Bencillik; içinizde “Hep benim olsun!” diye bağıran bir sestir. Her şey sizin olsa da sahip olduklarınızı duyurmaya meraklıdır. Hiç tatmin olmaz ve hep özdeki vahşiliğin ve ilkelliğin kalıntısı gibidir. Günümüzde sesi daha çok çıkar. Rekabetin çocuğu gibidir. Onun olduğu yerde var olur. Her kalpte ve akılda biraz yer bulur. Herkesin kendisi için sevmesini ister, kendisi için çalışmasını diler. Şimdilerde dönüştüğümüz şey, içimizin bencil çığlıklarına olumlu bir cevaptır. Bireyselleşen benciller bu cevaplardan doğan başlıca sorunlardır.
Bireyleşen benciller toplumuna nasıl dönüştük?
İnsanlık var olduğu ilk günden beri tek başına kalma ve yalnızlaşma korkusuna karşılık topluluklar halinde yaşamıştır. Tanrı ilk kez Âdem’in yanına eşini vermiştir ve böylelikle kimsenin yalnız kalmasını istememiştir. Bunun yanında, gitgide evrimleşen insan ırkı, köyler kasabalar ve şehirler kurmuş, birlikteliğini bozmamaya dikkat etmiştir. Aile olmak isteme duygumuzun temelinde de yine benzer duygu yatar ve bu duygu, genlerimizde yatan bir çelişki ile hep savaş halindedir. Aslında tek eşli olmaya elverişli olmayan tabiatımız yani çelişkimiz, irade denilen soyutlukla kontrol edilmeye çalışılmış ve böylece birlikteliğimizin bozulması doğal bir süreçle engellenmiştir.
İnsan ırkı tarihler boyunca savaşlarda, şölenlerde, bayramlarda, en kanlı protestolarda ve ayaklanmalarda bile birlikteliğini korumuştur. Kimi zaman ideolojilerin ardından birlikte koşmuşlar, kimi zaman da aynı zafer ortamında birlikte eğlenmişlerdir. Kitlelerin sürüklenmesine neden olan lider konumundaki insanların takibi, çokça eleştirilen bu birliktelik kavramına yeni anlamlar eklemiştir. Sürü psikolojisi dediğimiz, ötekinden etkilenme ve sorgusuz sualsiz birlikte hareket etme güdüsü. Ortaya çıkan doğal liderler bir şeyler söyler ve yol gösterir, fanatikler bu doğal lideri, çoğunlukla çocukluklarında yatan otorite eksikliğinin yerine koyar ve emirlerini uygular. Sempatizan dediğimiz kesim ise sürü psikolojisi diye nitelendirdiğimiz “yanındakinin aynası ol, yanındakinin aynısı ol” mottosunu içselleştirir ve böylelikle kitleler ortaya çıkar. Bu kitleler kimi zaman insanlığın yararına, kimi zaman da niteliksiz başkaldırışlara neden olur.
Empatiden aşırı bireyselleşmeye
Dünya tarihine dönüp baktığımızda tüm bu birlikte hareket etme ve benzer şekilde tepki gösterme duygusunun, günümüze kıyasla daha insani bir duygu ile ölçülebildiğini söylemek mümkündür. Geçmişte “empati” dediğimiz duygudaşlık, biz insanları daha derinden etkilerken, günümüzde bunun yerini aşırı bireyselleşme ve bencillik duyguları aldı. Şimdilerde bireysel çıkarlarımız için kitlelere katıldığımızı göz ardı etmemek mümkün değil. Bu kadar laf kalabalığı ve terimlerle bu durumu açıklamaktansa, basite indirgeyeceğim ve işin özüne ineceğim.
Bencilleşiyoruz! Her geçen gün cebimize girecek paraya bakarak, iş yerinde bulunduğumuz pozisyondan daha iyi bir pozisyona geçmek umuduyla yani statü kaygısıyla, okulda gerçekten ne öğrendiğimizi ve bunların ne işe yarayacağını sorgulamadan öylece çalışıp yüksek not almayla ve bunun gibi pek çok bencil isteklerimizle uğraşıyoruz. Tüm bunları yaparken, yanımızdaki insanları sadece kullandığımız birer araç olarak görüyoruz.
