Hayal kurabilirsek daha iyi bir mimar, daha iyi bir mühendis olacağız, daha iyi anne, baba, arkadaş olacağız. Çevremiz için de daha iyi bir şeyler ortaya çıkartacağız. Derste “Hocam bu nerede işe yarayacak?” diye sorduğumuz öğretmen, “Sınavda” der ise, ezberimizde kalır öğrendiklerimiz; ve statiktir.
“Yaratıcı şeyler çıkmaz bu durumda, sadece kuru taklitler çıkar.Güzel fikirlerse hayal kurarak olur. Daha iyi bir dünya, daha iyi bir uzay için çocukların ve yetişkinlerin hayal güçlerinin korunması, geliştirilmesi ve de somutlaştırabilecekleri ortamlar gerekiyor. Çocuklara baktığımızda, onları kıskanıp, o anlara dönmek isteyişimizin nedeni çok basit: Onların hayal gücü çok geniştir.” (Cihan Özdeniz)
Yaptıklarıyla, mesleğine değer katan kişilerle yaptığım röportajımda, bu söze değinecek miyiz bilmiyorum ama beni oyunculukla tanıştıran bir dostumla, Cihan Özdeniz’le röportaj yaptım. Oyuncu, yaratıcı drama ve oyunculuk eğitmeni, reklam yazarı ve samimi bir insan olan Cihan, oyunculuğun pratik yaşantımıza faydalarını anlattı.
Röportaj: Cihan Özdeniz
Dergimize hoş geldiniz Cihan. Gelenekselleşen ilk sorum, kendinizi bir cümle ile ifade etmeniz?
Hayal kurabilen, gözleri açık bir şekilde de hayal kurabilen bir insanım. Tabi ki kontrollü yoksa klinik vaka sayılabilirim.
Tanıdığım kadarıyla kendinizi tanıtmanız için birçok kaleminiz var, tiyatro, senaryolar, hayal, delilik, gözlem becerileri, idealler… Şöyle bakalım mı bir de: tiyatrocular sık sık makyaj yaparlar. Acaba bir makyaj malzemesi olsaydınız, ne olurdu bu?
Enteresan bir soru ama sanırım kolonyalı mendil olurdum. Yüzlerindeki makyajları silip daha doğal, gerçek görünmelerine ve yenilenmelerine yardımcı olmak isterdim. (Röportajın sonunda, dergimiz adına bir anı-mendilini bana hediye etti kendisi).
İnsani değerlerimizi kaybettiğimiz bir zamanda yaratıcı drama
Tazelik, yenilenmek güzel şeydir. Peki yenilenen yaşamlar, reenkarnasyon varsa, bu ömrünüzden hangi anınızı bir sonrakine taşımak isterdiniz?
Çok zor bir soru. Seçeceğim bir şey diğer tüm anılarıma haksızlık olacakmış gibi geliyor. Biraz düşüneyim. Lisans dönemimde 4 yıl Atatürk Öğrenci Yurdu’nda kaldım. Yemekhanesi kocamandı. Yemek sonrası tabakları ve tabldotları bulaşıkhaneye herkes kendi götürüyordu. Bıraktığımız yer küçücük bir ara idi, sadece karşı taraftan bir çift el boş tabakları alıyor, başka bir şey görünmüyordu, bulaşıkları alan da bizi göremiyordu. Bir gün eğilip, o kişiyi görüp “Merhaba, kolay gelsin” dedim. O da beni görüp bunu duyar duymaz şaşırdı ve makine durumundan birden çıkıp organik ve doğal bir halde “Teşekkür ederim, afiyet olsun” dedi. Ben bunu her defasında tekrarladım, her yemek sonrası. Bir süre sonra beni ellerimden tanıyıp önce o eğilmeye başladı. O küçücük aradan sohbet etmeye başladık. O bir insan ve insani değerlerimizi kaybettiğimiz bir zamanda, otobüs yolculukarında dışarıdaki enfes manzara yerine önündeki koltuğa monte edilmiş minicik TV’den manzara izlendiği dönemde belki de ben bu yüzden drama, tiyatro yapıyorum iletişim ile ilgili çalışmalar yapıyorum diyerek bağlayayım.
