İletişimde ne söylemek istediğimizden çok ne söylememek istediğimizi anlatmaya çabalarız farkında mısınız? “Bu bence böyledir” diye başladığımız cümleyi takip eden cümleler genelde “Ama şöyle değildir, öyle de değildir” le devam eder. Olanı olmayanla anlatmak etkili bir yöntemdir.
Fakat dozunu ayarlayamadığımız zaman enerjimizin olmayan üzerinde tükenmesi riskini de beraberinde getirir. Çünkü içerisinde bir korku barındırır. Yanlış anlaşılma korkusu. Fazla detaya inerek bu korkumuzu yenmek ve gerçekten doğru anlaşılmak isteriz. Ama iletişimde doğru anlaşılmak sadece bizim çabamızla gerçekleşebilecek bir şey değildir.
İletişimde bildiğimiz gibi 3 unsur vardır. Verici- mesaj -alıcı. Mesajların doğru iletilmesi ve doğru anlaşılmasının önüne geçen, vericiden ve alıcıdan kaynaklanan faktörler vardır.
Örneğin;
1- Vericinin yani mektubun gönderen kısmındaki kişinin,
İfade etmek istediği şeyi, ifade etmesini gerektiren faktörler, bu faktörlerin bireyin duygu durumunu ya da düşüncelerini etkileyiş biçimi, ifade etmeye çalıştığı durumun kişinin bilinçaltında oluşturduğu geçmiş hikayeler ve bunların duygu durumuna yansıması, ifade ederken kullandığı tarz, yöntem, dil vb.
2- Alıcının yani mektubun gönderilen kısmındaki kişinin,
Mesajı aldığı andaki duygu durumu, olayla ilgili ya da benzer olaylarla ilgili bilinçaltında oluşan geçmiş yaşanmışlıklar, mesajı veren kişi ile ilgili başka olaylar sırasında oluşmuş geçmiş yaşanmışlıklar, alıcının karşısındaki kişiyi gerçekten anlamak için dinleyip dinlemediği, empati kurmaya niyetli olup olmadığı vb.
Bu kadar faktörü aynı anda eşitleyemeyeceğimize göre, iletişimde kazaların yani yanlış anlaşılmaların olması kaçınılmazdır.
3 ayrı kişiye bir olayla ilgili yorumlarınızı anlatıp ( her birine anlatırken aynı cümleleri sarfedip, aynı vücut dilini kullanmaya çalışın ve olayı çok kısa geçip şahsi yorumlarınızdan ve duygularınızdan bahsedin) daha sonra ne anladıklarını test etmek için kritik sorular sorun. (biri size en yakın arkadaşınız, biri iş arkadaşınız, biri de sizi çok az tanıyan biri olsun)
Cevapları yazmalarını isteyin ve sonrasında tek tek karşılaştırın. Aradaki farka inanamayacaksınız. Oysaki siz hepsine aynı şeyi, aynı şekilde anlattınız. Bu fark nereden geliyor o zaman? En yakın arkadaşınızla aranızdaki duygu ve düşünce akışı zaten yoğun olduğundan ve daha önce aranızdaki yaşanmışlıkların da birikimiyle oluşacak 2 ihtimal vardır:
1- Birbirinizi iyi tanıdığınız için anlatmak istediğiniz şeyi, sizin anlatmak istediğinize en yakın şekilde anlayacaktır.
2- Anlatmak istediğiniz şeye, birlikte yaşadığınız olumsuz olayların gölgesinde bakacak ve egosu buna göre yorumlamasına sebep olacağından “ne alaka” diyeceğiniz sonuçlarla karşılaşacaksınız. Ve en çok en yakınlarınız tarafından anlaşılamamak ya da yanlış anlaşılmak yaralar sizi.
Derinleştikce daha kırılganlaşır insan. Yüreğindeki niyeti yansıtırken iletişimdeki kazaların bu niyeti çarpık yansıtmasına öfkelenir. Sonra isyan başlar. “Ama ben öyle mi demek istedim? İnsanlar neden böyle anlıyor?” diye bağırır iyi niyet çocuğu içeriden.
