Her şey doğumum ile başladı, tıpkı evrenin başlangıcı için yaşadığı o ilk büyük patlama gibiydi bin sancı ile ışığa varışım. Öyle değil midir? Hangi işe başlarsan başla bir doğum ve başlangıç gerektiriyor ve yola çıkmadan önce ilk adımı atman gerekiyor. İlk adım…
Dualitenin ortasında kalmış ilk arayışlar
Evet, ilk adım, hayatın her anında senin karşına çıkan o kutsal başlangıcın. Sonunda iyi yaptığını düşündüğünde ve mutlu olduğunda iyi ki atmışım o adımı dedirten, olumsuz bir sonuca ulaştığında ise kocaman bir keşke’yi başlangıç kelimesi yapan varoluş hikayesi. Bir hikayemiz var kendimize ait olan, en çok acıları barındıran en az mutlulukları hatırlatan bitmeyen döngüler silsilesi. Anne ile başlayıp, sadık yar kara toprak ile biten iki an içindeki yaşanmışlıklarımız.
Üryan bir Aşk’tı dilediğim, bu saltanat kayığına binip yüreğimde gezen de kim?
Ben neden dünyaya geldim? Neden, varlığım bu kocaman dünyanın ortasında tek başına duruyor? Ben en çok haklı iken, yaşadığım bunca haksızlık kimin benden alacağının diyetidir? Öfkesini dinginleyemenlere neden ben adres oluyorum? Hep sancısını ben mi çekeceğim bu dünyanın? Üryan bir AŞK’tı dilediğim, bu saltanat kayığına binip yüreğimde gezen de kim? Bir dönüş vardı kendime ve soruların dünyasına.
Sorular dünyasını çözüm aramak için kitaplar okudum, okudukça gördüm ki kitapsız kalmak gerekmiş ben’i bulmanın yolu. Okudukça öğrendim ve bildim ve bildikçe kendimi yitirdim. Oysa okuduğum şeylerin, beni bana vermesi gerekiyordu beni benden alıp götürmesi gerekmiyordu. Böyle düşününce bir şeyi fark ettim, okuduğum tüm kitap ve yazılar aslında onu yazanların tecrübesi ve hayat yolunun hikayesi idi benim dersim onlarla bir olamazdı ki… Benim kendi hikayemi yazmam gerekiyordu.
Ben incindiğimde, içimdeki duygular başka türlü dile geliyordu, o incindiğinde başka. Ben sevince gözlerimden ışık çıkıyordu, o sevince sözcüklere dökülüyordu. Ben gülünce dişlerim görünüyordu, o gülünce sadece tebessüm edebiliyordu. Ben kazanınca derin bir şükran ile seyrediyordum, o kazanınca büyük bir coşkuyla kutluyordu. Öyleyse onun hikayesi benim hikayem olamaz. BEN olamaz. Ne yapmalıyım ?
Evet, ne yapmalıyım?
İlk iş öğrendiklerimi unutmam idi. Öğretmen değildim, müfredatım yoktu bende olanı hatırlamaya başlamam gerekiyordu öncelikle. Nasıl olacaktı hatırlamak?
Evet hatırlamam gereken şeyler var. Bu dünyaya geliş amacım ilk hatırlamam gereken konu idi bunu da ne annem biliyordu ne de babam. Onlara sorsan; ‘evlat evlendik, çocuk olması gerekiyordu, sen doğdun’ derlerdi. Evet çocuk OL’ması gerekiyordu ve ben OL’dum. Hayatta tercihlerimizi yaşıyor isek bir tercih ve seçenekler silsilesi içindeysek ilk doğru şıkkı burada işaretlemiş oluyoruz sanırım.
OL’mak için doğmayı seçtik.
Anne ve baba hazır, ortam hazır, tüm şartlar bizim OL’mamız için uygun hale getirilmiş. Şimdi, bize düşen bu şartların içinde en olağan şekilde kendimizi taşımayı ve BİL’meyi öğrenmemiz olacak.
