olan bir şey bizim için hayır olabilirken, iyi olan bir durumda şer olabilir. Bu yüzden dolayı hayır ve şer kavramı bizim insani zihnimizden çok daha ötede, tanrısal kavramlardır. Haliyle biz daha düşük zihinsel çember içerisinde olayları yargılarken aslında olayların etki mekanizması çok daha farklı olabilir. Bundan dolayı ruhsal gelişimde en önemli şeylerden biri “teslimiyettir.”
“Teslimiyet” kelimesi her daim korkutucu ve pasif bir kelime gibi gelir. Halbuki teslimiyet tam tersine aktif olmak ve sana gelen değişimi kabullenmek demektir. Başınıza gelen her kötü ve iyi olay sizi ruhsal ve kişilik olarak daha iyi bir konuma getirmek içindir. Haliyle bütün bu olaylar tekamülünüzün bir parçasıdır. Bu yüzdendir ki, gelene direnmek yerine teslimiyet benimseyip aktif olarak değişimi yaşamamız gerekir. Geçmişteki zincirlerimizi, bizi bağlayan korkularımızı ve bizi gerileten her negatif bağımızı kırmamız ve dönüşüme direnmeden daha iyiye doğru yol almamız gerekir. Bu süreç aynı bir tırtılın kelebeğe dönüşme süreci gibidir. Haliyle ne olacağımızdan, neye dönüşeceğimizden korkmadan kendi benliğimize yolculuğa çıkmalıyız. Bu teslimiyeti yaşamadan kelebek olup, uçmanın derin hazzını yaşayamayız. Teslimiyet demek bu yüzden evrenin bir parçası olduğunu, ruhsal dünyayla uyumlu yaşadığını kabul edip, evrenle birlikte çalışmak demektir.
Ruhsal gelişimin daha birçok felsefesi ve temel taşı vardır. Ruhsal süreçleri, fiziksel süreçler gibi doğrudan hissedilip, temas edilen, maddesel süreçler değildir. Bu yüzden sabrı, kontrolü, nefsi fark etmeyi, bazı erdemleri de gerektirir. Bin tane akıl hocanız olsa da yalnız başınıza çıktığınız bir yolculuktur. Aslında bu kadar çok temel taşı ve karmaşık sistemi olmasına rağmen hiçbir zaman kesin kuralları ve yolları yoktur. Burada bahsedilenler genele ve antik disiplinlere uyan temel taşlardır. Bu yüzden hepimiz bu yolculukta antik bilgilerle kendi özel ruhsal pozisyonumuza göre temel taşları oturtuyor ve zamanla her bir taşın üstüne bazen neşe bazen acı ile yeni taşları koyarak kendi yolumuzu çiziyoruz.