Hazır, konu yaptıklarınıza gelmişken konu, işlerinizi, icraatlerinizi bir bitki ile anlatır mısınız bize?
Bu soruları nasıl hazırladın Mustafa! Biraz düşünmek istiyorum.
Sarmaşık demek istiyorum. Çok fazla dal gözükür, ama tek bir bitkiden bahsediyoruz. Tek başına birçok şeye yetebilir… En çok yaptığım şey de dallı budaklı ama tek bir şey: hayal kurmak.
“Daha iyi bir dünyaya hayal kurarak erişebiliriz”
Güzel ama bunun ekonomiye katkısı nedir, yaşama katkısı nedir? İnsanlara katkısı?
Bir kere her işte olması gereken bir şeyi yapıyorum. Sen hayal kurabiliyorsan eğer, yaptığın iş ne ise, geliştirebilirsin. Hayal ile kastım, şu kadarlık bir evim olacak, şu arabam ve çocuğum olacak şeklinde değil. Çocukken bir odun gördüğümüzde o oyuncak oldu, araba oldu, bebek oldu o. Ama bugün aynı odunu görseniz, o sadece bir odundur. Neden sence?
Hayal kurabilirsek daha iyi bir mimar olacağız, daha iyi bir mühendis olacağız, daha iyi anne, baba, arkadaş olacağız. Çevremiz için de daha iyi bir şeyler ortaya çıkartacağız.
Ancak, derste “Hocam bu nerede işe yarayacak?” diye sorduğumuz öğretmen, “Sınavda” der ise, ezberimizde kalır öğrendiklerimiz ve statiktir. Yaratıcı şeyler çıkmaz bu durumda, sadece kuru taklitler çıkar.
Güzel fikirlerse hayal kurarak olur. Daha iyi bir dünya, daha iyi bir uzay için çocukların ve yetişkinlerin hayal güçlerinin korunması, geliştirilmesi ve de somutlaştırabilecekleri ortamlar gerekiyor. Çocuklara baktığımızda, onları kıskanıp, o anlara dönmek isteyişimizin nedeni çok basit: Onların hayal gücü çok geniş.
“Blokaj, üretimin baş düşmanıdır”
Cihan Özdeniz çeşitli işler yapıyor, çok farklı dallarda hizmetler üretiyor, ama ne yapıyor? Ne değer üretiyor?
Oyunculuk, eğitmenlik yapıyorum. Yönetmenlik yapıyorum, yaratıcı drama çalışmaları yapıyorum. Fotoğraf çekiyorum, sosyal sorumluluk projeleri var ve bir yandan da yazıyorum. Günlük değil anlık tutuyorum, her şeyi yazıyorum. Son zamanlarda yirmiden fazla reklam ürettim durduk yere. Hayal kurarken buldum.
Ama öğrencilerle çalışmam biraz farklı. İçeri girdiğimde bakıyorum ve diyorum ki: “Arkadaşlar bu siz değilsiniz. İçeri girdiğimde aynı anda 25 kişinin düz bir şekilde oturuyor olması bir mucize. Böyle bir ihtimal yok. Size 1 dakikalık süre veriyorum ve geldiğimde sizi içinizden geldiği gibi, gerekirse saçma sapan görmek istiyorum.”
Çıkıyorum ve geliyorum. Değişiklik var ama yine tatmin edici değil. Blokaj koymuşlar kendilerine ve blokaj, üretimin baş düşmanıdır. Bu sefer 30 saniye daha süre veriyorum. Artık amuda kalkanı da var, saçma sapan şeyler yapanı da var. Yüzlerinde şaşkın bir mutluluk…
Bir buçuk dakikada bu değişim olabiliyor. Gözlerindeki bakış bile değişmeye başlıyor. Benim çalışmalarımın temeli buradan çıkmakta. Saçmalıyoruz. Saçmaladığımız zaman beynimiz soruyor: “N’oluyor ya?” beynimiz bunu sorguladığı an üretim başlıyor.
