Korkular çözümlendikçe, karanlık aydınlığa dönüştükçe içimizdeki güç ortaya çıkar. Artık tek ihtiyacımız, nefsimizi kontrol ederek korkularımızı sevgiye ve bilgeliğe dönüştürmektir…
“Anneciğim ışığı kapatma olur mu?”,
” Kızım uyku vaktin geçti zaten hemen uyursun, kapatıyorum ışığı.” ve annesi ışığı kapatır…
” Korkuyorum anne! “
Henüz dört yaşındaki bir kız çocuk korkuyu öğrenmiştir. Karanlık ve onun içindeki bilinmezlik onu korkutmaktadır. Işık ise onun etrafını görmesini sağladığı için olmazsa olmaz seçimidir. Görünülürlük, açık görüş, bilinç hali. Karanlık, kapalılık, bilinçaltı ve belirsizlikle bilinmezliğin getirdiği korkular…
Karanlık korku duygusunu çağrıştırmaktadır. Çünkü ne olduğunu bilmediğimiz herşeyden korkarız. çekiniriz ve mümkün olduğunca temkinli olmaya çalışırız. İçgüdüsel olarak korku duygusunu deneyimlerken kendimizi yetersiz, çaresiz ve güçsüz hissederiz. O halde biz o duygulardayken, karanlık, gücü temsil ediyor demektir.
Gözümüzü iyice kapadığımızda içimiz ne renktir ? Siyah değil mi?Yani iç uzayımız aslında karanlıktan ibarettir. İçimizdeki karanlığa bakabildiğimizde, onu keşfe çıktığımızda, o alana ışık götürmüş oluruz. Işık karanlığın içinde parlar ve parladığı alanı aydınlatır, görünür kılar. İnsan bir kez ışığı görmeye başladığında, ondan vazgeçemez tıpkı ışığa çekilen diğer canlılar gibi.
Ne kadar çok içimizi aydınlatabilirsek o kadar kendi özümüze yaklaşırız. Kendimizi tanır, yeteneklerimizi keşfeder, potansiyelimizi açığa çıkarır, enerjimizi yükseltiriz. İçimizin aydınlanmış yönü bir anlamda ışığa dönüşen karanlığımızdır.
Ya da bir başka deyişle içimizdeki karanlığımız ; blokajlar yaratan, engeller koyan, sevmeyen, sevilmeyen, anı kaçıran bize ait bildiğimiz ya da bilmediğimiz alanlarımızdır. O alanlarımızla yüzleşmedikçe, onları farketmedikçe onlar bilinçaltımızda bizleri yönetmeye devam ederler. Bilinçli olarak hiç birini bilerek isteyerek elbette yapmayız ancak onlar bizim derslerimizdir aynı zamanda. Görüp farkedip daha sonra dönüştürdüklerimizdir.
İçimizdeki karanlığın aydınlığa dönüşmesi, onları reddetmekle, yok saymakla, kabulsüzlükle gerçekleşmez. Temelde yapılması gereken kabul ve olana teslim olmaktır. Kendi içimizdeki her ne var ise hepsi bizim kendimize aittir. Kabul etmediğimizde, onay vermediğimizde kendi içimizde kendimize karşı bölünmeler yaşarız.
Karanlık alanımızla aydınlık alanımız arasında dengesizlikler başlar. İç çatışmaları, mutsuzluklar, hastalıklar bu durumun dışa vurmuş deneyimsel olaylarıdır. Oysaki yapılması gereken olanı kabul edip nasıl dönüştürebiliriz ona bakmaktır. Böylece bilinçaltı kayıtlarımızı bilince çıkarmış oluruz ki dönüşüm başlamış demektir. İşte o an kendi içimizdeki güç ile buluşma zamanıdır.
Karanlık alanlarımızın bizim gerçeğimiz olduğunu kabul etmediğimizde, içimizin bilinmedik yanlarına karşı korku duygusunu yaşamaya devam ederiz. Yaşamımızın her alanına yansır. Doğal olarak kendimizi koruma içgüdümüz devreye girer. Ardından kontrol duygusu oluşur.
Dışarıdaki herşeyi kendimizden bağımsız zannedip kontrol etmeye başlarız. Bu durum bizim dış dünyaya karşı sevgi duymamıza engel olur. Çünkü artık dışarısını iyi, kötü; doğru, yanlış şeklinde kategorize etmeye başlamışızdır. Gerçek şu ki korkunun olduğu yerde sevgi olmaz. Ancak sevginin olduğu yerde de korku barınamaz. Sevgisizlik sorunlarımızı aşmamızın en temel şartı korkularımızla yüzleşmek, onları aydınlatmak, anlaşılır kılmak ve dönüştürmektir.
Korkular çözümlendikçe, karanlık aydınlığa dönüştükçe içimizdeki güç ortaya çıkar. Artık tek ihtiyacımız nefsimizi kontrol ederek korkularımızı sevgiye ve bilgeliğe dönüştürmektir… Yaşanan deneyimlere nötr olarak bakabilmek ve çözüm odaklı yaklaşabilmektir. Sonrası bilgece güçlü bir kimlikle var olabilmektir.
Bay Kariyer’in Gelişim Semineri Ve Arda Kalanlar