İnsan ilahi gözdeki bebek gibidir

“İnsan ilahi gözdeki bebek gibidir ve görme hassası ile adlandırılan yaratıktır. Bundan ötürü ona insan denildi. Çünkü Yüce Yaratıcı, varlıklarını insanla nazar kıldı ve rahmet etti” İbni Arabi, Abdülhalim Şener

İnsan İlahi Gözdeki Bebek Gibidir

Hikmet O’ndandır. On beş aylık bir bebeğin gözlerinden yansıyor, adı Derya Deniz. Bu hikmetin fazlıma düşen Nur hikmetince, hakikatin sudur etmesiyle bana yansıtmış olduğu kelamı gözlerinden yansıyan ışıktan aldım. Öyle yoğun bir ışık huzmesiydi ki, Allah’ın rahmetinin Âdem’e sunduğu ışığı gördüm. Âdem’in gözlerinden önce Yusuf’un kuyusundaydım.

Bir rüyanın dalgın sularında karanlığımın nefessiz hacmindeydim, kımıldayamıyordu Ruhum. Bilirsiniz bir kez olsun indiyseniz karanlığınıza, zaman-mekân mefhumunun dışına çıktığınız yalnızlığınızın derin çehresiyle kaldığınız durumlardır. Ruhun hangi âlemde seyrettiğini bilmediği, Allah’ın bahşettiği sabır ile lütuf olan bekleme süreciydi. Ruhum ham girdabında dönüp dolaşacak kendi iç denizindeki gözlerin Nur fazlını bulacaktı.


Bir gün Mevlana’nın sesiyle uyandım oradan; işit dedi, Yusuf’un kuyusundan çıktın, erdemli varlığının iç denizine açıl!

Karanlık da, ışık da, sonsuzluk da benim. Sen yeter ki teslim ol, kalbinin sonsuz deryasına. Rüyanın rüyasında açıldığımda Âdem ile karşılaştım. İbn Arabi Derya Deniz ile fener oldu bana. Artık ışık denizinde yol alabiliyordum. Hükmüne nail olunan tek şey, sonsuz yansımanın kırılgan aynasının Âdem olduğunu bilmekti. İlim demek bilinmezliğin aynasının parlayan ışığını görmekti, Allah’ın parlattığı Âdem her bir halifenin iç dünyasında şerh olmak için beklemektedir.

Neden? diye sorma, verdiğin bütün yanıtları tutuştur ve yak, bilincin odalarındaki yargılar senin sıfatların, sıfatların birer araç, aynanın kırılan ışıkları, oynadığı gölge oyunları gibi. Bütün oyunlarda kuklasın kendin sandığın muammanın kırılan aynaları gibisin. Labirentler, girdaplar bilincinin katmanları ve inandığın bütün doğruları parçala. İnanmak başka bir şey iman etmek başka. İnandıkların başka inanmalara taşıyacak seni. Yıkarak ve yok olarak var olacaksın hakikatin iç sularında. Yunus gibi yuna yuna gideceksin.

Tanımların ve sıfatların yeni bir soruya hazırladı seni. Kendine soracağın en doğru soru cevabını kendi kayboluşunda bulur. Kaybolmadan hatırlayamazsın, yitirmeden bulamazsın bebeğin gözlerindeki ışığı, yani Allah’ın Ruhuna bakışını. İman etmek formüllerle değil, inanma ritüelleri ile değil, sınırlar ile değil, tanımlamalar ile değil, doğrudan saf bir yönelişle olur.


Aydınlık karanlığı barındıran hakikat incisidir istiridyenin gerçekliğinde

Mademki karar verdin bir sorunun peşine takılmaya, dikkat et, o soru yeni inanmaların olmasın. İnanç yargılar oluşturur yeni önermeler sunar sana. Sen de o önermelerle oyalanır durursun, gerçekliğin puslu göstergelerinde, cilalanmamış bir aynanın göstermeyen yüzüne bakarak.

İnanç önermelerini bırakırsan, cesaretle yıkarsan, hakikat parlar sana doğru senden Allah’ın feyzini görürsün, duyarsın, solursun, artık sen, sen olan inanmalarının kıyısından dönmüşsündür. Ne sen, ne ben, ne o, sadece bir hakikat aynası olur çıkarsın, bebeğin gözlerindeki Âdem olursun.

İman; vehimleri, inanma kategorilerini kaldırır ortadan. İman vehmetmeyen bir Nur parlaması ile aydınlanır Ruhunda. İman, vehmede vehmede çıktığın yolda kendinden vazgeçmenin doğrudanlığını verir. İman Âşk’ı için, heves ömrün tarumar olur, ten kafesinden uçmak için çırpınır durur can. Ruhundan akar suları Dicle’nin Fuzuli’nin su kasidesi ile. Coşarsın katre katre damlarken Âşk ile Allah’ın feyzinden Muhammed ile, Yusuf ile, Âdem ile, Yunus ile, İbn Arabi ile, Mevlana ile.


Kim için, niçindir bu hakikat ey yolcu?…

İnsan gözden ibarettir; geri kalan cesettir