Drama çalışmalarımıza böyle başlıyoruz. Çocuklar ve yetişkinler böylece dış dünyayı biraz unutmuş oluyorlar. Baskı, stres gidiyor ve zihin bambaşka bir hal almaya başlıyor. Üretime geçmeye başlıyor. Çalışma sonunda da “Ben, yaptığımız bu çalışmalardan ve kendimden böyle bir şey beklemiyordum” diyorlar haliyle.
Oyunculukta ise şimdiye kadar 16 farklı oyunda; 2 sinema, 12 farklı dizi, 1 klip ve 11 kısa metraj filmde oynadım. Benim için hepsinin apayrı tadı var lakin tiyatro başta gelir.
Oyunculuk eğitimi almanın kişisel gelişime ve profesyonel yaşama katkıları nelerdir, sizin dilinizden alabilir miyiz? Örnekle açıklayabilir misiniz?
İstediğin özel bir meslek dalı var mı? Mesela, bence günümüzün ve de geleceğin mesleklerinden aynı zamanda senin de mesleğin olan Yaşam Koçluğundan bakabiliriz.
Burada kendimden yola çıkarak bir şey paylaşayım o halde. Oyunculuk konusunda bendeki fitili siz ateşlediniz. Üniversite hayatımın ilk zamanları, yurttayken benden istiyordunuz, yerden hayal ile bir odun almamı. Avucumda boşluk, sanki hacimli bir odun tutuyordum… Bu bir yetenekse ya da meyillilikse, fark etmemi sağlamıştınız. Bu bilgi bir kenarda dursun, bugüne kadar ne kadar çok konuşmacı izlediysem izleyeyim, en başarılılarından birisi Ediz Hun’du.
Oyunculuk becerilerini, bilimsel bir panel sunumunda olsa bile çok güzel kullanıyordu ve bunun üzerine ben de daha bir merak saldım. Sonuçta bir kişisel gelişim uzmanıyım ve oyunculuğun konularından beden dilini sık sık kullanıyorum, eğitimlerimde, seanslarımda… Ancak bu konuda taraflı bakıyor olabilirim. Sizin gözünüzden yaklaşabilir miyiz? Meslek olarak da hukuk, bankacılık ve ev hanımlığını ele alalım.
Belirtmeliyim ki Yaşam Koçu olarak çok donanımlı ve de başarılısın. Sendeki oyunculuk fitilini ben ateşlediysem ne mutlu bana. Cevaba geçeyim, Tanıdığım bankacıların tamamına yakını, bu mesleği severek yapmıyor. Çünkü sokaklarda kredi kartı dağıtılmasından halkın borçlandırılmasınadan kaynaklanan geri bildirimler dahil birçok stres getirici şey gerçekleştiğini düşünüyorum. Neticede işleri de stresli ortamlarda geçiyor, kendileri de stres taşıyor. Ancak iş ve sosyal yaşamlarını ayırmaları gerektiğini düşünüyorum. En azından bankacı kuzenime bunu önermiştim. Ayrıca müşterileriyle empati kurmaları gerekiyor. Empati kurabildiği ölçüde iletişime geçebilir. Dramada, tiyatroda bunun için bolca egzersiz, yöntem var. Empati gücü gelişmiş birisi, karşısındaki kişiyi daha iyi anlar, ona göre fikirler geliştirir, çözümler üretir ve iletişime geçer değil mi?
Ev hanımlarının da yaratıcılığa ihtiyacı vardır; akan musluk, evi dekore etmek, eski eşyaları kullanarak tasarruf edebilmek… Yemek tariflerinden, kısıtlı mutfak erzaklarını güzelce değerlendirmeye kadar yaratıcılığı kullanıyorlar. Ki anneler çok yaratıcıdır. Çocuklu bir ailede ise çocuk – ebeveyn ilişkisi, empati sayesinde iletişimi artırabileceği gibi, yaratıcılıklarını da geliştirme imkanları sağlayacak. Yaratıcı drama bu konuda da güçlü olacak.