Başlıyoruz öğrenmeye, ilk ders ya ilk engellerde alabildiğince hızlı gelmeye başlıyor, oğlum yapma, kızım yapma, elleme, dokunma, gitme, gelme, sus, konuşma, yemek ye, uyu, su iç, üstünü giyin, üşürsün, derslerine çalış, kursa git, ailen için ve toplum için hayırlı evlat OL…
İyi de ben kendim olacaktım hani şimdi bu toplum ve aile nereden çıktı? Neden onlar için bir şey olmam gerekiyor ki? Benim önceliğim Kendim OL’mak idi. Kendim Olmak…
Topluma ve aileye baktığımda herkes bir arayış ve terk ediş içinde ve herkes kendisini arıyor bulamıyor ve bulamadığı gibi de yeni katılan her bireyi kendisine benzetmeye çalışıyor. Kendisi gibi olanı kabul etmesi daha kolay oluyor sanırım o yüzden herkes aynı yolun yolcusu gibi hareket ediyor. İyide ben onlardan biri değilim! Onlar gibi olamam! Olmamam gerek! Benim kendim OL’mam gerekiyor. Bu kadar çetrefilli bir yol mudur insanın kendisi olmaya çalışması? Sanırım cevabı kocaman bir evet. Kendisini yitirmiş bir sürünün içinde aykırı duran birini kurt kapar endişesi yatıyor. İyi de ya ben de kurtsam ne işim var koyunların arasında değil mi? Sanırım burada da başka bir gerçek ortaya çıkyor; farkındalık… Kendi farkındalığını fark etmek. Evet ya ben bir kurtsam, bu sürünün bir bireyi değilsem, kendimi bir an önce dışarı atmam gerekiyor. Yoksa sürü beni kendisine benzetecek…
Ben Kimim ile başlayan yolculukta OL’mak için fark etmek gerekiyor.
Bunu öğrendik fakat zamAN öyle hızlı geçiyor ki neredeyse sona yaklaştık. Daha bulamadık kim olduğumuzu. Gördüğümüz bir beden var, o bedenle hayat bulan bir nefes var, gören gözler var, duyan kulaklar, hisseden bir ten ve karar veren bir akıl, seven bir yürek hepsi tastamam yerinde. Böyle her şey yerinde iken neden kendimizi eksik hissederiz ki gelirken almayı unuttuğumuz harita yüzünden mi?
Evet ya bu yaşama adım atarken elimizde bir harita vardı kendini tamamla ve gel’in tüm yollarını gösteren harita. Anne baba seçilecek, okullar okunacak, adımlar atılacak, kararlar verilecek ve tamamlanacak, dönülecek geri. Tam da bu esnada toplum ve hayatın koşturması öyle bir sarar ki insanı neden geldiğini nereden geldiğini unutur işte tam burada bir ders daha çıkıyor karşısına insanın hatırla! Yolun başlangıcındaki tetikleyici gibiydi fakat bu sefer daha etkili ve sert derslerle karşına çıkıyor hatırla, hayata geliş amacını hatırla. Kendini bulman için sana verilen derslerdeki özü hatırla, görülmeyeni gör. Neden aynı şeyleri yaşatıp duruyorum sana onu gör. GÖRmek, içsel olanı fark etmek, ÖZ’e dönmek, ona sormak; ‘Sen Kimsin?’ diye.
İşimiz kolaylaşmaya başladı artık, çünkü sorunun muhatabı değişti. ‘Ben Kimim’ iken soru muhatabı bendim, şimdi dönüp özüme soruyorum Sen Kimsin diye. Bana kim olduğunu söyle ve amacını söyle. Bana kendini anlat. O, kısa bir gülümseme ile karşılık verir; ‘sessizlik içinde beni izle. Sus ve izle. Sus. Sadece sus ve izle. Aklını bırak, bildiklerini terk et, öğrendiklerini sil. İlk doğum anına dön ve sadece izle. Sus ve izle!’
Sona yaklaşıyoruz. Ben kimim ortaya çıkıyor artık, alınan derslerden sonra döndüğümüz ÖZ’ümüzden gelecektir cevap. Diyeceği şu; ‘benim kim olduğumu bileceksin öncelikle hatırla; ‘Sen Ben’sin. Ben ise Yaradan‘ın sendeki yansımasıyım. Bana dokunduğun şu anda varoluşa dokunuyorsun. Varoluş sensin. Hatırla! Yaradılışa sebep olup, yaratımın içinde var olup, yaratandan olduğunu bilememek de zordur. Sen en zorunu başardın önce unuttun ve unuttuğun şeye ulaştın.’
Ben…
Evrendeki her bir noktada tezahür edenim. Ben sevgiyim, ben aşkım, ben aşkınlık mektebinde sözcüğüm. Ben varlığın ÖZ’üyüm. Bu satırları okuyan Sen kimsin biliyor musun? Sen de Ben‘sin.. Tıpkı benim Sen olduğum gibi.
Bir… AN’da olmadı evren. Fakat evrenin sırrına bir AN’da ulaşır insan. AN’da yaratmak ve varolmak dileğiyle.