Hastalıkları biz mi yaratıyoruz?

Okumuş olduğum bir kitapta yaşamımızdaki her şeyi, çevremizdeki herkesi hayatımıza kendimizin çektiğinden bahsediyordu. Hayatımıza giren her şeyi kendimiz çekiyorsak hastalıkları da mı biz çekiyoruz?

Hastalıkları biz mi yaratıyoruz? Hayatımıza biz mi çekiyoruz?

“Hastalıkları hayatımıza biz çekiyoruz!”

Yok artık dedim, daha neler. Kim hasta olmak isterdi ki? Kim ağrılar çekmek, ilaçlarla yaşamak, hastanelerde yatmak ister ki? Ama gel gelelim şimdi çekim yasasının daha çok içine girdikçe, daha çok okudukça ve daha çok gördükçe büyük resmi daha kolay görebiliyorum. Evet ister inanın, ister inanmayın ama hastalıkları hayatımıza biz çekiyoruz. Belki bunu bilinçli zihinlerimizle yapmıyoruz ama hastalıkları çağırıyoruz.

Hayatınızda neye anlam yüklerseniz onun enerjisini ve dolayısıyla frekansını artırırsınız.

Biz bunu fark etmesek de o kadar çok yapıyoruz ki… Bugün başım ağrıyor örneğin, sabah uyanıyorum. ‘Ahh çok başım ağrıyor’ diye güne başlıyorum, önce sabah eşime anlatıyorum ne kadar da çok ağrıdığını, sonra ağrı kesicilere söylüyorum, sonra iş arkadaşlarıma, en çok da kendime tekrar tekrar anlatıyorum, bu arada da ağrı kesicinin hiçbir işe yaramadığını da anlatıyorum devamlı. Israrla ağrının ne kadar fazla olduğunu anlatıyorum, bana neler yaptığını anlatıyorum. Siz kendinizi baş ağrısının yerine koyun, sizi bu kadar seven, herkese sizden bahseden, sizi bu kadar yücelten birini bırakıp gider miydiniz?


Hastalıkları biz mi yaratıyoruz?

Siz ne derseniz, bedenimiz ona ‘evet’ der

Bedeniniz o kadar itaatkar bir sistemle yaratılmıştır ki, siz ne derseniz ona evet der hem de hiç sorgulamadan. Çoğu zaman düşüncelerimizle, konuşmalarımızla hastalıklara davetiye çıkartırız:

‘Çok soğuk, ben bu havada kesin hasta olurum’ hay hay der vücudumuz, emriniz olur.

‘Her sene bu zamanlar kesin ben bir yatağa düşerim’  hay hay hemen.

‘Çok meyve yedim kesin karnım ağrıyacak’  hay hay.

‘Hava böyle kapalı olunca migrenim tutuyor’ Hay hay.

‘Ayakta çok durdum varislerim ağrır bugün’ hay hay hemen ağrırım sen yeter ki iste.

‘Ay o tatlı bende ishal yapıyor’. Ne demek efendim lafı mı olur?

‘Bizim ailede bütün erkekler kalp hastalığından öldü bende de kesin kalp hastalığı çıkacak.’

-‘Ne dedi ne dedi? Kalp dedi, hey kalp sana diyor, hasta olman lazımmış’. Hay hay hemen emriniz olur.


Siz de bence bir düşünün, ne kadar çok bunlara benzer cümleler kurduğunuzu, bazen ısrarla nasıl hastalıkları çağırdığınızı, hatta gelmezsen küserim dediğinizi.

Hastalıklarla ilgili düşüncelerim değişmeye başladığından beri daha bir dikkati bakıyorum etrafıma, sabahları hastaneye girerken bir dinliyorum çevremi. Nasıl da bayılıyoruz hastalıklarımızı anlatmaya. Yanımızda sıra bekleyen hastaya bile anlatıyoruz.

Kaç gündür nasıl yattığımızı, hangi ilaçları aldığımızı, hangi doktora kaç defa gittiğimizi. Sonra merak ediyoruz acaba onun hastalığı neymiş, belki de benimkinden daha değişiktir, ona neler yapmış acaba. Hatta bazen hastalarıma şikayetlerini sorduğumda başından başlayıp ayağa kadar her organındaki hastalığı tek tek sayan bile var. Hatta kendini bitirip akrabalarına, yakın çevresindekilere geçen. Anlattıkça, onun hayatımıza daha çok aldıkça, daha çok içselleştirdikçe, daha çok inandıkça, daha çok onunla yaşamayı öğrendikçe daha çok o oluyoruz. O hasta insan oluyoruz.

