Tarih boyunca bütün kuşaklar, kendilerinden bir önce gelen kuşakla çatışmalar yaşamış. Hepsi de kendilerinden önceki kuşağın geri kafalı ve yeniliklere açık olmamasını eleştirmiş. MS. 1000’li yıllarda Endülüs’te yazılan kitaplarda bile “Evlatların artık ana babaya saygısı kalmadı” tarzında sözlerle karşılaşıyoruz. Demek ki iki kuşak arasındaki anlaşmazlıklar sadece günümüze özgü değilmiş.
Günümüzde artık bilim insanları, pedagoglar ve koçlar anne babaların çocuklarına karşı nasıl yaklaşmaları gerektiği konularında araştırmalar yapıyorlar. Bu araştırmacılardan biri de Ümit Hayri Koç. Öğrenci koçu ve eğitmen Ümit Hayri Koç ile anne babaların çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiği hakkında konuştuk.
Röportaj: Ümit Hayri Koç
Ümit Hoca özel ders ve öğrenci koçluğu içeriklerinde 10 senedir öğrencilerle çalışan, bunun yanında okul ve dershanelerde öğrenci, öğretmen ve velilere seminerler veren bir özel hoca, öğrenci koçu ve eğitmendir.
Bir de ekran yüzünüz var, sizi ekranlardan tüm Türkiye tanıdı, biraz da ondan bahseder misiniz?
Evet, 2010 yılında TRT 1’de yayınlanan SINIF 2010 programının Matematik Hocası olarak da ekranlardan tanıyanlar oldu.
Evet, bizler de çok keyif aldık. Alanında uzman 6 öğretmen üniversite sınavına hazırlanan 16 gence eğitim verecek ve bütün hazırlanma süreci kameralar önünde gerçekleşecekti. Gerçek olup olmadığını soran çok oldu. Bütün yaşanan her şey gerçekti. Özellikle matematik durumları Türkiye gerçeğini yansıtıyordu!
Aynı zamanda uzun yıllardır öğrenci koçluğu da yapıyorsunuz profesyonel olarak, bize biraz öğrenci koçluğundan bahseder misiniz? Tam olarak nedir öğrenci koçluğu?
Öncelikle kavramsal olarak şunu iyi anlamak lazım: Öğrenci koçluğu öğrencinin derslerini takip eden ve ona ne yapması gerektiğini söyleyen bir mekanizma değildir. Bir kere bu koçluğun tanımında da yok zaten.
Koçluk bireyin en iyi performansını gerçekleştirmesi için ona kendi kaynaklarını bulduran ve yardımcı olan bir süreçtir ve çok etkilidir fakat koç hiçbir zaman ne yapılması gerektiğini söylemez. Benim öğrenci koçluğu tanımım ise şudur: Öğrenci koçluğu bir öğrenciye yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla kendi hayatının mimarı olduğu şuurunu vermektir. Fakat bu anlatarak olmuyor tabii ki.
Yapılan en büyük hayat bir problem olduğunda oturup konuşmaktır.
Gerek özel hoca olarak gerek bir koç olarak yüzlerce aileyle görüştünüz. Peki, şimdiye kadar çalıştığınız ailelerde gördüğünüz en genel yanlış nedir?
Bu güzel bir soru oldu. Gördüğüm en genel yanlış dinleme azlığı ve beraberinde tavsiye verme çokluğu.
Biraz açar mısınız?
Anne babalara verdiğim bir seminerin sloganı şuydu: Yapılan en büyük hata bir problem olduğunda oturup konuşmaktır.
Farklı bir ifade olmuş, ne demek istemiştiniz?
Söylemek istediğim şuydu: Genelde ebeveynler çocukla konuştuklarında bu tek taraflı bir iletişim oluyor. Daha konuşmanın başlarında hemen tavsiye vermeler başlıyor. Sahip olduğumuz tecrübelerden dolayı en doğrusunu bildiğimizi düşünüyoruz. Ve bu en doğruyu “tamamen onun iyiliği için” her fırsatta ona vermeye çalışıyoruz. Dolayısıyla neredeyse çocuğumuzu hiç dinlemiyoruz. Bu yüzden de aktarımlarımız bir süre sonra sürekli çocuğumuza ne yapması gerektiğini söyleyen bir yapıya dönüşebiliyor. Burada kaçırdığımız en önemli şey ne kadar nasihat verirsek nasihatlerimizin geçerliliğinin o kadar azalacağıdır. Aslında bundan daha önemli bir şey daha var ki bu çocuğumuzun özgüveni için çok önemli.
“Ebeveynler çocuklar için en önemli otorite figürleridir.”
Nedir bu kadar önemli olan şey?
