Oysa ben bir çocuğum: Siz büyüyün

Çocuk Olmak… Öyle bir an geldi ki babamın istediği adam, annemin istediği gelecek ve ikisinin birden beklediği mutlu yarının garantörü oldum. Oysa bir çocuktum, cebinde bilyeleri ile dolaşan, sokaklarda toza bulaşan ve bütün bunları göz önünde bulundurarak korkaklaşan.

Oysa ben bir çocuğum: Siz büyüyün

Evet çocuk olmak idi bugün dile gelme nedenimiz. Henüz olmamış ve olgunlaşmamış bir yaşamın ham meyveleri gibi duran çocukların yaşam haklarını nasıl ellerinden aldığımızın üzerinden geçelim mi biraz ne dersiniz?

Öncelikle okul döneminden başlasak, olur mu?

Yoksa daha öncesine mi dönmek gerek? Yok yok biz en iyisi okul döneminden başlayalım. Genelde anneler bu konuda çok fazla otorite oluyor çocukların üzerinde. İlk tespit deftere atılan çizgiler üzerine olsun mesela. Çocuk, annenin istediği güzellikte yazmalı ki arkadaşları bak bizim kız/oğlan ne kadar düzgün çiziyor çizgileri dediğinde; ” bizimki de çiziyor bakkkk!” diyebilmek için yoksa nasıl bakar arkadaşlarının yüzüne kendi çocuğu yamuk çiziyor diye. Tabi harflere geçtiğinde olay iyice zıvanadan çıkıyor bunun için bağırmaya varana kadar boyut değiştiriyor derse yardım çalışmaları.


Hedefte bir rekabet anlayışı var fakat bu rekabet çocuğun kendisi veya arkadaşları ile değil daha üst boyutta anne ve arkadaşları arasında yaşanıyor. Eğitim hayatı devam ettikçe alınan notlar, çocuğun sınıftaki durumu ve annenin de diğer arkadaşları arasındaki konumu belirleniyor. Bir hiyerarşi var sanki çalışkan çocukların anneleri ile tembel çocukların anneleri ayrı gruplar halinde bir araya geliyorlar. Bir tembel ile bir çalışkan çocuğun annesi bir araya gelir mi? Aman Allahım olur mu çocuğuma yazık, hiç olur mu öyle şey! Nasıl gelirim ben tembel bir çocuğun annesi ile bir araya değil mi?

Ve sınavlar başlar, çocuk büyümeye devam eder sınıflar geçilir okul sınavlarının haricinde diğer sınavlar başlar çocuk anne ve babanın istediği gibi bir birey olmak yolunda hızla ilerlemeye çalışır. Oğlum/kızım bak okumazsan adam olamazsın. İyi de siz okudunuz da ne oldunuz? Adam oldunuz sadece, ‘mutlu’ olamadınız. Siz de babalarınızın ve annelerinizin size dayattığı yolculukta onların istediği çizgide ilerleyip durdunuz ne var elinizde? Çocuğunuza mahkum hayatı yaşatacak düşlerinizden başka, düşündünüz mü hiç?

Evet okuldaki ve evdeki ders çalışma saatleri yetmiyormuş gibi bir de özel dersler, dershaneler, sınavlar, seviye tespitleri, soru kitapçıkları, takviye ders kitapları derken çocuk hangi aşamada çocuk olduğunu unutuyor. Tabi bütün bunlara bir de dışarısı kötü bakış açısı ile okul ve ev arasında gidip gelen çocuğun kendine olan güven ve hayatla başa çıkma becerilerini de elinden almış oluyoruz.

Ne yapıyoruz? Çocuk yetiştiriyoruz.
Nasıl çocuk? İdeal çocuk.
Kime göre ideal? Tabii ki bize göre.
Biz ideal bir çocuk olduk mu? Hayır!
Biz mutlu muyuz? Hayır!

Eeee o zaman neden mutsuz çocuklar yaratmak için travmalarla dolu günler yaşatıyoruz onlara?

Benim çocuğum diye başlayıp devam eden sohbetlerde, aileler aslında kendi içlerindeki başaramamışlık duygusunu tatmin etmeye çalışıyor.

