“Gülünç olma Jinto! Öyle bir bisikletin senin olması mümkün değil. Hem zaten çok paradır o. Baban nasıl alsın ki? Yakışmaz da sana, onu kullanamayacak kadar küçüksün çünkü henüz.” dedi Edile.
Gecelerce hayalini kurup da sahip olmak istediği o kırmızı bisiklet için yakın arkadaşının söylediği sözler, Jinto’yu adeta yıkmıştı. Arkadaş, arkadaşa bu şekilde konuşmamalıydı ona göre. Hep böyle oluyordu zaten. Kendisine ve hayallerine olan inancı, başkalarının söylediği sözlerle bir anda altüst oluveriyordu. Bıkmıştı artık! Bunun değişebileceğini biliyordu içten içe. Fakat henüz o güce sahip olmadığının da farkındaydı.
“O kadar güçlü olmalı mıyım ki acaba? Daha 10 yaşındayım. Büyüdüğümde kendiliğinden olur herhalde.” dedi içinden.
Jinto, Edile ve Robin; Jinto’nun annesinin, onlar için hazırladığı krepleri yemeye devam ettiler.
Edile ve Robin aynı mahallede, kardeş gibi büyümüşlerdi. Jinto ise aralarına sonradan katılmıştı. Edile arkadaşına, yaptığı yaramazlıkların hepsini anlatırdı. Ona göre Jinto gerçekten güvenilir bir çocuktu. Bu durum o’nun da hoşuna gidiyordu. Güvenilir olmayı kim sevmezdi ki! Fakat oyun oynarken, o’nun Edile için hissettiği dostluk duygusu değişiyordu. Edile sürekli kendi kurallarına göre oynamak istiyor, Jinto’yu saçma düşünmekle suçluyor, bu da onu çileden çıkarıyordu.
Jinto, hayalleri olan bir çocuktu. Geceleri yatağa girdiğinde, uyumadan hayaller kurardı. Kurduğu hayallerin gerçekleşme ihtimali çok önemli değildi onun için. Hayal kurmayı, kimsenin onun elinden alamayacağı bir mutluluk oyunu gibi görüyordu. Ailesi ile birlikte yaşadığı acılar; dünyaya farklı ve geniş bir pencereden bakmasını sağlıyordu.
Edile çok da haksız sayılmazdı aslında. Jinto, alışılagelmişin dışında çılgınca davranıyordu sıkça. Bu da etrafındaki insanların onunla dalga geçmesine sebep oluyordu. Jinto da bunun kısmen farkındaydı. Ama sorun farkında olmakla çözülmüyordu. Çünkü ona göre, kafasında uğraşması gereken o kadar çok düşünce vardı ki; hepsini düzene koyma çabası, onu bazen böyle davranmaya itiyordu.
“Yemekten sonra nehrin kıyısına gidip, oyun oynayalım.” dedi Edile. Yemeklerini bitirdiler ve ayakkabılarını giymek için kapıya yöneldiler.
Jinto, eski ve kötü gözükmesine rağmen mavi botlarını çok seviyordu.
“Jinto, sürekli bunları giyip duruyorsun. Hem de bir sürü ayakkabın varken, sen bilirsin ama güzel gözükmüyorlar.” dedi Edile.
“Gerizekalı!” diye bağırdı Jinto.
Bu anlardan nefret ediyordu. Bir insana gerizekalı demenin çok doğru olmadığını düşünse de; böyle anlarda hissettiği duyguları hafifletmenin başka bir yolunu bilmiyordu henüz.
“Siz gidin ben gelmeyeceğim!” dedi sinirli bir şekilde ve koşarak odasına çıktı. Yatağına yattı. Hayal kuramayacak kadar yorgun ve kırgın hissediyordu kendini. Böyle zamanlarda, onu bu halden kurtaracak tek bir şey vardı.
Uyumak…