Hukukçuların ifade becerisi çok gelişmiş olmalı, değil mi? Savunduğu her ne ise, düşündüğünü mümkün olan en iyi, en etkili bir şekilde ifade etmesi gerekli. Tiyatro ve yaratıcı drama bunu da sağlıyor.
Tabi bu eğitim sürecinde, direkt sahneye çıkarmıyoruz katılımcıları. Önce eğitim sürecinde pişiyor ve özgüvenleri besleniyor. Sonra da sahnede buluyorlar kendilerini. Ben çok problemli bir çocuktum vaktiyle, çok utangaç ve içine kapanık. Ancak zaman içinde kendimi ifade etme becerisi edindim ve bu çalışmaların çözüme ulaştığını kendi üzerimde de gördüm. Yaratıcı drama ve tiyatro çalışmaları, kişisel, sanatsal, sosyal ve mesleki anlamda gelişme kazandırır.
“Sosyal problemleri olan çocukları, yaratıcı dramaya yönlendirin”
Problemli çocuklar olabiliyor, iletişim sıkıntıları çeken. Neticede toplum önünde konuşmak, ölüm korkusundan bile önce, ilk sıradaki korkumuz. Bunun için faydası var mıdır çalışmalarınızın?
Az önce kısaca ona değinmek istemiştim, biraz daha detay vereyim o halde. Problemli çocuk, başta adını bile söyleyemiyor. O çocuğu başta sahneye zorlayarak çıkarırsak eğer çocuğu daha da problemli bir hale getiririz, travma yaşar. Biz yaratıcı drama çalışmalarında belli adımları izleyerek bir süreç yaşıyoruz. 2 yıl çalıştığım Kültür Koleji’nde özellikle sosyal problemleri olan çocukları bana yönlendirin diyordum koordinatör öğretmenimize. Örneğin Ekim ayında adını söyleyemeyen çocuk Mayıs Ayı’nda 250 kişi önüne çıkıp rahatça oyun oynayabiliyor. Sezon sonunda aradığım şey ise, o oyunun başarısı değil, geçirmiş oldukları sürecin, çocuğun hayatına olan katkısı.
“Geçmişimizde yaptıklarımız orada kaldı, yeni bir hayat bizi bekliyor”
Yaşadığınız ve çok etkilendiğiniz bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Çok var, bir tanesini anlatayım. Ümraniye Cezaevi’nde Drama Kumpanya olarak gönüllü bir çalışma yaptık. Çeşitli ağır suçlardan içeride olan kişilerle çalıştık. Katılımcılar çember şeklinde oturdu ve yere buruşuk bir kağıt koydum. “Bu nedir?” diye sordum, “Sizin açınızdan neye benziyor?” Bir hayal gücü çalışmasıydı. Uzay mekiğine benzeten oldu, hayvana, ona buna… Ama birisi vardı ki “O benim” dedi; “Buruşturulup atılmak!” Yaptığı bazı şeylerden ötürü pişmanlık duyuyordu, ayrıca dış dünya tarafından tecrit edilmek, ihmal edilmek, kenara atılmak… Genel atölye çalışmamızın sonundaysa, o katılımcı da dahil, katılımcıların görüşü ortaktı “Geçmişimizde yaptıklarımız orada kaldı, bir daha benzeri bir şey yapmayacağız ve yeni bir hayat bizi bekliyor” demişlerdi. Bu cümle hedef cümlelerimizden biriydi.
Bu yaptığınız profesyonel bir şey miydi, yoksa sosyal sorumluluk projesi miydi?
Profesyonellik, amatörlük anlayışım farklıdır biraz. Daima elimden gelenin en iyisini yapıyorum ve öğrenmeye devam ediyorum, öğrenciyim hala. Amatörlük ya da profesyonelliği birbirinden ayıran şey, para. Para kazanıyorsan, profesyonelsin. Ama ben çok kişi tanıyorum, oyunculuktan para kazanan ve bu işin eğitimini almamış ve de bilmeyen. Profesyonel mi oluyor onlar? Ve bir de amatör ruh meselesi var, olmazsa olmaz.
