Olumlu düşünce mi? Tabi, hepimiz varız!

Sürekli dergi, gazete veya farklı mecralarda olumlu düşünmenin gücü üstüne yazılar okuyup, örnekler görüyoruz. Bugün artık hiçbirimiz bunun önemini inkâr edemeyecek kadar bu konuda az da olsa fikir sahibiyiz. Fakat bu gerçekten de söylendiği kadar basit bir şey mi?

olumlu düşünce pozitif düşünme nefatif kişisel gelişim

Haydi olumlu düşünelim, olalım deyip olabiliyor muyuz? Ya da bazı konularda bunu başarıyla uygularken, bazılarında da çuvallıyor muyuz, hatta çuvalladığımızın bile farkına varmadan?

Aslında olumsuzluğun çok çeşitli biçimleri olabilir. Bazılarını tanımak hani çok kolaydır da bazıları ise tam bir kamuflaj ustası olabilirler. Bunlar her gün farklı kılıklarda, biçimlerde bazen sinsice kendilerini gayet idealist tanıtıp, hatta orijinallik kisvesi altında yaşantımıza sızıp, bizde asalak olarak yaşayabilirler. Sorgusuz sualsiz bir parçamız olarak yaşayan kanıksadığımız, dost sandığımız bir kuruntu, bir önyargı bizim her gün enerjimizi çekebilir.


Sonra bir gün bir bakmışsınız ki aslında siz her gün ‘normal’ diye yaptığınız bir şey o kadar da “normal” değil. Belki de zihnimizde hala geçmişteki bir kişiyle kavga ediyorsunuz. Belki dünyanın yaşanmaz, acımasız bir yer olduğuna dair bir yargınız var. Belki de duyarlı insanların daima bunalıma girdiğine dair bir düşünce geliştirdiniz.

Olumlu düşünce bir yaşam boyu süren macera

Tüm bunları tanımak bir anda mümkün olmuyor. Olumlu düşünce bir yaşam boyu süren bir macera aslında. Aslında çok dikkatli olunması gereken, inceliklerle dolu bir süreç.


Olumlu düşünmek aslında çevremizde çok fazla örneklerini görmediğimiz ve yine eskiden bu yana teorik ve pratik eğitimini almadığımız, genelde koşullanmadığımız bir etkinlik olduğu için hayatımıza gerçek anlamda dâhil etmek için çaba göstermemiz, her an dikkatli ve tetikte olmamız gereken bir uğraş. Neredeyse istisnasız hepimiz etrafımızda şikâyet eden, başına gelenlerden dolayı başkalarını, konu komşuyu, kimseyi bulamazsa kaderi suçlayan insanların olduğu ortamlarda büyüdük. Hatta toplumsal ölçekte bunun örneklerini televizyonlarımızı açtığımızda tartışma programlarında birbirlerini suçlayan, kavga eden insanlarda görebiliriz. Özellikle bizim toplumumuzda, içinde yaşadığımız toplumdan şikâyet etmek, yerden yere vurmak bir norm haline gelmiştir. Hemen herkes otomatikleşmiş bir halde bu davranış tarzını benimsemiştir.

Yine benzer şekilde azarlandık, tehdit edildik, bastırıldık. Biz de başkalarını ve bir yandan da içten içe kendimizi suçlamayı öğrendik. Başkalarının dedikodusunu duyduk, biz de dedikodu yapmaya başladık. Kısacası içinde yaşadığımız dünya genel olarak tam tersi gibi görünse de daha çok olumsuz düşünmeye, olumsuzluğa prim veren bir dünyadır. Yılların bizde kademe kademe oluşturduğu tüm bu yapılanmayı, biraz gülümseme ve birkaç meditasyonla bir anda yıkmak kolay değildir.


Ancak olumlu olmaya karar vermek ve kendinizi adamak elbette ki önemli bir adımdır. Fakat bunun bir ömür boyu sürecek, iniş çıkışlarla dolu, iki adım ileri bir adım geri, zorlu bir süreç olduğunu, sadece kendimize söyleyeceğimiz birkaç olumlu cümleyle üstesinden gelebileceğimiz bir durum olmadığını anlamak önemlidir. Zorlu ama güzel ve gerçekten de kendimizi adamamıza değecek anlamlı bir süreç.

Avcı göçebe toplumuz vesselam


Mihriban Doğan
Endüstri mühendisiyim. Kendi alanımda ve satış temsilcisi olarak uzun yıllar boyunca çalıştıktan sonra sektör değiştirmeye karar verdim. Bana daha uygun olduğunu ve kendimi daha iyi ifade edebileceğimi düşündüğüm bir alan olan yazı yazmaya yöneldim...