Karma: Tanımlanamayan yaşam döngüsü

Karma dediğimiz şeyin bir diyeti var mı acaba? Mesela diğer tarafta oturup bir deftere yazılıyor mudur? Gidince yapılacaklar listesi diye. Öyleyse bu deftere yazı yazmayı öğreten öğretmenleri bulmak gerekiyor. Çünkü şu dünyada yaşayan yedi milyar insanın gerçekten büyük bir problemi var. Bozuk, alabildiğine bozuk bir alfabe ile öğretilmiş yaşamlarını yazma ve geleceklerini seçme özgürlükleri.

Bazen ne kadar çok şey bildiğinin ve öğrendiğinin bir önemi kalmıyor. Hayat öyle bir ders ile çıkıyor ki karşına, artık bu dersten kanaat notu bekleyip geçmek isteyesin geliyor. Öyle ya, öğretmenler iyi halden kanaat notu kullanıp bizi salıyorlardı derslerden. Hayat da bize öğretmenlik yaparken, kanaat notu kullansa ve geçirse bizi bu derslerden… Mezun olsak artık ve yaşamaya koyulsak hayatı… Ne güzel olur değil mi? Herkesin tamamlamak zorunda olduğu sınavlar, dersler, tamamlanmışlıklar ve varması gereken hedeflerinin olması, nereye kadar devam edecek bir iç döngüdür ki asırlardır bitmedi bu sınavlarımız.

Sınavlarımız, ilk olarak kendi adımızı seçerek mi başlıyor ne dersiniz?

Murat’ı seçerken ne düşünmüş olabilirim ben. Ya da annemi, babamı ve bu yaşamı seçerken hangi amaçla geldiğimi biliyorsam, bunları doğmadan önce hatırlamam bu kadar kolay iken doğduktan sonra unutmam neden bu kadar kolay oldu.


Bir yolculuk var ve bir sınav. O yolculukta almamız gereken dersler ve o derslere not veren bir yaşam. Geçince sınıftan, ödülü takdir, teşekkür ve mezuniyet. Sonra; yeni sınavlara hazırlık ve yeni bir derse katılma. Ya geçemediğimiz dersler, hep aynı sorular ve sorunlarla karşılaşmamız. Yıllarca bizi terk etmeyen sancılı tecrübelerimiz. Neden hep BEN dedirten o garip deneyimlerimiz. Sahi dersimiz neydi? Neyi geçmemiz gerekiyordu da takıldık kaldık bu hayatta? Bir karma düzeni varsa neden tekrar tekrar gelip duruyoruz. Şu zihnimize reset atan kim çıkmalı artık ortaya.

Bizim yaşadığımız derslerin bir nedeni ve sahibi varsa, salıverdiğimiz ve özgürleştirdiğimiz her bir canlı neden kendi karmasını tamamlamak için dönüp dolaşır gelir ayaklarımıza takılır durur. Yaradılış öykülerinde çamuru ve nefesi birleştiren yaratıcı içine koyduğu aklı ve nefsi nereden aldı. Kendi ışığını yüklediği canlara verdiği bu akıl ve nefis denen duyguların sahibi kim?

Herkesin bir yaşam nedeni ve amacı var iken, amaçsız ve nedensiz yaşayan insanların daha çok mutlu olması mıdır bizi çeken?

Bu yüzden mi her an terk edip gitmeye hazırızdır yaşadığımız hayatı ve onun içindeki yaşanmışlıkları? Bu ölüm ile terk etmek değil, beğenmediğimiz, beğenemediğimiz yaşanmışlığımızı bırakıp gitmek için söylenmiştir. Hepimiz kendi krallığımızda mutsuz bir saltanat sürmekteyiz. Bu da bir karma ise mutluluk için yola çıkanlara yaptıklarımız (hor görme, aşağılama ve küçük düşürme vb..), kendi acizliğimizden dolayı yapamadıklarımızdan mı olmakta?

Her şey bir neden ile gerçekleşirmiş! Nedenimiz kendimizi gerçekleştirme yolculuğu ise neden yaşadığımız olaylar ruhumuzu esir alıyor, neden kendimizi kaybedip var oluşumuzu yok etmek istiyoruz? Madem bu kadar mükemmel bir düzen var bu yaşanan düzensizlikler kimin tekelinde sürekli acılar ekiyor yaşantılara, yaşantılarımıza?

