Mucizeyi uzaklarda aramayın! İçinize dönün!

Mucizelerin izlediğimiz filmlerde, okuduğumuz kitaplarda, pembe dizilerde, hep dışarıda bir yerlerde olduğunu zannederiz. Aslında bir an durup baksak asıl mucizenin uzaklarda değil yanımızda, yanıbaşımızda, içimizde yaşadığını, göreceğiz.

Mucizeyi uzaklarda aramayın! İçinize dönün!

Yaratılmış en gerçek mucizeyiz!

Sadece bir aynanın karşısına geçin ve vücudunuza bir bakın, ellerinize, kollarınıza, bedeninize, bacaklarınıza bakın. Şimdi de yüzünüze bakın, gözlerinize, burnunuza, dudaklarınıza, kulaklarınıza bakın, ne görüyorsunuz? Ben baktığımda ne görüyorum biliyor musunuz? Bir mucize… Tanrı’nın yarattığı gerçek bir mucize.

Albert Enistein’ın bir sözü vardır ‘ Hayatınızı yaşamanın sadece iki yolu vardır, bir tanesi hiçbir şey mucize değilmiş gibi, diğeri de her şey bir mucizeymiş gibi…’ Tüm kalbimle inandığım ve bir hekim olarak her baktığımda gördüğüm bir gerçek var, bir mucizesiniz, bir mucizeyiz, yaratılmış en gerçek mucizeyiz.


Trilyonlarca hücreden oluşuyoruz, her biri ayrı bir zekaya sahip, her biri canlı, trilyonlarca hücre. İlkokulda bize hücreyi öğrettiler. Hatırlarsınız belki, mitekondrisi vardır, solunum yapar. Ribozomu vardır, proteinini sentezler. Endoplazmik retikulumu vardır hücre içi dağıtım yapar. Ve daha bir çok adı karışık ama görevi çok önemli organelcik.

Niyetim sitoloji dersi vermek değil sadece anlatmak istediğim şey, o küçücük elektron mikroskopla bile zar zor görebildiğimiz organelcikler bile, kainatta hiçbir şeyin olmadığı gibi, boşu boşuna yaratılmamış. Muhteşem zekalarıyla hepsi yapmaları gereken görevlerini en iyi şekilde yapıyor. Hem de biz daha anne karnındayken yapmaya başladılar ve hiç öğrenmek için de vakit harcamadılar.

Mucizeyi Uzaklarda Aramayın İçinizde Yaşıyor

Her bir hücre kendine ait zekasıyla doğdu

Ve o küçücük, her biri yaklaşık 10 mikron olan (1 mikron metrenin milyonda biridir) hücreler bir araya gelip dokuları, onlar da organları oluşturdu. Karaciğerimiz, kalbimiz, böbreğimiz oluştu, Organlar da bir araya gelip sistemleri oluşturdu. Solunum sistemimiz, dolaşım sistemimiz, boşaltım sistemimiz oluştu. Her organ kendine özgü bir görev edindi. Görevini de hiç ihmal etmeden yapıyor.

Kim ona bu görevi üstlenmesini söyledi?

Nasıl oluyor da hangi hücre nereye gideceğini, nasıl bir organı yapacağını bilebiliyor? Nasıl kalp nasıl atacağını, nasıl akciğerler solunumu, nasıl karaciğer metabolizma düzenini, nasıl göz görmesi gerektiğini biliyor. Nasıl oluyor da bu sistemler birbirleriyle uyum içinde çalışabiliyor? Ve beyin, nasıl oluyor da her şeyi kontrol edebiliyor?

Nasıl yürüyeceğimizi, nasıl konuşacağımızı, nerede ne yapacağımızı, nasıl karar vereceğimizi ve her şeyi nasıl oluyor da hatırlayabiliyor, hafıza nasıl oluşuyor? Daha sorulacak binlerce soru… Ben fizyoloji dersinde aşık olmuştum insan vücuduna, bu muhteşem uyumlu sisteme, bu müthiş zekaya ve onun muhteşem yaratıcısına… Tüm kalbimle inandığım bir gerçektir bu, sizler, biz, ben, hepimiz bir mucizeyiz, hatırlayın bizler sadece iki hücrenin birleşmesinden oluştuk.

Sistemin bilgeliği

Mucizeyi Uzaklarda Aramayın İçinizde Yaşıyor

Biraz da bu mucize sistemin, bilgeliğinden bahsetmek istiyorum. Milyonlarca hücremizin her birinin kendine ait bir hafızası, bir bilgeliği var ve tüm hücreleriniz ne zaman ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor.  Eğitimlerimde bu örneği vermekten çok hoşlanırım. Diyelim ki parmağınıza bir iğne battı, birazcık kanadı ve kanı sildik, biraz sonra kanaması durdu, birazcık ağrıdı, sonra acıdı ve bir süre geçti, baktık ki parmağımız normale dönmüş. Yara kapanmış, acı kalmamış. Peki ne oldu şimdi?

