Türkiye toplumu olarak, radikal bir değişim süreci içerisindeyiz. Bu süreçte bizi yöneten ise medya. Bu süreçte öncelikli hedeflerimiz; daha lüks evlerde oturmak, daha lüks arabalar kullanmak vs. kısacası daha çok para kazanmak. Daha çok kazanmak içinse daha çok küçülmek.
Televizyonda kadın
Farklı düşünceler üretmek, farklı yorumlamak, idealist olmak yerine görünmeyenleri, insanların merak ettiklerini göstermeyi, kolayı seçtiler. Aykırı düşünmektense ‘kadın’ı kullanmayı tercih ettiler. İnsanların algılarıyla, inançlarıyla oynayıp nefislerine yenilmelerini emrettiler. Ve biz de kuklaydık ya hiç itiraz etmeden kabul ettik. ‘kadını kullanırsak ilgilerini çeker, çok izleniriz. Hele bir de absürd şovlar hazırladık mı, oh paraya para demeyiz’ diye düşünen yapım şirketlerinden, haber ajanslarından farklı, gerçekten doğru ve onurlu programcılık, habercilik anlayışını bulamaz olduk.
Sonuç: onlar ceplerini doldurdu, biz ise aile içi şiddete meydanında parmağını kazandırdık. Ataerkil aile yapısıyla dolaylı yollardan bağlantılı olan bu duruma, ses çıkarmayan bireyleri yetiştiren ise gene medya. Evde kumanda hakimiyetinin bütünüyle erkekte olması, ve nefissiz, iradesiz erkek içgüdüleri kadını medyanın aracı yapmış ve TV programları artık bir şeyler öğreterek izlenmek yerine ‘kadın göstergeli görsel şölenler’ yayınlayarak izlenmeyi amaçlamaya başlamışlardır.
Yeni nesile ne veriyoruz?
Bu yüzden günümüz nesli ve gelecek nesil, araştıran, sorgulayan ve düşünen bireylerden değil dogmatik inançlar çerçevesinde, duyduğuna inanan, çabuk öfkelenen, şamatacı, hazırcı, dünyadan bir haber yaşayan, bilgisayar oyunları ve teknolojinin kurbanı olmuş, arsız nesiller olmuşlar ve olacaklardır.
Çözüm: Genç nüfusa kitap okuma alışkanlığı, sorgulama, düşünme yetisi kazandırıp bilinçli ve olup bitenin farkında nesiller yetiştirmektir.
Ne yazık ki bu da yıllarımızı alır…