Olay sadece okul değil beslenme ve yemek alışkanlıklarından dolayı da çocukların benliğinde derin izler bırakıyoruz. Bir Reiki ve EFT uygulayıcısı olarak karşılaştığım o kadar çok sorun var ki çocukluğa dair. Zorla yemek yedirilmesi, onay görmeme, takdir edilmeme, özgüven duygusunun verilmemesi, aşırı korumacılık, mükemmeliyetçilik, en iyi olması için çaba harcama derken kendi eksikliğimizin tatmin edilmesi uğruna çocuklarımızın hayatlarını çalıyoruz.


Biraz bilgi bilince, bütüne sahip olmak gibi garip bir davranış moduna giriyoruz. En iyi çocuk yetiştirme kitapları arasında boğulup giderken en iyi çocuk yetiştirme kitabını yazan kişinin ya da aile çocuk ilişkileri konusunda çok süper konuşmalar yapan ve seminerler veren uzmanların çocuklarının olmadığını öğrendiğinizde düşünceleriniz ne yönde değişiyor?

Kullanma talimatı ile büyütülen çocuklar arıza yaptıklarında uygun tamirci bulmakta da zorlanıyoruz. Düşünsenize o bizim kendi kurallarımız ile kalıba soktuğumuz bir birey ve onda ortaya çıkan onlarca korkunun nedenini bulmaya çalışıyoruz. Kendimize dönüp; ” ben ne yaptım?” diye sormadan…

Çocukta, sınav kaygısı var, başaramama korkusu var, yetememe korkusu var, kendine güven sorunu var. Bu çocuk neden bize benzememiş Allahım her şeyini de tam verdik ne imalatında ne de yaşam sürecinde malzemeden çalmadık üstelik en iyisini ve kalitelisini kullandık, nerede eksik kaldı acaba?

Kesin sülaladen gelen DNA lardan dolayı oluyordur bu yoksa biz çok iyi yaptık… Gerçekten böyle mi, en iyisini mi yaptınız? En mükemmel için en pahalı kıyafetler, yiyecekler, beşikler, ayakkabılar, defterler, boyalar, kalemler, çantalar mı aldınız? Akülü arabalar, bisikletler, patenler, kaykaylar mı aldınız? Rekabetten sıyrılmış ve gerçekten onu mutlu edecek ne yaptınız? Aldığınız her şey ile doyumsuz, bencil, kendini sadece eşyaları ile varmış gibi hisseden bireyler yaratıyorsunuz farkında mısınız?

Çocuklarınızdan ellerinizi birazcık olsun çekin! Bırakın onlar dilediği gibi yaşama özgürlüğüne sahip olsunlar. Parklarda oynasınlar, çamurlara bulansınlar (hoş yüksek binalarınızda, toprak bırakmadığınız şehirlerinizde nereden bulacaksanız bunları?), kirlensinler, düşüp kalksınlar, dizleri kanasın. Dizleri kanadığında ona kızacağınızdan korkmasınlar.

Düştüklerini gizlemesinler onlara hakaret edeceksiniz diye. Kendinizi çocuklarınızdan özgürleştirin. Bırakın yaşayamadığınız çocukluğunuzun diyetini onlara ödetmeyi, illa çocukluğunuzu yaşamak istiyorsanız siz de kendinizi atın parklara, sokaklara, oyun alanlarına. Siz çocuk olun ve mutlu olun. Çocuklarınız da çocuk kalıp, mutlu olsunlar…

Büyümeyin çocuklar. Bu dünyanın çocuk gülüşlü yarınlara ihtiyacı var…


Okumak Gelişime Açılan Kapıdır


Murat Tali
1971 yılında İstanbul’da doğdum. Doğduğum günden beri AŞK’ın ve sözcüklerin peşinde koşturmakta ve hayatın anlamını kendime anlatmaya çalışmaktayım. Okul yıllarında kopartılan sayfalara kazınan şiirler ve denemeler ile kendimi en iyi, yazarak ifade edebildiğimi ve anlatabildiğimi fark ettim...