Çok basit bir olay ama aslında yüzlerce reaksiyon oldu vücudumuzda. Önce iğnenin battığını gördük, gözümüzden giren ışık korneamızdan, göz bebeğimizden, mercekten, retinadan geçti görme sinirleri aracılığıyla beynimizin görme merkezine ulaştı ve burada bir görüntü oluşturdu parmağımızı, iğneyi ve battığını gördük, iğneyi algıladık. Bu iğnenin daha önceden de elimize battığı anı hatırladık ve bizdeki iğnenin imgesinin acı olduğunu algıladık, elimizi hemen reflex olarak çektik, sinyaller gitti beynimize, bir ton elektriksel olay gerçekleşti.

Elimizin sinirlerinden, omurilikten, beynimize gitti, değerlendirilip tekrar elimize sinyaller geldi ve hepsi sadece saniyenin binde birinde oldu. Ve sonrası,  gerekli yerlere ‘iyileşin’ çağrısı gitti. Biz de bu arada ağrıyı hissettik, bir takım mediatorler salgılandı. Sonra kanın durması gerekti. Protrombinimiz trombine, fibrinojenimiz fibrine o ona, bu buna derken bir ton da pıhtılaşma reaksiyonu oldu. Eeee şimdi… Burada yeni doku oluşması lazım, hadi bakalım fibroblastlar iş başına.


Hangi dokunun nerde oluşacağını, hangi hücrenin nereye gideceğini bilen bilge sistemimiz burada  zedelenen dokuyu  yeniden oluşturdu. Epiteli ile bazal tabakası ile görünümüyle, rengiyle, eski dokunun aynısı oluştu.  Bu kadar basit gibi görünebilir ama bir tıp kitabından araştırma yaparsanız elime iğne battı ve sonrası diye yeni bir kitap yazabilirsiniz. Peki vücut bize sordu mu? Ya da biz bilinçli olarak talimat verdik mi? Bradikinin mi salgılasak acaba? Hadi bakalım fibrinojen, aaa protrombin nerde kaldı dedik mi? Hayır. Gerek yok ki o zaten biliyor.

Bu kadar basit bir olaydan tüm hastalıklara kadar, gripten kansere, aslında vücudumuz ne zaman ne yapması gerektiğini, hangi hastalıkla nasıl savaşacağını o kadar iyi biliyor ki.  Mesela bağışıklık sistemimiz,  hangi virüsün ya da bakterinin girdiğini, bu virüs ya da bakterinin daha önce gelmiş olup olmadığını bizde kaydı var mı yok mu hepsini biliyor. Hangi hücre nereye gidecek, hangi salgı ne zaman salgılanacak, nerede hangi doku oluşturulacak.

Siz hiç parmağınızın zedelenen yerinde yaa pardon kusura bakmayın biz burada akciğer dokusu yapmışız diyen organizma gördünüz mü?

Bedenimizin bilgeliğiyle ilgili çok çarpıcı bir bilgi de vermek istiyorum. Aslında bedeniniz sağlığınızla ilgili her şeyi biliyor, bildiği gibi sorularınıza cevap da veriyor. Kinesiyoloji (kas aktivitesi bilimi)  ile sorduğunuz sorulara cevap almanız mümkün. Çeşitli kas testlerini içinde barındıran kinesiyoloji, bilinçaltıyla ve bilinçdışıyla iletişim kurma yöntemidir.

Kaslarınızın durumu; duygu durumunuza, hoşlandığınız ve hoşlanmadığınız şeylere, söylediğiniz kelimelere göre değişir. Örneğin küçük bir testten bahsedeyim, bir kolunuzu yana doğru 45 derece açın ve bir arkadaşınıza kolunuzu yere doğru bastırmasını söyleyin. Siz de tam ters yönde yukarı kuvvet uygulayın.

Önce doğru bir cümle kurun. Örneğin adınız Ayşe ise, benim adım Ayşe deyin ve arkadaşınızın bastırmasını ve sizin uyguladığınız karşı kuvveti görün. Bir de gerçek olmayan bir cümle söyleyin örneğin benim adım Fatma deyin ve tekrar bu testi yapın. Nasıl aradaki farkı görebildiniz mi? Bu kadar basit bir sorudan başlayıp sormak istediğiniz her ne varsa cevap verecektir. Bu kol testi gibi bir çok kas testi var yapılabilecek.

Hatta eğitimlerimizde yaptığımız o kadar şaşırtıcı testler var ki vücudunuz size o anda tansiyon aleti olmadan tansiyonunuzu, baskül olmadan kilonuzu söyleyebiliyor. Yemek öncesi neye ihtiyacı olduğunu, neleri istediğini hangi sebzenin ya da meyvenin onun için ihtiyaç olduğunu bile söyleyebiliyor. Hatta hastalıklarınızın nedenini, nasıl iyileşeceğinizi, neye ihtiyacınız olduğunu sorduğunuzda bile cevap veriyor.

Ben de ilk duyduğumda aynen sizin gibi ‘hadi canım, daha neler’ diye tepki göstermiştim ama bu bir gerçek. Sizin, benim hepimizin içinde yaşayan, sizi bilen ve isterseniz size anlatan bir bilge yaşıyor ve ben her insana baktığımda orada bir bilge, bir mucize görüyorum, peki ya siz?


Küçük bir not : Nil Gün’ün ‘Bedenin Bilgeliği’ isimli bir kitabı var kinesiyolojiyle ilgili merak ederseniz okumanızı tavsiye ederim.

Her canlı mucizenin ta kendisi