Okuma alışkanlığının erken yaşta kazanılması, hayat boyu başarıyı önemli ölçüde etkiliyor. Çocuklar kitap okumaya ne zaman başlamalı? Ne tür kitaplar okumalı? Çocuklar için hikaye kitapları yazan Nuran Turan’a sorduk.
Röportaj: Nuran Turan
Çocuklar ne zaman ve ne tür hikaye kitapları okumaya başlamalı?
Nuran Turan: Anne karnındaki bebekle konuşmanın ne denli faydalı olduğu, uzun zamandır uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Bence de anne ve baba, anne karnındaki bebekleriyle konuşarak ona sevgilerini iletebilirler. Ona anlatacakları, kendi hayatlarına dokunan gerçek öyküler, bebeği hayata hazırlamaya yardımcı olur kanısındayım. Çocukların en çok öğrenebildikleri yaş 0-5 yaş arası olarak saptanmış. Gelişmiş ülkelerde, çocuklara bu yaşlarda çok yükleniliyor. Örneğin İngiltere’de okuma yazma yaşı dörde indirilmiş. Amerika’da da öyle. Avustralya’da da aynı uygulamaya tanık oldum. Çocuklar akşam yatağa kitapla giriyor.
Okuma alışkanlığı kazandırmak için aileler neler yapmalı?
Nuran Turan: Çocukları kitapla tanıştırmakta asla geç kalınmamalı. Hazırlanan öylesine güzel kitaplar var ki! Bebeklerin ellerine aldığı kitapları yırtma eğiliminde olması bilinen bir gerçek. Bu yüzden bebeklere yırtılmayan bez kitaplar üretiliyor. Banyoda da kullanılabilecek, yırtılmayan ve sudan etkilenmeyen kitapların üretilmesi, çocuklar ne kadar erken okuma alışkanlığı kazanırsa, o kadar iyidir savını da destekler nitelikte.
Ayrıca Uzakdoğu’da üretilen sesli kitaplar, çocukların ellerinden düşüremedikleri arasında bulunuyor. Dokunma duygusunu geliştiren, çeşitli hayvanların kürklerinin, derilerinin aynısı gibi yapılmış resimli kitaplar da çok hoş. Bir tavşanı, bir kediyi, bir geyiği okşayarak duyumsayabilmek, çocukların çok hoşuna gidiyor. Ayrıca kokulu kitaplar var. Resimli kitaplarda çilek, elma,şeftali görüp de onun bir de kokusunu koklamak ne hoş değil mi? Böylece çocuk, küçük yaşta bütün duyu organlarıyla kitabı algılıyor, seviyor ve onu hayatının bir parçası olarak görmeyi öğreniyor.
Bazen biz anneler, bir kitabı okurken spontan olarak belli değişiklikler yapıyoruz. Bazen kelimeleri beğenmiyoruz ya da özetliyoruz. Bunun bir sakıncası var mıdır?
Nuran Turan: Bu durumun bir sakıncası yok. Her anne ve baba çocuğunu daha iyi tanır. Çocukların konuyu anlamasına yardımcı olabilmek için bu tür değişiklikler yapabilir. Bu durumun sadece gelecekte çocuktarafında “beni kandırdın” psikolojisi yaratma ihtimali bulunuyor.
Klasikler dışında kalan, konusunu bilemediğimiz yeni bir masalı seçerken nelere dikkat etmeliyiz?
Nuran Turan: Bu konuda öğretmen ve velileri çok ciddi bir görev bekliyor. Okul ile ailenin işbirliği yapması gerekiyor. Bütün kitapları bir kişi okuyamaz. Bunu okul kitaplığına yapılacak seçkilerde ciddi bir çalışma yaparak çözümlemek mümkün sanırım.
Nuran Turan: Herkes çocuk kitabı yazabilir
Herkes çocuk kitabı yazabilir. Yazdıkları da yayımlanabilir. Ülkemizde daha eleştirmenlik müessesesi tam gelişmedi. Aslında en iyi eleştirmen okurdur bence. Doğal olarak da zaman.
Çocukların zamanları çok değerli. Canları da çabuk sıkılıyor. Öte yandan sevdiği şeylerden de asla vazgeçmiyor. Ayrıca bilmediklerini öğrenmeyi seviyorlar. İlgi alanları geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ben çocuklara okulda öğrenecekleri bilgileri verme konumunda görmüyorum kendimi. Zaten öğretmen kökenli olmadığımdan, öyle bir kimliğe bürünmem de olanaksız. Çocukları eğlendiren, hayata hazırlayan, satır aralarında genel kültür, özellikle de kendi kültürümüzü tanıtan öyküler yazıyorum. Öylesine büyük ve köklü bir kültür hazinemiz var ki…
Ne tür hikayeler yazıyorsunuz?
Nuran Turan: Öykülerimde Mevlana, Yunus Emre, Nasreddin Hoca gibi şahsiyetlerin yanı sıra Kapadokya, Dolmabahçe Sarayı, Pera Palas, Rumeli Hisarı, Kız Kulesi, Kapalıçarşı gibi mekanları da kullanıyorum.
Atatürk’ün olağanüstü kişiliğini çocuklara tanıtmak üzere yazdığım kitaplarımın, çocukların ellerinden düşmemesi beni çok sevindiriyor. Atatürk kitapları yazmaya başladığımda bir öğretmen arkadaşım; “Atatürk’e kargaları mı kovalatıyorsun?” demişti. Atatürk’ün Türk çocuklarına söylemek istediklerini, kendi yaşadığı mekanlarda, günümüzün çocuğu Serdar’la dolaşarak anlatmak hoş bir serüven oldu benim için. Ben Burhan Felek’in öğrencisiyim. “Bugünün insanının fazla vakti yok, mümkün olduğu kadar kısa yazın” demişti, Burhan Felek hocam. Kısa ve özlü yazmaya çalışıyorum. Kelime seçimine gelince; ben kuşaklar arasında kopmalar yapabilecek sözcükler yerine güncel hayattaki konuşma dilini tercih ediyorum. Türkçemizin zenginliğinden de faydalanmıyor değilim. (Yazı & Röportaj: Mahmut Şaylıkay)