Ebeveynler çocuklar için en önemli otorite figürleridir. Yani çocukların yaptığını ebeveynlerin onaylaması, onları olduğu gibi kabul etmesi ve sevgi gösterisinde bulunması (sevdiğini söylemesi demiyorum) çok önemlidir. Eğer çok nasihat verirseniz bu nasihatler arasında altyazıda gizli olarak “seni bu halinle kabul etmiyorum” mesajını da vermiş olabilirsiniz. İşte bu onay ve sevgi ihtiyacını ebeveynlerinden alamamış çocuklar çevresindeki başka kişilerden almaya çalışırlar.
Bu da ailelerin en istemediği şey olur tabi. Peki, bu noktada neler tavsiye edersiniz?
En önemli şey aslında çocukları dinlemek. Bu aynı zamanda iyi bir koçun özelliklerindendir. Şöyle bir örnek vereyim: Arkası size dönük olan görmediğiniz bir resmin nasıl olduğunu anlamak için ne yaparız? O resmi gören kişiye sorular sorarız. Ne kadar detaylı soru sorarsanız resimde ne olduğunu o kadar iyi anlarsınız.
Ama ne kadar az soru sorup karar verirseniz o kadar erken ve önyargılı karar verirsiniz. İşte aynısı çocuklarla iletişimde de var. Eğer onların kafalarındaki resmi görmek ve o resme müdahale edebilmek istiyorsak önce onları çok iyi dinlemeli ve resmi bütün detaylarıyla anlamalıyız. Eğer müdahale etmeden sadece sorular sorarak dinlerseniz zaten çocuklar her şeyi anlatıyorlar. Fakat ne kadar erken müdahale ederseniz “annem babam beni anlamıyor.” düşüncesi o kadar erken oluşuyor. Bu konuda bir tecrübemi paylaşayım.
Lütfen paylaşın…
Velilerimden evli bir çifte şöyle bir ödev vermiştim. Bir hafta boyunca oğullarına hiç “mali, malı” içeren sözler ve nasihatler etmeyecekler, sadece dinleyeceklerdi. Üçüncü gün anne beni aradı. Telefonda ağlıyordu. Ne olduğunu sorduğumda ise şunu söyledi:
“Akşam yemeklerini beraber yeriz biz. Üç gündür sizin dediğiniz gibi sadece dinliyorduk. Bu akşam yemekteyken yemeği bıraktı ve bize, ‘Size ne olduğunu bana açıklayın’ dedi.”
Ve ekledi; ” Hocam biz şimdiye kadar doğru bildiğimiz ne kadar yanlış yapmışız? Bütün tavsiyelerimizi onun iyiliği için yapmıştık.” Hâlbuki aile her yorum yaptığında onu olduğu gibi kabul etmeme mesajını verdiğinin farkında değildi.
“Eğer çocuğunuz sizinle bir şeyleri paylaşmayı kestiyse bilin ki durum iyiye gitmiyordur.”
Bu hataya düşen çok aile oluyordur!
Aslında ebeveynler hep iyi niyetliler. Sonuçta en doğru olduğunu düşündükleri şeyi yapmaya çalışıyorlar. Bu bizim kültürümüzde sürekli tavsiye verme olarak adlandırılıyor. Zaten eğer çocuğunuz sizinle bir şeyleri paylaşmayı kestiyse bilin ki durum iyiye gitmiyordur.
Bu durumda ne yapmak lazım?
Dediğim gibi en temel şey aslında onu dinlemek mümkün olduğunca az yorum yapmak. Dinlemeyle beraber onun kendi cevaplarını bulduracak sorular sorabilirsek işte o zaman gerçekten “Koç Gibi Anne-Baba” olmuş oluruz, çünkü zaten koçların en temel özellikleri iyi dinlemeleri ve iyi soru sormalarıdır.
Bu konuda tavsiye edebileceğiniz bir kitap var mı?
Bütün ailelere Pegasus Yayınları’ndan çıkan “Çocuklarınıza Verebileceğiniz En Büyük 10 Armağan” kitabını tavsiye edebilirim.
Size ulaşmak isteyenler nereden ulaşabilirler?
ogrencikoclugu.com sitelerinden ulaşabilirler.
Bize vakit ayırdığınız için ve verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. İndigo Ailesi ve okuyucularına saygı ve selamlarımı gönderiyorum.
Biyografi: Ümit Hayri Koç
Profesyonel koç ve eğitmendir. Liseyi Ankara’da Fen Lisesi’nde dönem derecesiyle bitirdikten sonra öğrenimine Bilkent üniversitesi Fen Fakültesi’nde burslu olarak devam etmiştir. Lise ve üniversitede aldığı yoğun sayısal eğitime rağmen psikolojiden aldığı keyif onu yeni arayışlara yönlendirmiştir Üniversite yıllarından başlayarak psikoloji, duygusal zeka, duygu davranış ilişkisi, bilinçaltı, yaratıcılık, insanları motive eden süreçler ve etkileri gibi çeşitli alanlarda eğitim ve danışmanlıklar almış, uygulamalar yapmıştır.