Antakya dendiğinde aklımıza bir tek şey gelir. “Barış” “Huzur” ve “Medeniyet”
Farklı inançtan ve mezhepten insanların bir arada, özgürce yaşadığı güzide şehir Antakya.
Kimsenin inancından dolayı bir diğerini yargılamadığı, saygı duyduğu, hatta bayramlarına ve ibadetlerine katıldığı nadide şehir Antakya.
Barışın, Neş’enin, Huzurun, Medeniyetin başkenti. Tüm dünyaya örnek insan yaşayışının bir araya gelmiş, sembolik hali Antakya.
Dünyanın ilk Kilisesi olan St Pierre’nin ve Anadolu’nun ilk Camisi Habib-i Neccar’ın olduğu Antakya. Dünyanın ikinci büyük Mozaik Müzesi’ne sahip Antakya.
Ve birçok ilklere öncülük etmiş Antakya.
İlk aydınlatılan sokağa sahip, ilk kariz su kanallarının kullanıldığı ve dünyaya yayıldığı Antakya.
Ve daha nice sayılamayacak güzellikleri, enfes doğası, şelaleleri, bitki örtüsü, harika insanların yaşadığı, kadim zamanlarda dünyanın en kalabalık ve zengin şehirleri arasında ilklere giren şehrimiz Antakya.
Bu yazdıklarım bir hayal, duyduğum hikaye değildir. Bizzat yaşadığım, görerek, hissederek katıldığım huzur ortamının daim olduğu bir şehirdir Antakya.
Lakin şimdilerde, huzursuzluğun, hüznün hakim olduğu bir şehir halini aldı. Esnafından, memuruna, hastanelerinden, caddelerine kadar her yerde huzursuzluk hakim ve daha da ileri boyutlara gidiyor. Şehirde çok fazla yabancı var ve halkı huzursuz ediyorlar. Olaylar çıkıyor ve huzurun sessizliği sürekli bozuluyor. Ve yakinen birebir o huzursuzluğu yaşamış biri olarak sizlere seslenmek istedim. Benim burada anlatmak istediğim ise şudur:
Dünyaya Medeniyetler Şehri olarak “Nam” salmış,
Barışın ve Huzurun Şehri Antakya’nın,
yine Barış ve Huzur şehri olarak kalması ve bunun yaşatılması, daim olmasıdır.
Bunun için ülke olarak, vatandaş olarak, yönetim olarak elimizden ne geliyor ise yapmaya çalışmamızdır. Lütfen “bize ne” demeyelim. Antakya, kuzeykutbunda bir şehir değildir. Türkiye’de, Akdeniz’in doğusunda nadide bir şehirdir.
Antakyalı Fitnat Hanım dokunaklı bir nutuk söyleyerek
“Ey Ulu Gazi bizi kurtar”
M. Kemal Paşa “Kırk Asırlık Türk Yurdu Düşman elinde esir kalamaz!” 15 mart 1923
Atatürk’ümüzün, hasta yatağından kalkarak, gelip bizzat ülkeye kattığı nadide şehrimizdir. Türkiye’nin her karış toprağının vatana dahil olduğunu bilerek, hissederek, barış ve huzurun sembolü olmuş Antakya şehrine lütfen sahip çıkalım.
Son olarak naçizane düşüncem şudur ki:
Savaş, sadece NEFS ile emrolundu..
Başkasının canını, malını, toprağını, namusunu elde etmek uğraşı, savaş değildir… Bunun bir adı yoktur…
Barış, savaşın zıddı değildir. Barış başlı başına Huzurun temsilidir…
Fotoğraf: Kevser Yeşiltaş (Antakya Arkeoloji Müzesi’nden bir mozaik)