Haydi bir hesap yapalım dese biri, ne kadar tutar içimize attığımız borç ve alacakların toplamı? Sen kendini tamamlamadın diye ben seni tamamlamak için neden borçlu olayım evrendeki bu akışa ve neden alacaklarımı tahsil etmekte zorlanayım, sen vermeye razı gelmiyorsun diye?

Karmanın bir diyeti var mı acaba?

Mesela diğer tarafta oturup bir deftere yazılıyor mudur gidince yapılacaklar listesi diye? Öyleyse bu deftere yazı yazmayı öğreten öğretmenleri bulmak gerekiyor. Çünkü şu dünyada yaşayan yedi milyar insanın gerçekten büyük bir problemi var. Bozuk, alabildiğine bozuk bir alfabe ile öğretilmiş yaşamlarını yazma ve geleceklerini seçme özgürlükleri…

Kim? Öğrencisinin ya da çocuğunun ya da kendisinin geleceğine ot tıkamak ister ki?


Kim patavatsız birinin bir sözü yüzünden ölmek ister?

Kim denizin üzerinden geçerken boğulmayıp içtiği bir bardak suda boğulmayı ister?

Her şeyi güzellikle anlatabilen kitaplar, kendi düştükleri karmayı nasıl silebilirler?

Sahi, her dersin bir özet cep kitapçığı var değil mi artık? Ya da tüm kitabı okumak yerine sadece sorulara ve cevaplara çalışarak da geçilebiliyor artık sınavlardan. Peki ya sonra? Ameliyata girmeye kalkarsan ne olur? Hangi damarı keseceğin soruda ve cevapta vardı fakat orada nasıl keseceğin yoktu o da kitapta yazılıydı. Belki de bu yüzden hayat bize ağırlaştırılmış bir karma dayatıyor. Özetlerden ve sorulardan yola çıkıyoruz. Kaynağı bilmeden ezbere yaşıyoruz. Sancılarımız ise ilk tecrübemizde karşımıza çıkıyor, hangi hamleyi yapacaktım şimdi?

Kim bilebilir ki okuyan sendin o bölümü ve şimdi yaşayan da…

Sonuç, iki günlük dünyada kırk asırlık acılar yaşamaya gelmiş insanların yaşadığı şeyi anlatıyor bize. Hayat okuyarak olmasa da yaşayarak, tecrübe ederek öğrenilen, kendi yazdığımız ve oynadığımız bir kitap aslında. Haydi geçmişe dönüp temizleyelim desek nereye gideceğimiz belli değil. Yaparken mutlu olduğumuz şeylerden dolayı şimdi neden pişmanlık duyup salalımki… Ya da yaşarken acı bir tecrübe olarak kimliğimize kazınan bir olayı temizleyebilirsek aynı sorunla tekrar karşılaştığımızda ne yapacağız? Çok küçük yaşta tecavüze uğramak hangi Dersin, Dengenin, Yaşanmışlığın ve Karmanın hesabında yazılı onu nasıl sileceğiz geçmişin sayfalarından?

Karmik bağ mı dediniz? Karmanıza mı dokundu yazılanlar acaba? Sizce Siz’i gerçekleştiren ve geleceğe taşıyan gerçek nedir biliyor musunuz?

Ben‘im bildiğim, Hiç‘lik ile ancak kendini bulabildiğin O’da ancak Öl‘ümle gerçeğe dönen bir Ol’ma hali işte…

Karmanız sizinle yol alan kendi gerçekliğiniz, ne kadar içinde olursanız o kadar siz olursunuz. Siz olmak istiyorsanız, evren size hizmet etmeye hazır aslında. Çağlar öncesine gidip bir şeyleri düzeltmeye çalışmak yerine belki de yaşadığınız An‘ı değerli kılmaya çalışmanız sizi gitmek istediğiniz yere taşıyacaktır. Hiç bir derviş ve ermiş geçmişimi temizleyip olayım dememiştir, An‘da kalıp, teslim olmuştur ve Ol‘muştur.


Sevgi ile Ol‘manız dileğiyle. Sürçü lisan ettiysek affola…


Murat Tali
1971 yılında İstanbul’da doğdum. Doğduğum günden beri AŞK’ın ve sözcüklerin peşinde koşturmakta ve hayatın anlamını kendime anlatmaya çalışmaktayım. Okul yıllarında kopartılan sayfalara kazınan şiirler ve denemeler ile kendimi en iyi, yazarak ifade edebildiğimi ve anlatabildiğimi fark ettim...