“En-el hak” öğretisiyle dünyada çığır açan Hallacı Mansur hakkında anlatılan manidar bir rivayetle devam edelim söze. Mansur katledilmeden önce, halk tarafından taşlanırken hiç sesini çıkartmamış, hatta atılan taşları tebessümle karşılamıştır. Fakat bir dostun o sırada attığı gülle canını acıtmış, inlemiştir. Sebebini sormuşlar ” Onlar halden anlamazlar, o yüzden attıkları taş da benim canımı acıtmaz. Ama halden anlayanın attığı gül bile acıtır canımı” demiştir.
(İndigo Dergisi yazarlarından Kevser YEŞİLTAŞ’IN “En-el Hak Gizli Öğretisi” kitabını okumanızı önemle tavsiye ederim)
Mansur yaşadığı zamanın kaldıramayacağı gerçekleri söylediği için anlaşılamamış ve hunharca katledilmiştir. Fakat o rolünü layıkıyla yerine getirmiş, akılları ve gönülleri karıştırmış ve o zamandan bu zamana çözülmeye çalışılan bir sırrın kapısını göstererek, kendisinden sonra gelenlere bu kapının anahtarını aramaları için ilham olmuştur.
Söz bizden çıkana kadar her şeyiyle bizimdir. Fakat bizden çıktıktan sonra muhatabımızın egosunun aktığı yöne akar. İletişimde mesajlarımızı doğru aktarmaya, karşımızdakinin potansiyeline göre bir üslup seçmeye özen göstermeliyiz tabi ki. Fakat her şeyi, herkese tam da anlatmak istediğimiz şekilde anlatamayız. Ya da biz anlatırız belki ama anlaşılamayız. Biz bizden çıkan mesajın içerisindeki saf niyetten sorumluyuz. Karşımızdakini de anlamamakla yargılayamayız. Çünkü o kendince anlamıştır.
Beş kelimeden oluşan bir cümle söylersiniz. Ve asıl saf niyetiniz bu cümlenin sadece bir kelimesinde gizlidir. Ama karşınızdaki başka bir kelimeye odaklanırsa o saf niyeti algılayamayacak ve belki sizi yargılayacaktır. Üzülmeyin. Tam o anda karşınızdaki insanın hayatındaki rolünüzü oynadınız demektir. İyileştirmesi gereken bir yarasına dikkat çektiniz. Gölgesiyle yüzleşmesini sağladınız. Artık bırakın. Kendi yarasını kendi saracaktır. Ya da çektiği acı onu yarasına bakmaya mecbur edene kadar görmezden gelmeye devam edecek ve algıda egoculuk akımına uyacaktır.
Biri size bir şey söylediği ya da yaptığı zaman acı hissediyorsanız ve karşınızdaki kişi şaşırıp aslında sizi kırmak için bir şey yapmadığından bahsediyorsa, bilin ki sizin hayatınızdaki rolünü yerine getiriyor. Sizi gölgenizle yüzleşmeye itiyor. Sorunun ne olduğunu özünüze sorun. Çözmek için istekli olun. Önce sorunu keşfedeceksiniz ve çözüm yoluna girdiniz bile. Kolay gele…
Bu bizim için çok zor olsa da iletişimde egomuzun gölge oyununa gelmeden, refleks tepkiler geliştirmeden, doğru anlamaya ve doğru anlaşılmaya niyetli olarak, sözden çok öze odaklanarak iletişelim ki gerçek kimliklerimizi ortaya koyabilelim.
Yoksa ömrümüz boyunca o sahneden o sahneye koşup, rollerimizi yaparak, gerçek kimliğimizi unutarak ve bizim hayatımızda, rollerini yerine getiren insanların gerçek kimliklerini hiç bilmeden yaşamaya devam ederiz.
Size söylenen yada yapılanlar karşısında öfkeyle beraber acı hissediyorsanız, bu sizin değişmeniz gerektiğine, sadece saf bir öfke hissediyorsanız, durumu değiştirmeninz gerektiğine işarettir!
Kaliteli iletişimin yolu özü bilmek, özü yansıtabilmek, özü görebilmektir.