Neticede insanla çalışıyorsunuz, mesleği, geçmişi, şusu busu değil, karşında o an’ını yaşayan insanla konuşuyorsun. Sosyal sorumluluk projesiydi. O projeyle ilgili Hayal gücü Hapsedilebilir mi? isimli yazım web sitemde var.
Bazen bakıyorum, aile baskısıyla meslek seçen arkadaşlar oluyor. Kendileri olmuyorlar o zaman. Ama bu çalışmalar sonrasında “Sayın Ailem! Ben sizin bir kuklanız değilim ve benim bir hayatım var. Bu meslek de beni yansıtmıyor!” diyebiliyor.
Peki siz bu işleri yaparken, hayallerinizi kurarken, eğitimlerinizi verirken, sahnede rolünüzü oynarken, üzerinde yürüdüğünüz en önemli 3 değer nedir?
Koruduğum ve sürekli geliştirdiğim çocukluğum ilki. Çocuk ruhu anlamında yani. Ayrıca umut ve azim de diğerleri olur. İnsanlar, diğer canlılar, hayal gücü, iletişim, empati, iş birliği, geçmişten ders de çok önemli, ama sen 3 tane istedin.
Konu, ne konuşursak konuşalım, oyunculuğa geliyor. Neticede siz bir oyuncusunuz, oyuncu eğitmenisiniz, yönetmensiniz. O halde biraz da oyunculuktan bahsedelim. Oyunculuk nedir, oyunculuk için neler gerekir ve Cihan Özdeniz bu âleme ne getirdi merak ediyorum.
Oyunculuğun genel anlamı, benim için bir yorumdur, bir metin olsun ya da olmasın, bir karakteri sahneye koyarken geçirilen hazırlık sürecidir. Bu hazırlık sürecinden sonra sen sahnede bir şeyi var edebiliyorsundur, seyirciye o duyguyu tattırabiliyorsundur. En beğendiğim oyunculardan Bülent Emin Yarar’ın sözüdür; “Ben her yeni metinde oyunculuğa yeniden başlarım”. Dolayısıyla rol üzerine hazırlıklara başlarım; seyirciye ne vermek istiyorum? Seyircinin kalbi de oyuncunun elindedir. Duygu hafızası dediğimiz, kendi geçmişinden birşeyler alır, eğer gerekli olan kayıtlar yoksa, üretir. Bunun egzersizleri vardır. Çok iyi hayal kuran, gözlem yapabilen ve empati kurabilen kişilerdir oyuncular.
Ben ne kattım peki? Bildiğim egzersizlere yeni şeyler ekliyorum, oyunculuğu geliştiren yeni egzersizler kurguluyorum. Şu anda kitaplarda okumadığım, başka yerde görmediğim ve kitaplaştırmayı düşündüğüm birçok egzersizim var. Çünkü birebir yaşayarak, uygulayarak ve sonuçlarını görerek onları yazdım. Öyle ki bazı öğrencilerimiz konservatuar kazandılar ve akademilerinin ilk yıllarında henüz üstüne bir şey katamamışlar. Yaptığımız çalışmaların ileri boyutlu olduğuna dair hoş geri dönüşler bunlar.
“Oyunculuk, mış gibi yapmaktan öteye geçerek, doğrudan rolü yaşamak, o hâl olmaktır…”
Peki en başta demiştik, Shakespeare’in ünlü “Hayat bir tiyatro sahnesidir” deyişini yaşamda oyunculuğu bilerek, bilmeyerek nerelerde kullanıyoruz?
