Çanakkale: Birbirini hiç tanımayan kahramanların dostluğu

Çanakkale, nice isimsiz kahramanların kucak kucağa yattığı, birbirini hiç tanımayan ülke evlatlarının yitirildiği büyük bir savaşın sahnesi olarak tarihteki yerini çoktan aldı.

Anzak Törenleri

Çanakkale, savaşlardan yorgun düşmüş olan bir milletin tarihe “Çanakkale Geçilmez” diye yazdırttığı bir varolma öyküsüdür. Öyle ki, Türk askerinin anlatması oldukça güç şartlarda ve tahammülü zor acılar içinde modern silah ve cihazlarla donatılmış ve kendisinden katlarca üstün düşman kuvvetlerine karşı kazandığı bir zaferin ve aynı zamanda düşmanların dostluğunun bir öyküsüdür bu…

Çanakkale Boğazı’na hakim olma mücadelesi, I. Dünya Savaşı’nın en önemli olaylarından birisiydi. Askeri açıdan ise hem kara, hem deniz kuvvetlerinin ortak taarruzu bakımından büyük çapta bir harekat olup, ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Ulusu tarafından tanındığı bir savaş olmuştur. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı gün, Suriye ve Filistin cephelerinden terhis olarak Anadolu’ya dönen Türk Halkı, “Bu benim kahraman komutanımdı” diyerek, onun etrafında kenetlenip istiklal mücadelesine katılmıştır.


Çanakkale Cephesi, tarihin en kanlı savaşlarının yapıldığı ve metrekareye altı bin merminin düştüğü, toplamda 500.000 insanın yitirildiği bir savaş olmuştur.

Türkler, bu savaşta doktoru, öğretmeni, mühendisi ile çoğunluğu genç ve istikbal vaat eden bir neslini kaybetmiştir. Sadece vatan evlatlarını değil, beyin gücü bakımından yerleri doldurulamayan nitelikli insanlarını da toprağa gömmüştür. Batı’nın en güçlü ordularına karşı oldukça zor ve kısıtlı imkanlarla kazanılan Çanakkale Zaferi, ibretlerle ve savaşın içindeki insanlık dersleri ile doludur.

İtilaf Devletleri’nin kuvvetleri arasında ise çok uzak diyarlardaki evlerini bırakarak, İngiliz ordusunda savaşmak için gelen Anzaklar (Avustralya ve Yeni Zelenda Kolordusu’nun baş harfleri) bulunuyordu. “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen bir lider olan Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında Anzak anma törenleri sebebiyle yayınladığı mesajı çok anlamlıdır:

“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikler’le yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Çanakkale, dostluğun ve düşmanlığın birarada olduğu yegane savaşlardan biridir.

Anzaklar, her sabah çorap ve çamaşırlarını yıkayıp, asmak için siperin hemen yanındaki bir ağacın yanına giderek, daha önce gerdiği ipe kendi çamaşırlarını seren bir Türk askerine artık alışmış olduğundan kimse birbirine ateş etmeyi aklından dahi geçirmemiştir. Siperlerden karşılıklı sigara, çikolata, kuru üzüm, kuru incir ve hediyelik eşyaların gönderildiği bilinmektedir. On, on beş metre mesafedeki karşılıklı siperlerde sürdürülen ölüm – kalım savaşı aslında onların bir bakıma kader ortaklığı olmuştur.


Günümüzde ise Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar, Türkler’i kahraman olduğu kadar yardımsever bir millet olarak anmaktadırlar. Bunda da kuşkusuz Türkler’in savaştığı bu milletlere bir kin beslememesinin de rolü büyüktür. Düşünün ki, tarihin en kanlı ve en ağır kayıplarının yaşandığı bir savaş, fakat her yıl binlerce Türk, Avustralyalı ve Yeni Zelendalı Gelibolu’daki anma törenlerinde biraraya gelmektedir. Çanakkale, savaşın tüm acımasızlığına karşın bir insanlık anıtı olarak yükselmektedir. Gelibolu’da hayatını kaybedenlerin anısı için dünya barışı adına dualar okunur, dilekler edilir.

Avustralya Başbakanı Gillard, yaptığı konuşmasında Çanakkale Savaşları’nın 8 ay sonra başladığı gibi şafakta sona erdiğini, 20 Aralık 1915’te saat 3:57’de son Avustralyalı askerin de sessizce Gelibolu Yarımadası’ndan ayrıldığını ifade etmiştir. Konuşmasının devamında ise “Yenilgiden daha büyük bir pişmanlık duygusunu, dostlarını geride bırakmak zorunda oldukları için yaşadılar.

Bu nedenle Avustralya ve Yeni Zelanda Komutanı General Godley, Osmanlı kuvvetlerinden Anzak mezarlarına saygı gösterilmesini isteyen bir mesaj bırakmıştı. Ancak böyle bir çağrıya gerek yoktu. Türkler bizim kayıplarımızı onurlandırdılar ve onlara kendi evlatları gibi sahip çıktılar. Ve daha sonra tarih sayfalarında nadir görülen bir şey yaptılar. Bu yere mağlupların onuruna ‘Anzak Koyu’ adını verdiler. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’ne büyük bir gönül borcumuz bulunmaktadır. Hiçbir millet mabetlerimizi daha iyi koruyamaz ve bu kutsal ziyaretlerimize daha cömertçe ev sahipliği yapamazdı.”

Savaş yapılacak saatlerde kıyasıya çarpışıp boğuştular, kalan zamanlarda ise insani ilişkiler ve dostluklar geliştirdiler. Birbirlerine saygı duyarak, aynı siperlerde savaşıp, can verdiler. İki yabancı düşmanken öldükten sonra ise koyun koyuna yatıp, dost oldular. İşte bu yüzden Çanakkale, büyük bir savaşın olduğu kadar büyük bir dostluğun ve insanlığın da dünyaya böyle acı bir bedelle gösterildiği bir yer olmuştur. Buna rağmen savaşlar ve gözyaşları hiç dinmemiştir. 


Peki sen bundan da mı hiç ibret almadın Dünya?

‘Çanakkale’: Bir Savaşın Dostluğu