Hatta o kadar o oluyoruz ki birbirimizden faydalanmaya bile başlıyoruz.  Hasta olunca çevremizden daha bir ilgi görüyoruz, başımız sıkışınca ona dayanıyoruz, o bizim bazen iş yerinden izin alabilme bahanemiz oluyor, bazen gitmek istemediğimiz toplantı nedenimiz. Hasta olunca daha bir ziyaret edilir, daha bir hali hatırı sorulur oluyoruz. Sonra da seviyoruz bu hali, biz onu seviyoruz o da bizi.

Bazen de belli düşünce kalıplarını o kadar çok tekrar ediyoruz ki bilinçaltımıza atılmış çapalara dönüşüyor ve o anda bilinçli zihnimizle düşünsek de düşünmesek de bizi hastalıklara doğru götürüyor. Çocukluğumuzdan bugüne, (özellikle 0-7 yaş aralığında maximum olmak koşuluyla) yaşadığımız, duyduğumuz, gördüğümüz her şeyi, doğru yanlış, güzel çirkin ayırt etmeden kaydediyoruz. Sonra da kayıtlarımıza, yaşadıklarımıza göre belli anlamlar yüklüyoruz. Hastalıklarla ilgili de bilinçaltı kayıtlarımız, bilinçaltı çapalarımız var. Tıpkı biraz önceki örnekler gibi. Bilinçli olarak o anda düşünmesek bile bilinçaltı hemen devreye girer.

‘Aralık ayı geldi, hani sen her sene bu zamanlar hasta oluyordun ya’ hadi bakalım.

‘4 Yaşındayken de bu meyveden çok yemiştin, hani karnın ağrımıştı ya’ yine aynı şeyi yaptın hadi bakalım.

‘Hani geçen de hava böyleydi ve senin migrenin başlamıştı, bak hava yine kapalı’ hadi bakalım.

‘Babaannenin de varisi vardı, ayakta kalınca ağrıyor diye sızlanırdı ya’, “eee sende de var, sen de bugün çok yoruldun’ hadi bakalım!

İyileşmek için bilinçaltına inmek

Bu tip hastalıklarla ilgili, iyileşme için bilinçaltına inmek gerekiyor bazen, bazı hastalıklarla ilgili o kadar acayip, o kadar çarpıcı veriler çıkıyor ki gerçekten inanılmaz. Küçükken baharın ilk geldiği anı yaşayan, ağaçların çiçek açtığını gördüğü gün dedesini kaybeden minik çocuk, büyümesine rağmen her bahar ağaçlar çiçek açtığında depresyona girer çünkü bahar onda birini kaybetmek, onun acısını yaşamak demektir. Kaybetse de kaybetmese de fark etmez bilinçaltı kaybetmiş gibi onu depresyona sokar. Yola çıkıp geri dönemeyen yakınını kaybeden o küçük çocuk bilinçaltı, her yola giden birini eşini, çocuğunu hep kaybedeceğini sanır. Bundandır panik atak geçirmesi, bundandır onu yolun tutması, mide bulantıları. Bazen yaşadığımız şeyleri hafife alırız, geçti gitti zannederiz ama unutmayan bir yerimiz var. Ona sadece hatırlatan bir şey olması yeterli olur.


Hastalıkları bazen isteyerek, bazen istemeyerek ama her iki durumda da biz hayatımıza çekiyoruz. Gelin bugün bir değişiklik yapalım sağlığımızın frekansını yükseltelim. Tüm hastalıklarımızı, acılarımızı bırakalım bir kenara. Sadece ve sadece şükredelim. Yürüyebiliyor musunuz? Bacaklarınız için şükredin. Sarılabiliyor musunuz sevdiğinize, kollarınız için şükredin. Görebiliyor mu gözleriniz ağaçları gözlerinize şükredin. Duyabiliyor musunuz kuşların seslerini kulaklarınız için şükredin. Hatırlayabiliyor musunuz çocuğunuzu ilk gördüğünüz anı, hafızanıza şükredin. Her organınız için ayrı ayrı şükredin sizi siz yaptıkları için. Size bu ana kadar koşulsuz hizmet ettikleri için. Göreceksiniz, siz teşekkür ettikçe, şükrettikçe, sağlığınızın frekansını yükselttikçe sağlığınızı hayatınıza daha çok çekeceksiniz.

İlgili yazı: Hastalıkların ruhsal ve zihinsel nedenleri