Dünyadaki herkes oyunculuğu kullanıyor. Oynamak araba kullanmaya benziyorsa, herkes araba kullanıyor. Ama bir de Formula yarışları var, Formula pilotluğu var değil mi? O halde tüm şöförler oynuyor aşağı yukarı lakin Formula pilotları araba konusunda daha taktiksel bilgilere sahip, daha deneyimli, daha uzman vs. dolayısıyla ona da bu ölçüde tiyatro oyuncusu benzetmesi yapabiliriz. Güncel de bir örnek verelim. Hastasın diyelim. Annen de başka şehirde. Telefonda konuşacaksınız ve ona hasta olduğunu belli etmek istemiyorsun. Ona sağlıklı görünmeye çalışacaksın, değil mi? Ki benim annem yutmaz bu numaraları. Sağlıklı değilken, sağlıklı görünmeye çalışmak, “mış gibi yapmak”, kaba taslak oyunculuk tanımıdır işte. Biz, oyuncuların yaptığı ise mış gibi yapmaktan öteye geçerek, direkt rolü yaşamaktır, o hâl olmaktır. Burada belirtmeliyim ki %100 role girmek diye bir şey yok o zaman o klinik vaka olur.
Oyunculuğumuzu nasıl geliştirebiliriz? Önerileriniz var mı?
Bir insan hayal gücünü, hayal kaslarını, bir futbolcunun ayak kaslarını geliştirmesi misali hayal kurarak geliştirilebilir. Sürekli her konu hakkında hayal kurun, gözlem yapın. Sürekli insanlarla konuşun, kitaplar okuyun. Sosyoloji, psikoloji okuyup filmler izleyin. Yazın, çizin. Kendi kendinizle ve neslenelerle konuşun. Çıkın manyakça şeyler yapın. Beden deviniminizi güçlendirin.
Çünküüü faydalarına bir daha değinirsem: Kendini daha iyi ifade edersin, hayal gücün gelişir, yaratıcılığın artar. Dikkat ve odaklanmada gelişim olur. Bunların hepsi oyunculuğun içinde olan kavramlar. Çok önemli bir öneride bulunmak isterim, herkes farklı olduğu için kişisel geçmişi de farklıdır bu yüzden role ve duyguya yaklaşımları da farklıdır. Herkes kendi egzersizlerini keşfetmeli ve üretmelidir. Oyunculuğun o zaman başladığına inanırım.
Role çalışırken geliştirdiğiniz ve kontrolünüzün sizde olduğu her yöntemi kullanabilirsiniz. Bu arada kendi mesleğimle ilgili ilginç bir anı: Rollerimi sadece sahnede değil, evde de çalışırım, evden buraya gelirken de çalışırım. Bir gün rolüm deli bir adam üzerineydi. Çalışmak için stüdyoya giderken, yolda deli gibi hareket ediyordum. Metindeki o rol, dışarıda canlı bir insan değil mi? Ben de bir mağazaya girdim, deli gibi davranmaya devam ediyordum. Tepkilere bakıyordum. Mağaza görevlisi bana bakarak telsizle bir şeyler söylemeye başlayınca kaçmam gerektiğini fark ettim…
Biraz reklamlara girelim. Yaptığınız işlerden bahseder misiniz? Nerelerde oynuyorsunuz, ne eğitimler veriyorsunuz?
Burada Dostum Kemal Oruç ile birlikte çalışıyorum. Şubat 2011’da kurulan Tiyatro Eğitim Derneği olarak müfredatımızı toparladık. Oyuncular ve oyuncu adayı arkadaşlar ile benim yaratıcı drama ve oyunculuk çalışmalarımda hamur oluşturuyoruz, Kemal’in oyunculuk ve tiyatro tarihi çalışmalarında ise pasta ve ekmeğe dönüşüyor diyebilirim. Erkan Kılıç ile Performans – Dans, Sercan Şekerci ile Diksiyon sınıflarımız da var. Umur Sevim Hocamız ile Şan sınıfı açıldı. Çocuklarla yaratıcı drama sınıfı açtık, çalışmalarımız devam ediyor. Selin Eresin ise stajer eğitmenimiz, tüm çalışma raporlarımızı o tutuyor.
