Kadın Niçin Şiddet Görüyor?

Yaşamımızdaki olaylara bakış açımızda kabul ve teslimiyet olmadığında, o anki algılarımızla hayatı daha dar bir çerçeveden görmeye başlıyoruz. Giderek daralan ve seçeneksizleşen bu alanda kişi kendini ifade etmek için kendince son çare olarak şiddete başvurmaktadır. Günümüzde kendi değerini fark eden kadın, bulunduğu konumu değiştirme ihtiyacındayken bu duruma kabul göstermeyen partneri tarafından şiddet görmektedir.

kadin-siddet-neden

Kadın neden şiddet görüyor?

Kadın deyince aklıma ilk önce anneler gelir. İçerdiği anlam itibariyle çok içerikli, çok derin ve nadide bir varlığı anımsatır beraberinde. Anneler dünün genç kızları, daha da öncesinin kız çocukları. Kimilerimizin çocukları, kimilerimizin kız kardeşleri.

Dünyanın evrimleşme sürecine de baktığımızda kadına yüklenen anlamlarda değişim başlamış durumda. Ataerkil aile düzeneği değişime uğruyor ve yerini kadınların da toplumlarda söz sahibi olmaya başladıkları bir sürece bırakıyor.


Bir taraftan da dünya enerjileri de her gün değişiyor. Kadın / erkek faktöründen çok insan faktörü ön plana çıkıyor… İnsan denince de her ikisini de içine alıyor elbette. Dünyanın değişimi, kültürlerin değişimine bakıldığında da kurban rolü oynayan her toplumda bir isyan söz konusu. Kimse artık bir boyunduruk altına girmeyi istemiyor. Herkes özgür, herkes hakkı olan insanca yaşamak arzusunda…

Tabi ki bu durumun toplumlarda da yansıması insan bilinç seviyeleriyle doğru orantılıdır. Güçlünün güçsüze müdahelesi de her bireyin kendi algısıyla oluşmaktadır. Bu durum kadın erkek ilişkisinde de benzer durumlar yaratmaktadır.  Kadın/ erkek diye ayrım yapmaksızın bireylerin kendilerini ifade edişleri de tamamen kendi algılarıyla ilişkilidir. Dolayısıyla iletişim çatışmalarının dışarıya yansıması da algılarla paralel olarak kademe kademe olmaktadır.

Kendini tanıma aşamasına gelen bireylerde iletişim çatışmaları çatışma olarak ifade edilmez. Anlaşmazlık sorun olarak ele alınır, anlaşılır hale getirilir ve gereği yapılır. Kendi ile dünyanın ilişkisini yeni yeni kurmaya başlayan bireylerde kısmen tepkisellik, kısmen de algılayıcılık söz konusudur. İletişim halindeki kişiyle çatışmadan onun içinde bulunduğu duruma empati kurarak çatışmanın şiddetini azaltabilirler.


İletişim ve şiddet ilişkisi

Farkındalıksızlık içindeki bireylerde ise durum etki tepki boyutundadır. Oluşan bir davranışın mutlaka karşılığı olmalıdır ve bu karşıdaki bireye mutlaka bir şekilde iletilir. İletişim şekli burada öncelikle sözledir. Sözler kâfi gelmez ise fizik bedenler devreye girer. Birikmiş öfke ve kızgınlık enerjilerinin dizginlenmesi söz konusu değildir. Taraflardan biri zarar görebilir ve bu bazen kişilerin hayatları pahasına bile olabilir. Böylesi bir algılamada öncelikle haklı olmak, ceza vermek, intikam almak gibi unsurlar söz konusudur. Son günlerde toplumlarda görülen kadına şiddet vakaları bu çerçevede gerçekleşmektedir.

Kadınların artık kendilerini bir birey olarak görmeye başlamaları ve bunun çevreleri tarafından da kabul görülmesini istemeleri karşı tarafın bu durumu kabullenmemesinden, kendilerinin ikinci plana atılma endişelerinden, bazen yetersizliklerinin getirdiği çaresizlikten ötürü kadını sindirme ihtiyacıyla şiddet unsuru ortaya çıkmaktadır. Oysaki şiddet uyguladıklarımız kızlarımız, kız kardeşlerimiz, ablalarımızdır bir anlamda.

Gelişmekte olan toplumlarda insan algıları yaşamları belirlemektedir. Gelişme sürecindeki iletişim çatışmaları ve şiddet kaçınılmazdır. Algılar değiştikçe, yaşama bakış açıları farklılaştıkça bunlar davranışlara yansır. En önemlisi insanın içindeki öfke ve kızgınlık duygularını sevgi duyguları almaya başlar. Yıkıcılık yerini yapıcılığa bırakır.

Bu geçiş süreçlerinde anlaşılır olmak çok önemlidir. Çatışma konusu ve nedeni her iki taraf tarafından anlaşılır olduğunda kabul ve teslimiyet ortaya çıkar. Kabul beraberinde sakinlik ve sevgiyi getirir. Olayları anlaşılmadan üstünü örtmek yerine hemen anlaşılır hale getirmek, anlaşılamamanın verdiği içsel öfke ve kızgınlıkların da birikmesine engel olacaktır. Sonuçta hepimiz insanız ve gerçekten ihtiyacımız olan anlaşılmak, kendimizi ifade edebilmek ve sevilmektir.


Sevginin olduğu ortamda ise çatışmalar erir, biter.


 

Rüya Yüksel
Rüya Yüksel, 1957 doğumlu, İstanbul'da yaşıyor. Mesleği İngilizce öğretmenliği, ancak 29 yıldır özel sektörde çalışıyor. NLP İleri Derece Uygulayıcısı ve 'Yaşam Koçu' olmakla birlikte “Kendini Tanıma Çalışmaları” düzenliyor.