Evet, eskiden ilk insan olduğumuz zamanlarda da şimdiki gibi birlikteydik. Ancak o zamanlar aynı topluma ait olmanın ve medeniyeti geliştirmenin, yeni keşiflerin keyfini ve mutluluğunu birlikte yaşıyorduk. Birbirimize ihtiyacımız olduğunu gönülden biliyorduk ve birbirimizi seviyorduk. Günümüzde ise sayımız çoğaldıkça, sözde arkadaşımız diye bildiğimiz insanları potansiyel rakip olarak görüyoruz.
Ekmeği bölüşmek yerine ekmeğin tamamına sahip olmanın planlarını yapıyoruz.
Bencilleşmemiz bizi ayakta tutuyor, çünkü şimdilerde oyunu kurallarına göre oynayan kazanıyor. Ancak evin kapısından içeri girdiğimizde ne telefonumuz çalıyor ne de kapımız. Çünkü ne iş arkadaşımız gerçek dostumuz ne de kapı komşumuzun varlığımızdan haberi var. Bu yazıyı okuyan kaç insan apartmanında yıllardır oturan üst kat komşusunu ilk kez görüyor?
Bu popüler kültür veya adı her ne diye geçiyorsa, bu durumun temelinde, gelenekselliğini ve duygu bağlarını kaybetmiş toplumların varlığı yatıyor. Dünya’nın öteki ucu şimdiler bize çok yakın ve bu aşırı iletişim başka medeniyetleri örnek almamıza yol açıyor. Başka ülkelerdeki imkânlar ve yaşam tarzı öyle yansıtılıyor ki, yaşadığımız hayattan bıkmamıza ve çılgın bir rekabete kurulu robotlar gibi atılmamıza yol açıyor. Rekabeti doğuran, bizim zavallı özentimizden başka bir şey olmuyor. Yaratıcı olmadan, ne istediğimizi bilmeden ve mutsuz olarak kurulu makineler gibi değişimi yaratan ellerin tam ortasına kendimizi bırakıp, nasıl bir varlık haline geldiğimizi göremeden yaşıyoruz: Bencil ve bireysel.
Bu durumun üstesinden gelebilmek, sadece uyanık, sorgulayan ve ne istediğini bilen insanların yapabileceği bir durum. Çünkü bencil doğamızı sonuna kadar tatmin etsek de ulaşmak istediğimiz bir hayat planımız yok. Çok para istiyorum ama ne için? Dünyayı gezmek bir amaç olabilir ve ya başka kıtalara ulaşıp, ihtiyacı olanlara iş vermek. Ancak bizler sürekli olarak çalışıp, yeterli parayı kazansak da gözümüz alamadığımız son model arabada kalıyor. Bu tip maddi bir hayal ne gibi bir hayati amaç olabilir? Tamamen tüketim toplumu olup, her yeniliğin peşinden canavar gibi koşmanın neresinde insani bir amaç yatıyor?
Masanın üzerine koyduğumuz son model telefon, hangi aklın bize saygı duymasına yol açıyor?
Hayat akıp gidiyor. Mutluluğu cansız objelere yüklemekten vazgeçip, ruhani bir amaca erişmek içi ne zaman harekete geçeceğiz? Kızgın ve öfke dolu olmadan, sakin, ne istediğimizi arayarak ve sevdiklerimizi düşünerek geçireceğimiz zamanların değerini bilmek, iş yerinde masa başında bir sonraki hamleyi düşünerek geçireceğimiz zamanlardan çok daha değerli olmalı. Toplum olarak daha fazla dejenere olmadan, bireyselleşmeden ve bunun yarattığı psikolojik sorunlardan muzdarip olmadan, hayatı bugünde yaşamaya çalışmalıyız. Bırakalım başarı, hayallerimizin gerçekleştiği gün olsun. Bize sunulan değil, bizim etrafımızdakilere sunduğumuz olsun. Bu mutluluğun meyvesini, sevdiklerimizle yediğimiz bir an olsun.