2002’de İstanbul Atatürk Öğrenci Yurdu’nda, ATOK’ta başladım tiyatroya. Oradaki çalışmalarımız sürerken Kemal 2005’te Gibi Yapanlar Tiyatro Okulu’nu kurdu, birlikte devam ettik 2010 Mayısta kapatıp Drama Kumpanya ile devam ettik ve 2011 başından beridir de yolculuğumuza Tiyatro Eğitim Derneği’ni ekledik, yürümeye devam ediyoruz. Şahika Tekand Stüdyo’dan ve Adana Şehir Tiyatroları’ndan tiyatro, Oluşum Drama Enstitüsü’nden drama eğitimi aldım. Marmara Üniversitesi Elektrik Öğretmenliği bölümünden mezun oldum fakat o bölümün sadece pedagojik formasyon kısmını kullanıyorum. Bu dönem Kültür Üniversitesi İletişim Sanatları Bölümü’nde yüksek lisansa başlayacağım.
Şu an 4 büyük ustanın -Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü ve Kandemir Konduk- 4 öyküsünü kısa oyunlar şeklinde tiyatroya uyarladık, 4 yönetmen var, biri benim, bir oyunda da rolüm var. Provalar devam ediyor. Bir yandan Kemal’in yazıp yönettiği ismine henüz karar veremediğimiz, türü için kabataslak Psikolojik – Komedi diyebileceğim iki kişilik oyun hazırlıyoruz, oyuncular ben ve Kemal. Onun da provaları devam ediyor, şubat sonu ya da mart başı seyirciyle buluşturmayı düşünüyoruz.
Oyunların gösteri programını sitelerimizden takip edebilirsiniz.
Yakın zamanda, bir aksilik çıkmazsa yeni bir dizi başlayacak. Projenin adı “UNC – Düş Vurgunu”. Oyuncu olarak görev alacağım. Kanal kesinleşmedi lakin ulusal kanallardan biri olacak. Tekniği, efektleri ve senaryosuyla Türkiye’de ilk olacak bir proje. Ekip çalışmalarına devam ediyor. Ben duyuracağım netleştiğinde.
Son olarak bugüne kadar Cihan Özdeniz’i Cihan Özdeniz yapan 3 öğüt paylaşır mısın?
Babam, “Kendine güven, dürüst ol ve arkadaşlarını iyi seç” demişti. Ayrıca benim boyum daha bisiklet pedallarına doğru düzgün yetişmezken, babam kamyonetiniuygun bir arazide bana vermişti. Ben pek güvenmiyordum kendime, ama babam güveniyordu. Kendime güvenebileceğimi, yaşayarak öğretmişti bana, drama yapmıştı yani.
Türkçe öğretmenim, bir gün bana kızacağını sandığım anda “Cihan evet, böyle hep kendin olmaya devam et” demişti.
Bir yakın arkadaşımın, “Zamanı iyi kullan” öğüdü de hep aklımdadır.
Eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Konuşmayı seven birisi olarak cevabım “Tabi ki evet!”
Elektrik öğretmenliği okudum. Daha önce de belirttiğim gibi bu bölümün sadece Pedagojik Formasyon kısmını kullandım. Güzel bir bölümdü fakat beni yansıtmadığından “Elektrik” almadığım bir bölümdü. Devam mecburiyetinden ötürü girmek zorunda olduğum derslerim vardı. Derste hocam elektrikle ilgili bir şey anlatırken, beynimi başka şeyler düşünmeye yönlendirdim. Böylece yeni şeyler üretme imkanım oldu. Yani “istemediğin bir şeyi yapma, istediğin bir şeyi yap” komutuyla ben elektrik derslerimde ders dışı çok buluş yaptım. İlhamımı kaybettiğim zaman ya da azaldığı zamanlarda muhtemelen “Elektrik çalışacağım”. Yoğun bir şekilde strese girip zaman kaybı da yaşayabilirdim, ama böyle bakmaya çalıştım. Siz de yapabilirsiniz. Olumsuzlukları lehinize çevirmek elinizde. Ayrıca her yerde hayal kurabilirsiniz, sınır yok.
İndigo Dergisi’ne, bahsettiğim, oyundan makyajımın ve terimin olduğu mendilimden getirdim. Benim için çok önemli bir oyundan anımı, dergi adına sana hediye etmek istiyorum.
Dergi adına samimi paylaşımlarınız için teşekkür ederim.
Ben de çok teşekkür ediyorum. Hayal gücünüze kuvvet.